'Bazen gerçek olmasını istediğimiz rüyalar, rüya olmasını istediğimiz gerçekler vardır.'
Sami Yusuf
URAZ
Burnuma dolan tanıdık rutubetimsi koku...
Dürtülmüşçesine gözlerim açıldı. Son zamanlarda çok sık bulunduğum yerde kendime gelmem şaşırtmamıştı. Yine gerçekliğini sorgulayacağım bir rüyanın içerisindeydim. Tek farkla, şu anda 6 yaşındaki halimi uzaktan izliyordum. Korkusu gözlerine taht kurmuş ufaklık, kulağını kapıya dayamıştı.
"Okan saçmalıyorsun."
Daha önce sadece bir kez duyduğum ses, kapının ardından geldi. Sanki odanın dışını görebilecekmişim gibi gözlerimi kapıya çevirdim. "Biz kardeşiz." Hafifçe kaşlarım çatıldı. Kapıya doğru birkaç adım attım. Ufaklıksa o sırada yavaşça kapıyı araladı ve temkinli bir şekilde başını dışarı uzattı.
"Kan kardeşi!"
"Fark eder mi?"
"Karım için eder."
Hıçkırığa benzer bir ses derinlerden çıkıp bize ulaştı. "Anne!" Ufaklıkla aynı anda aynı kelimeyi söyledik. Panikle odadan çıkan ufaklığı, tıpkı onun adımlarıymış gibi takip ettim. Salondaki ışık sayesinde loşlaşan koridoru dikkatlice geçtikten sonra salondaki masanın altına saklandı. Öyle ufaktım ki kimsenin beni o an fark etmemesine şaşırmamam gerekiyordu.
"En iyisi biz ayıldığında konuşalım."
Ayakta dikilen iki adamdan biri, üniformasız olmasına rağmen hatırladığım Ömer'di. Diğeriyse, seneler geçse de dik duruşundan ödün vermemiş babamdı. Kahverengi kanepede oturan kadın, yıkık dökük suretiyle ağlıyordu. Yüzünü tam seçemiyordum. Tek hafızamda kalan gözleriydi. Kim bilir o sulandığında mercanlaşan gözlere gülmek ne çok yakışırdı. Annemi her seferinde ya ağlarken ya da ölümün donuk yüzüyle hatırlamak can sıkıcıydı. Babam içinde viski olduğuna adım kadar emin olduğum bardağı yere fırlattı. Kristal bardak parçalara ayrıldı ve masanın altına kadar sürüklendi. Bir anda evi kaplayan viski kokusu, sigarayı ağırlığının altında ezdi.
"Siktir git evimden."
"Okan!"
Eğilip masanın altındaki ufaklığı kontrol ettim. Ufacık elleriyle kulaklarını kapatmış, dudaklarını, en ufak bir ses çıkmaması için sıkı sıkıya bastırmış, gözlerini ise hiçbir olayı kaçırmak istemiyormuşçasına açmıştı. O anlarda yüreğimde atan gücün cesaretten mi geldiğini, şaşkınlıktan mı durduğunu yoksa korkudan mı titrediğini anımsayamıyordum.
"Polis mi çağırayım lan illa!"
Babam gözlerine nefret olarak ulaşan sert bir kahkaha attı. "Senin dışında başka bir polis." Ömer'in üzerine doğru birkaç adım attı.
"Ne dersin Ömer Karaoğlan?"
* *AYŞİN
Kirpiklerimin arasından sızan ışık, beni derin bir uykudan uyanıklığa çekiyordu. Gözlerime ışığa alışması için biraz şans vererek birkaç seferde açtım. Güzel bir şubat sabahına merhaba demiştim. Gökyüzünü apaçık ortaya seren tavanın camları karla kaplanmıştı ve kar taneleri nazlı nazlı süzülmeye devam ediyordu.
Bu şehirdeki kar, gece romantik bir manzara, gündüz tam bir doğa harikasıydı.
Kesinlikle hayatımın geri kalanını bu şehirde geçirebilirdim.
İçim çocuksu bir heyecanla Uraz'a döndüm. Her sabah neredeyse gün aydınlanmadan kalkan adamın hala uyanmamış olmasına şaşırmıştım. Gece, onu dövüşlerinden daha çok yormuş olamazdım değil mi? Yüzü bana dönük olduğu için, onu uyandırmak yerine incelemeyi tercih ettim. Çünkü bu kaçırılmayacak bir fırsattı. Yaşanmışlıkları taşıdığı gözlerinin kapalı olması yüzünü daha genç ve gevşemiş göstermişti. Kirpikleri ne kadar uzundu. Yontulmuş gibi duran kalın dudakları hafif aralıktı. Parlak kahverengi saçları muhteşem bir karmaşa halindeydi. Yaşadığımız gecenin eserinde parmaklarımı dolaştırmak çok cazip gelse de, uyanmasını göze alamazdım. Şu an küçük bir çocuktan farksızdı ve ben karşımda uyuyan bu çocuğu gün boyu seyredebilirdim.
Tek kolumun üzerine yattım. Dokunmadan izledim. İzledikçe hayal kurdum. Tekrar tekrar aşık oldum. Tamamen birbirimize ait olduğumuz o anı, hafızamda canlandırdım. Bir kez daha vuruldum. Yine damarlarımda dolaşan arzu doruk noktasına ulaştı, yeniden onu içimde hissetmeyi diledim.
Bir anda kaşlarını çattı. Anlık bir refleks gibi düşündüm ama kıpkırmızı dudaklarını sıkı sıkıya birbirine kenetlemesiyle bir terslik olduğunu anladım. Kâbus görüyor olmalıydı. Dişlerini sıkacağı kadar onu zorlayan bir rüya.
"Anne."
Duyduğum kelimeyle donakaldım. Annesini mi görüyordu? Peki, neden acı çeken bir hali vardı? Özlediği için mi? Belki de ulaşamıyordu. Yoksa son gördüğü halini mi hatırlamıştı? Ne yapmam gerekiyordu? Uyandırmayı düşündüm ama ne gördüğünü bilmediğim için nasıl bir tepki vereceğini de kestiremiyordum. Bu nedenle sadece beklemeyi tercih ettim. Çatılan kaşları ara ara gevşese de genel olarak hep bir gergin ifade yüzüne yerleşmişti. Güzel bir rüya görmediğine gittikçe emin oluyordum.
"Öm-er."
Daha önce duymadığım bir ismi sayıkladı. Ömer... Ömer kim olabilirdi? Annesiyle ilişkili biri olmalıydı ama daha önce hiç konusu açılmamıştı. Uraz'ın etrafındaki insanları düşündüğümde Ömer ismi çok yabancı geliyordu. Çocukluk zamanlarıyla alakalı biri olabilir miydi?
"Ömer Kara-Kara-Karaoğlan."
Merakın cezp edici çağrısı soyadını da fısıldamıştı. Daha fazla kendi kendime Ömer denen adamın kim olduğunu düşünerek zaman kaybedemezdim. Neredeyse hiç ses çıkartmadan kayarak yataktan çıktım. Çantamın üzerinde duran telefonumu elime alırken bir yandan da Uraz'ın uyanıp uyanmadığını kontrol ediyordum. Su içme bahanesine sarılacağım için parmak ucunda mutfak kısmına doğru ilerledim. Tezgahta duran bir bardağa su doldurdum. Arama motoruna yazdığım isim ve soyad yüzlerce kişiyi önüme döktü. Hepsi de birbiriyle alakasız, farklı şehirlerde yaşayan insanlardı. Maraş Karaoğlan Eğitim Kurumlarının sahibinin Uraz'la ne gibi bir bağı olabilirdi ki? Ya da Isparta Karaoğlan gül kolonyası sahibinin? Sıkıntıyla iç çekerken hızlı bir şekilde sosyal medyada çıkan haberleri, görselleri, kişileri incelemeye başladım. İlk kez Uraz'ın sosyal medya kullanmıyor olmasına sinirleniyordum. Hangisinin aradığım kişi olduğunu nereden anlayacaktım ki?
Düşün Ayşin düşün. Bu kişi kim olabilir?
Akrabası mı, tanıdığı mı, rastgele biri mi, yoksa hiç var olmamış bir insan mı?
Uraz'ın telefonunda numarası var mıydı? Hoş olsa bile şifresini bilmediğim telefon bir işime yaramazdı. Cankut... Tabi ya. O bu kişinin kim olduğunu bilebilecek en iyi ihtimaldi. Tam whatsappa girdiğim anda Uraz yatakta rahatsızca kıpırdandı. Onun aksine ben, kaskatı kesildim. Gözüm Uraz'ın üzerinde uyanıp uyanmadığını kontrol ederken bir yandan da konuyu dallanıp budaklandırmadan Cankut'a mesaj attım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ŞAH MAT (TAMAMLANDI) +18
Teen FictionMerhaba! Eğer bu satırları okuyorsan, senin bir yerlerden dikkatini çekebilmişiz demektir. Şu anda girdiğin bu kitap, 2016 yılında Watty birincilik ödülünü kazanan ve çıktığı ilk andan itibaren çok satanlara giren üç kitaplık seriyi kapsamaktadır; Ş...