Son Oyun - 14. Bölüm

129 7 0
                                    


'Bazı gerçeklerle yüzleşmek, can acıtsa da hayatınızı ipten alır.'
                                                                                                                  Charles Bukowski

URAZ


İnsanlar korkularıyla er ya da geç yüzleşirdi. Fakat hiçbir şey yüzleşme korkusuyla başa çıkmaktan daha zor değildi. Hele de konu ölüme dayanıyorsa...
Ayşin içinde bu geçerliydi. Korkusu o kadar baskındı ki, kendini bulması zaman almıştı. Daha sonra da içinde biriktirdiği ne varsa döküp saçmıştı mezar toprağına. Gülmüştü, ağlamıştı, haykırmıştı. Konuştukça açılmıştı. Açıldıkça tüm suçun kendinde olmadığını anlamıştı ve en azından biraz olsun rahat bir şekilde ayrılıyordu en korkulu rüyasından. Bunu duruşundan, bakışından, hatta konuşmasından bile anlayabiliyordum.
"Teşekkür ederim."
Arabaya doğru yürürken elini tuttuğum koluma sarıldı. Başını omzuma yaslarken "İyi ki sen varsın," dedi. "Rabbim eksikliğini göstermesin." Kurduğu cümlelerin baskısı boğazıma çörekleniyordu. Kafamdaki planları anlaması imkansızdı. Abdala malum mu oluyordu? Neden sürekli yapacaklarımla ilgili fikri varmış ve beni engellemeye çalışıyormuş gibi hissediyordum?
"Seni eve mi bırakayım?"
Başını mızmızca hayır anlamında salladı. "Bir şeyler yapamaz mıyız?" Küçük bir çocuğun istediği şeyi yaptırmak için kullandığı ses tonu, bir yetişkinin üzerinde sadece komik gözüküyordu. Minyon, tatlı biri olsa bile...
"Bu ses tonuyla sorduğun için, hayır."
Anında ifadesini düzeltip "Ya! Bir dakika baştan soracağım," dedi. Boğazını temizledikten sonra ciddi bir tonla tekrar sordu. "Kendin gibi sorman yeterliydi," dediğimde "Tamam o zaman," deyip sorusunu kendince yineledi. Bugün ilk kez gözlerinin haresine eğlenceli pırıltılar misafir etmişti. Aslında eve gidip bir an önce kendi yüzleşmem için çalışmalara başlasam iyi olacaktı. Fakat sabahtan beri yaşadıklarını düşününce, onu bugün yalnız bırakmak hiç içimden gelmiyordu.
"Ne yapmak istersin?"
Kısa bir an gözlerini gökyüzüne çevirdi. Düşünür gibi sesler çıkarırken çenesini sıvazladı. Aklına bir fikir gelmiş gibi gözlerini ilerideki bir noktaya çevirdi. Yüzüne yayılan haylaz gülümseme hiç hoşuma gitmedi. Nereye baktığını görmek için döndüğümde mezarlık otoparkında tek başına duran arabamı fark ettim. Sadece gezme fikri onu bu denli heyecanlandırmış olamazdı değil mi?
"Arabayla gezelim mi?"
Yüzündeki haylaz sırıtışa oyunculukta eklendi. Neden bu sorunun altından gizli bir plan varmış gibi seziyordum. "Nereyi gezmek istiyorsun?" diye sorduğumda "Ona yola çıkınca bakarız," diye cevap verdi ve boşta duran elini bana doğru uzattı. Sezgilerim bir kez daha beni yanıltmamıştı.
"Anahtarları rica edeyim."
Özel bir şakanın tadını çıkarır gibi dudaklarında belli belirsiz bir gülümseme oluştu. Çünkü bu ancak bir şaka olabilirdi.Parmaklarını açıp kapatarak ısrarcı olduğunu belli etti. "Rüyanda görsen bile inanma."
"Oyunbozanlık yapıyorsun."
"Oyunbozanlık mı yapıyorum? Sana arabamı kullanmana izin vereceğimi ne zaman söyledim Yer fıstığı?"
"Ne olur kullansam, ehliyetim var." Gözlerinin içine ona inanmadığımı haykırırcasına bakınca "Tamam yok ama kullanmasını biliyorum," diye düzeltti. Alay eder gibi bir kahkaha atarken arabanın kapılarını açtım.
"Hiç sanmıyorum."
"Kanıtlayabilirim."
Kendi tarafıma doğru yürürken "Gerek yok," dedim. Arabanın kapısını açtığımda Ayşin'in hala aynı yerde durduğunu fark ettim. "Hadi Yer fıstığı, bin arabaya."
"Gerçekten araba kullanmayı biliyorum Uraz. Neden inanmıyorsun?"
Sıkıntıyla nefesimi alırken açtığım kapıyı tekrar kapattım ve Ayşin'e doğru yürüdüm. "Benim inanmam neyi değiştirecek Yer fıstığı?" Önünde durup ellerimle yerleri gösterdim. "Her yer kar farkında mısın? Yürürken bile zorlanıyorsun, arabayı nasıl kontrol edeceksin?" Moral bozukluğuyla dudaklarını büktü. "Hepsini geçtim ehliyetin yok. Polis çevirmesine yakalanırsan sadece sen değil, bende yanarım."
"Benim için yanmayı göze almıyor musun yani?"
"Bunun konumuzla ne alakası var?"
"Sen dedin!"
Bezmiş bir soluğu içime çektim. "İstediğini alana kadar pes etmeyeceksin değil mi?" diye sorduğumda bıyık altından güldü. Başını hayır anlamında sallarken "I-ıh" diye cevapladı. Bu sefer soluğum öfkeli bir hale dönüştü. Bana emrivaki yapıyordu. Belki de sabahın intikamını alıyordu. Öyle olsun bakalım.
"Al bakalım."
Anahtarları uzatırken "Sakın çarpma. Yoksa fena olur," diye ekledim tüm ciddiyetimle. Gözleri parlayarak "Gerçekten mi? Kullanabilir miyim?" diye sordu.
"Ben fikrimi değiştirmeden anahtarları alsan iyi olur."
Ufak bir sevinç nidasından sonra anahtarları havada kaptı. Neredeyse koşar adım şoför tarafına dolaştı. Ben yolcu tarafına ulaşmadan, o çoktan arabaya kurulmuş, motoru çalıştırmıştı bile. Onu, araba konusunda bu kadar hevesli görmek şaşırtıcıydı.
"Debriyaj solda, fren orta-"
Gözlerini abartılı bir şekilde devirdi ve cümlelerimi ağzıma tıkacak şekilde arabayı kaldırdı. Motoru tekletmemişti bile. Çok yavaş geri geri giderek, araç yoluna çıktı. Vites atarken kendinden emin bir şekilde bana baktı. "Fena sayılmam değil mi?" Tepki vermedim. Ağır bir şekilde mezarlığın içinde ilerledi. Şimdilik iyi gidiyordu. Ana yola çıkmadan önce mezarlığın girişinde durdu.
"Nereye gidiyoruz?"
"Sadece çevre yoluna dönen sapağa kadar süreceksin. Sonra ben devralacağım."
Mızmız bir şekilde dudaklarını bükse de "Tamam," dedi. Yolu kontrol etti. Neyse ki, sabahın bu saati yollar boş diye sevinirken koltuğa yapışmam bir oldu. Ayşin gazı öyle bir köklemişti ki araba ileri doğru hızla fırladı.
"Yer fıstığı!"
Kıkırdadı. Sert dönüşlerle ana yola çıktı. Kemerimi takmadığım için pişman olmak üzereydi. "Yavaşla biraz!" Hemen gaz vermeyi kesti. Neyse ki hala beni duyacak kadar şuuru yerindeydi. Mahcup görünmeye çalışarak özür diledi ama başaramadı. Aynı hareketleri ben yapsam söylemediği söz kalmazdı.
"Tamam, araba kullanmayı biliyorsun. İnandım. Şimdi lütfen biraz yavaş kullan."
"Korktun mu?"
Ters bir bakış attım. Ayşin ise alt dudağını dişleyerek bu durumdan keyif aldığını gösterdi ama neyse ki arabayı sakin kullanmaya konusundaki uyarımdan sonra hız sınırları içerisinde kaldı. Başlangıcı saymazsak araba kullanma konusunda gayet iyiydi. Gerçekten iyi... Yine de sürekli aynalardan arkayı kontrol etmekten kendimi alıkoyamıyordum. Radyoyu açtı. Bir anda patlayan müzik sesiyle irkildim. Kıkırdamaya başladı. Dikkati dağılmaması için açtığı gibi geri kapattım. Bana doğru şaşkınlık dolu bir bakış attı.
"Biraz rahatlar mısın artık?"
Önüne bakmasını söyledikten sonra arkayı kontrol etmeye devam ettim. Camları film kaplı, koyu renk bir SUV aracı çok sık gördüğümü fark ettim. Hızımız, yanımızdan geçip giden araçlara göre düşüktü. Arkamıza gelen birçok araba bizi sollayıp geçiyordu. Peki o neden bunu yapmamakta ısrarcıydı?
"Ayşin, biraz gaz verir misin?"
Sorum karşısında afallayan Yer fıstığı ciddi olup olmadığımı sordu. "Kontrollü bir şekilde ver ve gözünü yoldan ayırma."
"Bir sorun mu var?"
"Söylediğimi yap Yer fıstığı."
Yolunda gitmeyen bir şeyler olduğunu sezmiş gibi bana baktı. "Önüne bak." Başını tamam anlamında salladı ve gaza yüklendi. Vites değiştirmekte geciktiği için motor acı acı kükredi. Özür dileyerek anında vitesi dörde taktı. Seslere odaklanmadan dört araba arkamızdaki SUV aracı kontrol ettim. Şimdi aramızda sadece iki araç vardı. Takip mi ediliyorduk?
"Şu aracı solla."
"Neden?"
"Sinyal vermeyi unutma," diyerek sağımızı, solumuzu, önümüzü, arkamızı kontrol ettim. "Yol boş, çık." Ayşin hızlı bir şekilde önümüzdeki aracı sollarken "Orta şeritten devam et bir süre," dedim. Ufak bir tedirginlik sezdiğim sesiyle "Ama çevre yolu sapağına az kaldı," dedi. Birkaç kez şeritten çıkacak gibi oldu. Sanırım yaydığım gerilim, onu benden daha çok etkiliyordu. Sesimin sakin çıkmasına gayret ederek "Biliyorum," dedim. "Ben sana sağa geçmen gereken zamanı söyleyeceğim merak etme. Sen devam et." Derin bir nefes alan Ayşin, direksiyonu daha sıkı tuttu. Vitesi arttırırken tekrar arkayı kontrol ettim. Makas atarak aramızdaki açığı kapatan SUV'un artık bizi takip ettiğine emindim. Arkamı dönüp içindekiler görmeye çalıştım. Filmli camlarına eklenen buğu ve mesafe buna fazlasıyla engel oluyordu.
"Ne oluyor Uraz?"
"Takip ediliyoruz."
"Ne?!"
Panikleyen Yer fıstığı ayağını gazdan çekince "Sakın yavaşlama," diye uyardım. "Panik yapma. Anlaştığımız gibi sapağın orada aracı senden alacağım." Başını gerginliğini belli edercesine salladı. "Kim? Neden bizi takip etsin?" Sanırım kim olduğunu biliyordum ama ne zamandır beni takip ettirdiğinden şüpheliydim. Kobra'yla konuşmamızdan haberi mi olmuştu?
"Uraz."
"Sakin ol fıstığım. Şimdi gazı biraz daha kökle. Şu iki aracın arasına girmen gerekiyor."
Ayşin komutlarıma harfiyen uyup sağ şeride geçti. Aracın hala peşimizde olduğunu görmek sinir bozucuydu. Arabadan Yer fıstığı olmasa, okkalı bir dersi hak ediyorlardı. Dua etsinler ki kendi canımdan daha çok kıymet verdiğim biriyleyim.
Sapağa çok yaklaşmıştık. Siyah araç hala arkamızdaydı. Durursak neler olabileceğini bilmiyordum. Kaybedecek vaktimiz yoktu. Durum kontrolü yapmak için şoför koltuğuna göz gezdirdim. Bacaklarımın sığması imkansızdı.
"Ayşin, şimdi koltuğunu biraz geri çekeceğim."
"Ne-neden?"
"Durup değişemeyiz. Kullanırken halletmemiz gerekiyor."
Ayşin korku dolu bir ifadeyle ciddi olup olmadığıma baktı. "Panik yapmana gerek yok. Koltuğunu geri çekeceğim. Biraz öne kaymış gibi olacaksın. Sen ayağını gazdan çekme, gözünü yoldan ayırma yeter." Başıyla beni onaylasa da titrediği direksiyonu tutan ellerinden belliydi. Bu işi hızlı halletmem gerekiyordu. Ayşin'in kemerini çözdüm. Eğilip elimi koltuğun altına yerleştirdim ve Yer fıstığını fazla sarsmadan geriye ittim. Anında kendini koltuğun ucuna kaydırdı ama beti benzi atmış gibiydi. Yolu kontrol ederken "Şimdi ben arkana geleceğim. Sen gözünü yoldan ayırma," dedim.
Ter içinde kalmıştım. Kendi koltuğumu da sonuna kadar geri çektim. Fazlalık yapmaması için üzerimdeki montu çıkardım. Aynı şekilde botlarımı da... "Gözünü yoldan ayırma." Vitese değmeden el freni konsolunun üzerinden sol bacağımı attım. Bu spor arabaların içini neden bu kadar dar yaparlardı ki... Ayağımın beline çarpmasıyla kısa bir zikzak atsa da anında toparladı. "Özür dilerim." Ses pusluydu. Sanki dinmeyecek bir sağanağın habercisi gibiydi. Gözleri buğulandıysa işimiz daha zordu. Az önceki heyecan arayan kız, nereye kaybolmuştu?
"Tamam sorun yok. Sakin ol."
Tavandaki tutamaçtan kendimi çektim ve diğer bacağımı da şoför tarafına aldım. "Ayağını gazdan çekme," dedikten sonra bacaklarımı Ayşin'in iki yanına yerleştirdim. Direksiyonu soldan tutarken "Şimdi benim yaptığım gibi kendini sağa atman gerekiyor Ayşin ama çok hızlı olmalısın," dedim. Çevre yoluna çıkan sapak tabelasını görüş alanıma girdi.
"B-ben. Be-ben yapamam."
Hıçkırıkları arasından anladığım iki kelime buydu. Yapabilecek olsaydı da vaktimiz kalmamıştı. "Tamam sadece arkana dayanacaksın anlaştık mı?" Başını hızlıca evet anlamında salladı. "Üçe kadar sayacağım. Şimdi dediğimde ayağını gazdan çekeceksin ve arkana dayanacaksın. Mümkün olduğu kadar hareketsiz kalmaya çalış ve asla ayaklarını kıpırdatma." Yer fıstığının söylediklerimi anladığına emin olduktan sonra "1" dedim. SUV aracın hala peşimizde olup olmadığını baktım. "2" Yolu kontrol ettim ve sapağa girmek için sağ sinyali verdim.
"Üç. Şimdi."
Ayşin ayağını gazdan çektiği gibi geriye yaslandı. Direksiyonu iki elimle kavrarken gazı kökledim. Sapağa doğru son sürat ilerliyordum. İbre 120'ye yaklaşırken "Bu biraz sarsacak," dedim ve ani bir vites düşürdüm. Frenler acı çığlıklarını asfalta bırakırken sapağa girdim. Ufak bir çığlık atan Ayşin, kapının kolunu kavradı. Başını boynuma doğru çevirdi. Bu pozisyonda direksiyon hâkimiyeti yeterince zorken onun nefesini hissetmek işleri daha da çıkılmaz hale sürüklüyordu. Dikkat dağıtıcı düşünceleri kafamdan hızla uzaklaştırdım.
Dikiz aynasında arkayı kontrol ettim. SUV hala peşimizdeydi. Ah Patron. Sırf şu anın intikamı için bile karşına dikileceğim. Çevre yoluna çıktığım gibi gazı tekrar kökledim. Hız sayacı bir anda 120'ye fırladı. Motorun kükreyişiyle bir kurt edasıyla ileri doğru atıldık. Dama oyunundaki siyah bir taş gibi iki şerit arasında mekik dokumaya, arabaları ve kamyonları geçmeye başladım. Diğer sürücülerin öfkeli ve onaylamayan kornalarını duymazdan gelmeye çalıştım. Ayşin benim hareketlerim dışında kılını bile kıpırdatmıyordu ama için için ağlayışını aldığı titrek nefeslerden anlayabiliyordum.
Saatte 180 km hızla gidiyordum ve araç hala arkamdaydı. İleride trafiğin sıkıştığını fark ettiğim an aynaları kontrol ettim ve sağa doğru üç şerit yarıp emniyet kısmına geçtim. Büyük ihtimal bununla ilgili yüklü bir para ödeyecektim ama Patron'a ödeteceğim meblağ çok daha fazla olacaktı.
Bir süre emniyet şeridinden ilerledim. SUV'u göremiyordum. İlerideki sapağın eve dolambaçlı yoldan bizi ulaştıracağını biliyordum. Yine de izimizi kaybetmek için denemeye değerdi. Hafifçe frene dokunarak vites küçülttüm. Ayşin'in kaskatı kesildiğini hissediyordum. Hızımıza rağmen şaşırtıcı kolaylıkla çevre yolundan çıktım. Daha sakin bir trafiğe girsek bile hızımızı düşürmedim. Kırmızı ışıklara yakalanmamak için neredeyse tüm sarılarda, koltuğa yapışmamızı sağlayacak şekilde gazı kökledim. Kalp atışım ayak tabanımla ellerim arasında mekik dokuyor gibiydi. SUV hala ortalıkta yoktu. Rezidansa yaklaştığımızı fark ettiğimde hızımı kademeli bir şekilde düşürdüm ve güvenliğin garip bakışları eşliğinde otoparka girdim. Aracı durdurmadan önce etrafı kolaçan ettim. Görünürde kimsenin olmaması rahatlayarak koltuğa yayılmama neden oldu. Kucağımda gözlerini sıkıca yummuş Yer fıstığı bacaklarının üzerindeki yumruklarını eklem yerlerini belli edecek kadar sıkmıştı. Ter içindeydi. Saçlarının topuzundan çıkan firari tutamları yüzüne yapışmıştı. Onları çekmek için parmak uçlarımla yanağını usulca okşadığım an yerinden sıçradı ve derin bir nefes aldı. Ne zamandır nefesini tutuyordu.
"Geçti."
Hafifçe alnını öptüğüm an titremeye ve sarsılmaya başladı. İç çekişi büyük bir hıçkırığa dönüşürken "Çok korktum," dedi. Konuşmaya dermanı kalmamış gibiydi. "Şş!" Dudaklarımı şakaklarına bastırdım. Kollarımı ürkek bedenine sıkıca doladım. Tek kelime etmeden bir süre sarmaş dolaş bir halde oturduk. Zamanla titremesi geçti, nefesleri daha düzenli hale geldi. Gözyaşları hala devam etse de sonu yokmuş gibi durmuyordu. Başını kaldırıp bana baktı. Islak kirpikleri birbirine yapışmışlardı. Tırnaklarının izini taşıyan avucunu yanağıma yerleştirdi. Usulca içini öptüm. Birbirine bastırmaktan kızarmış dudakları hafifçe aralandı.
"Beni öp."
Derin bir iç çekti. Ağlamaktan yumuşamış dudaklarına ufak bir öpücük bıraktım. Tuzlu tadı ağzımda dolaştı. Uzaklaşmama izin vermeden "Öp beni," diye soludu ve dudaklarıma yapıştı. Dilinin ağzımı istila etmesine heyecanla karşılık verdim. Kucağımda kıvranan bedenini tamamen bana doğru çevirdi ve koltuğu geriye doğru hızla yatırdı. Montunun fermuarını açtı. Korku ve stres Ayşin'in içindeki bir şeyleri uyandırmış gibiydi. Sertleştiğimi fark etmemi sağlayacak şekilde kucağıma oturduğu an gırtlağımdan alçak ama bir o kadar derin bir inilti yükseldi. Yaşadığımız adrenalin, şehvete dönüşüp vücudumda çağlamaya başladı. Üzerime eğilerek saçlarımı sıkıca kavradı ve beni öpmeye devam etti. Öyle istekliydi ki, kotunun üzerindeki ellerim poposuna doğru kaydı. Avuçlamamla alt dudağımı sertçe dişleyip geriye doğru çekti.
Aynı anda inledik.
Sanki bu, aramızdaki gizli anlaşmayı bozan bir imzaydı ve biz ağırdan almayı kenara bırakmıştık. Öpüşmeye, birbirimize dokunmaya açmışız gibi hızlandık. Elleri rahat durmuyor, sürekli üzerimde dolaşıyordu ama kapüşonlumun uç kısmını tutup sıyırmaya başladığını fark ettiğim an duraksadım. Nerede olduğumuzu hatırlamam birkaç saniyemi aldı. "Ah!" İstemesem de geri çekildim ve ellerini tutarak onu da durdurdum. Dudaklarıma, "Ne oldu?" diye sordu nefes nefese. Zar zor yutkunurken "Otoparktayız Ayşin," diye fısıldadım. Sesim bana bile yabancı geldi.
"Ne olmuş?"
Keşke bu cesaretini az önce de sürdürebilseydi. "Şu an deli gibi seni istiyorum ve üzerimde kıpırdanıp duruyorsun. İrade konusunda-" Konuşmamı öpücükleriyle tekrar kesti. Bu sefer yavaş, daha tadını çıkararak öpüyordu.
"Seni istiyorum Uraz."
Sözleri karşısında arzum kontrolden çıktı ve belimden aşağıdaki tüm kaslarım bir kez daha gerildi. Boğuk bir sesle "Bende," dedim. Dudaklarıma doğru gülümsedi ve kulağıma yöneldi. "Ayşin." Kulağımı emerken alıp verdiği nefes, içimdeki hazzı ele geçiyordu. Derinlerde, çok derinlerde elektrik misali çakarken, nefesim gırtlağımda takılı kaldı. "Bu doğru değil." Boynumu dişlediği an boğuk bir inilti dudaklarımdan döküldü. "Burada olmaz." Minyonluğunun avantajını kullanarak üzerimde doğruldu. Sırılsıklamdım. Erkekliğim pantolonumu o kadar zorluyordu ki, Ayşin'in baskısıyla tekrar inledim. Bende bıraktığı etkinin keyfini çıkararak beni izledi. Heyecan ve korku... Bu kızın libidosunu ne hale getirmişti böyle...
Dilim damağım kurudu. Soluk alışverişimi düzene sokmaya çalıştım. Buğulanmış camlardan otoparkı hızla taradım. Kimseyi göremedim ama bu görmeyeceğim anlamına gelmiyordu.
"Çıkalım mı artık?"
* *

ŞAH MAT (TAMAMLANDI) +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin