Son Oyun - 18. Bölüm

467 18 4
                                    

3 AY SONRA

AYŞİN

"Sen bana, gerçekten sevilmeye değer bir kadının sevgisini kazanabilmek için daha başka erdemlere sahip olmam gerektiğini öğrettin. Asıl önemli olan sevmeyi öğrenme çabasıdır durmadan. Eğer geçen Nisan'daki gibi hissediyorsanız, hemen söyleyin. Benim hislerim ve arzularım değişmedi. Ama ağzınızdan çıkacak tek bir kelime beni ebediyensusturur. Ama hisleriniz değiştiyse şunu söylemek zorundayım, vücudumu ve ruhumu büyülediniz, sizi seviyorum. Bugünden sonra bir daha sizden ayrılmak istemiyorum."

'Aşk ve Gurur' dan son cümleleri okuduktan sonra kitabı kapattım. Bitmişti. Kapağın üzerinde ellerimi dolaştırdıktan sonra üç aydır, her gün okuduktan sonra geri bıraktığım yerine, hanımellerinin arasına koydum. Onun başlattığını, ben tamamlamıştım. Tüm yarım bıraktıklarına inat...
Temmuz ayının muazzam sıcağına rağmen, oturduğum taş ürpermeme neden olacak kadar soğuktu. Belki bir karayel esip üşütmüştü. Belki de sessizliği...
"Susma" diye geçirdim içimden. Derin acılar dilsiz olurdu, bilirdim ama o susmamalıydı. Birkaç yaralı sözle bırakıvermişti beni. Gözyaşlarımla bile acısını atamıyordum. Hatırladıkça kanatıyordum. O kanla çizmesini öğrenmiştim hayalini, her halini...
Fikrine sürgündüm, sesiyse hasret.
Kalbim üç aydır boş bir mezardan ibaretti. Toprağını boynumda taşıyordum. Yaptırırken, bunu istemişti. Öyle ağırdı ki bu vasiyet...
Yalnızlık çöreklenirken üzerime taşımakta zorlanıyordum.
Gitmek çözecekse ve biri gidecekse, buralar gitmeliydi. O değil. Ölmeden önce verdiği her sözün altında imzası varken, gitmeyeceğinin altında toprağı yatıyordu. En zayıf anımdaki keşkelere esir etmişti beni.
Elimi kalbimin üzerindeki kolyeden çekip mezar taşındaki isminde dolaştırdım. Sözcükler saplanıp boğazımı tıkadı. İsmi ise dilimin ucunda kaldı. Aldığımız hiçbir nefes içimizde kalmıyorken, o mu kalacaktı zaten.
"Ayşin. Uçağı kaçıracaksın."
Aklımdan uçup giden düşünceleri, ablam yakalamıştı. Bugün geri kalan ömrümün ilk günüydü ve bunu sağlayan dünümün katiliydi. Uraz, hayallerime giden yolun önündeki tüm engelleri benim için kaldırmıştı. Bunu eve gelen kabul mektuplarıyla anlamam hiç geçmeyecekmiş gibi duran pişmanlık duygusuna beni mahkûm etmişti. Meğerse ablamla yakınlığı, sadece benim geleceğimi düşündüğü içindi.
Giderken olmaz denileni oldurmuştu.
Önce ablama yurt dışındaki okuma fikrini kabul ettirmişti. Ablam benim başvurularımla uğraşırken, Uraz bu sefer babamı ince ince işlemişti. O olmadığı üç haftada, düşündüğü tek şeyin ben olması, son sözlerimin ağırlığını daha da hissettiriyordu.
"Ayşin hadi."
Kendimi dengemden geri kalanı toparlamaya zorladım. Uraz'ın mezarından destek alarak ayağa kalktım. Gözlerim hemen yanındaki annesinin mezarında dolaştı. Ektiğim hanımelleri ona doğru ulaşmış, sonu da sarıp sarmalamıştı. Ölüm bazen birleştirici oluyordu. Uraz'a kavuşmak için son nefesimi beklemekten başka çarem yoktu.
Bu son vedaydı.
Bakışlarımı tekrar Uraz'a çevirirken parmaklarım kolyeyi kavradı. Çok uzun süre buralarda olamayacaktım ama o hep benimle olacaktı.
"Seni sonsuza kadar kurtluyorum sevgilim."
* *
Uzun bir yolun ardından havalimanına giriş yapmıştık. Mezarlıkta çok oyalandığım için fazla vaktim kalmamıştı. Neyse ki, bu ihtimali düşünerek Check-in işlemimi günler öncesinden yapmıştım. Bavullarımı vermek için sırada beklerken, en son buradaki hatıram zihnimin kuytularından çıktı. Nasıl heyecanlıydım. Uraz ise çaktırmasa bile nasıl panik... Uçak korkusu yüzünden ilerlemeyen sıraya söylediği sevgi sözcüklerini hatırlayınca, buruk bir tebessüm dudaklarımın kenarına yerleştirdi. Keşke o günlere dönebilseydim.
"Norveç'e gittiğin için ne kadar da mutlu bir Yer fıstığı."
İrkildim. Ne zaman arkama geldiğini anlamadığım tanıdık ses, tüylerimi diken diken yaptı. Cankut önüme geçerken "Korkuttum mu?" diye sordu. Kırdığı potun farkında bile değildi. Gözleri elimdeki biletin üzerinde dolaşıyordu. Ne görmeyi bekliyordu ki?
"Lütfen bir daha bana öyle seslenme."
Yüzünde tanıdık bir mahcubiyet oluşurken dudaklarını mühürler gibi birbirine bastırdı. "Ayrıca mutlu falan değilim. Sadece Uraz'la ilgili-" derken duraksadım. Bu konunun onunda canını yaktığını bildiğimden dolayı cümlemin devamını "Neyse," diyerek bitirdim. "Sen burada ne arıyorsun?"
"Seni."
"Dün vedalaşmıştık zaten. Buraya kadar gelmene gerek yoktu Cankut."
Bozulduğunu belli eden bir imayla "Beni gördüğün içinde en az Norveç'e gittiğin kadar mutlusun maşallah," dedi. "Seninle gelmediğime şükret bence." Gözleri hala biletimi tarıyordu. Bir an gerçekten benimle gelmek istediğini düşündüm. Üç aydır 'Uraz'ın emanetisin' konu başlığı altında yaptığım her şeyden haberi oluyor, nereye gitsem karşımda bitiyordu. Biraz Urazcılık oynuyor gibiydi. Bu durum başlarda yalnızlık hissime yoldaş olsa da, sonlara doğru gerçekten bunaltıcı bir baskıya dönüşmüştü ve bunu birkaç sene daha bunu kaldırabileceğimi sanmıyordum.
"Çok şükür."
Gözlerini kısarak bakışlarını bana çevirdi. "Aşk olsun." Yüzümde oluşan silik gülümseme, hala içimde bir yerlerde yaşama tutunmaya çalışan ruhumun varlığıydı. Aşk olmuştu zaten. Hem de öyle unutulmaz olmuştu ki... Davetsiz bir misafir gibi girmişti yüreğime, sahibi olup çıkmıştı tüm duygularımın. Ahtım onu sevmekti ya, varsın imtihanım onu özlemek olsun. Sonuçta özlemek, ölmekten sadece iki fazlaydı. Benim de ölümüm buydu.
* *
Vedalardan yorulan kalbime daha fazla zulüm etmek istemiyordum. Kaçar gibi ayrılmıştım ailemin yanından. Üzüldüklerinin farkındaydım ama beni anlayacaklarını da biliyordum. Uçağa binerken hissettiğim burun sızlamasını, özleme yordum. Kokusunu içine çekerek öptüğün birini, özlerken burnunun direği sızlardı çünkü. Uraz onu bu denli özlediğimi bilebilseydi, büyük ihtimal yokluğundan utanırdı.
"Hoş geldiniz efendim. İyi uçuşlar."
Hosteslerin güler yüzleri eşliğinde koltuk numarama doğru ilerledim. Özellikle Uraz'layken oturduğum koltuğu seçtiğim için, neredeyse gözüm kapalı bulabilirdim. Anılarla yaşamak hoşuma gitmese de, özlemimi bir nebzede olsun yaşanabilir kılan tek şey buydu. Kulaklığımı içinden çıkardıktan sonra çantamı baş üstü dolabına dikkatlice yerleştirdim. Yerime geçip, camdan dışarısını izlerken bir yandan da karışan kulaklığımı çözmeye çalışıyordum. Zorlu mücadelemi başarana kadar uçağın yarısı doldu. Kulaklığımı telefona taktım ve rastgele bir şarkıyı açtım. Başımı koltuğa yaslarken hafifçe şarkıyı mırıldandım.

ŞAH MAT (TAMAMLANDI) +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin