AYŞİN
Araba kullanırken hissettiğim adrenalin, takip edildiğimizi anladığımda yaşadığım korku, Uraz'ın nefes kesen kullanışı sırasındaki gerginliğim sanki el yapımı özel bir bomba olmuştu ve libidomun üzerinde patladı. Bu tarz birçok kitap okumuştum ama şu anda nasıl hissettirdiğini anlıyordum.
O istiyordum.
Yine içimde hissetmeliydim.
"Çıkalım."
Az önce yapamadığımı yapıp, el freni konsolunun üzerinden kaydım ve yolcu koltuğuna geçtim. Uraz'a botlarını ve montunu uzattım. O hazırlanırken bende üstümü başımı düzelttim. Uraz'ın kapıyı açmasıyla soğuk hava dalgası arabanın içine sızdı. Vücudumu kaplayan ter ürpermeme neden oldu.
"Hasta olmadan eve geçsek iyi olacak."
Arabadan indik. Uraz, tutmam için elini uzattı. Dokunulmasından hoşlanmayan biri için ne çok yol kat etmişti. Koşar adım rezidansa girdik. Asansör bizi son hızla 20. Kata çıkarırken içimdeki arzu dalgası, rayından çıkmış bir tren gibi son sürat kasıklarıma çarptı. Kapılar kayarak açıldı. Uraz'ın dairesine doğru ilerlerken "Cankut evde mi?" diye sordum. Cebinden anahtarı çıkardı. "Dün gece beraber çıktık," dedikten sonra kapıyı açtı. Soğuk bir hava bizi selamladı.
"Bu çocuk camı kapatmamış mı ya?"
Uraz içerisini dışarıdan farksız yapan pencereyi kapatmak için salona girdi. Peşinden ilerledim. Ortalık biraz dağınık gözüküyordu. Uraz'ın gizemli halleri, peşimize takılan adamlar, düzen delisi adamın salonundaki karmaşa...
Bilmediğim ne oluyordu?
Yavaşça ona yaklaştım. Arkasını döndüğü an belli belirsiz irkildi. Sanırım orada olmamı beklemiyordu. Parmak uçlarıma yükselerek kollarımı boynuna doladım. Gözlerinin içine bakarak bulduğum bütün duygu kırıntılarını içime çektim. Evet kafasını kurcayalayan, benim bilmediğim bir şeyler vardı ama şu anda bana öyle anlamlı bakıyordu ki, sorgulama kısmını sonraya bıraktım.
"Beni öper misin?"
Çarpık bir gülümsemeyle "Bu sefer emir kipi yok mu?" diye sordu. Sanki vücudumdaki kan, bir anda yanaklarıma toplanmış gibi hissettim. Libidomdan aldığım cesaret beni ne hallere sokmuştu. Beni öpmek için kendine doğru çekti ve neredeyse parmak ucumdaki tüm ağırlığı yüklendi. Öyle yakındık ki... Sertleştiğini kot pantolonunun üzerinden bile hissedebiliyordum ve bu duygu her yanıma ateş basmasına neden oluyordu. Bir an önce üzerimdekilerden kurtulmak istiyordum. Onun bende yarattığı etkiyi, benimde onda yarattığımı bilmek baş döndürücüydü. Dudakları dudaklarıma hafifçe dokundu. Daha fazlasını istiyordum. Nefesini içime hapsetmek istercesine karşılık verdim. Ona dokunma arzusuyla parmak uçlarım uyuştu. Montunun üzerinde dolaşan ellerim ikimizin arasına girdi ve fermuarına dokundu. Tam aşağı indirecekken beni durdurdu. Neden? Beni istemiyor muydu? Hafif bozulan bir edayla geri çekildim. Uraz montunun fermuarını indirirken hafifçe dudak büktüm. Onu soymamı istemiyordu. O izin vermiyorsa, bende ona izin vermeyecektim. Sitemli bir hareketle montumu ve çantamı çıkarıp koltuğun üzerine fırlattım. Sırıtışını ilk kez çekilmez buluyordum. Uraz beni yeniden kendisine çekti. Karşı koyamadım. Ona karşı gardımın hemen düşmesine sinir oluyordum. Beni tek seferde kucağına aldı. Kıkırdayarak ellerimi boynunda birleştirdim. O ise dudaklarını benimkilere bastırdı. Kasıklarıma kadar yayılan bir titreme, beni nakavt etmek üzereydi. İçimdeki her türlü duyguyla onun öpücüklerine karşılık verirken ıslandığımı hissediyordum. Uraz, ezbere bildiği evinde gözü kapalı yürüyordu. Yatak odasının aralık olan kapısını sırtlayarak tamamen açtı. İçeri girip ayağıyla kapıyı tekrar kapattı. Kimse olmamasına rağmen mahremiyete bu denli önem vermesi ona bir kat daha aşık olmama neden oluyordu.
Beni neredeyse bir kuş tüyü misali yatağın üzerine bıraktı. Doğrulmaya çalıştığı anda boynundaki ellerimi daha sıkılaştırdım. Gitmesine izin vermedim. Elleri başımın iki yanında, yataktan destek alarak üzerimde asılı kaldı.
"Seni hissetmeyi çok özledim."
Hal bu ki daha neredeyse 24 saat önce saatlerce sevişmiştik ama ona doyamıyordum. Bu imkansızdı. Onu bu kadar arzulamama rağmen, bu isteğimi dile getirmek delicesine utanmama neden oluyordu. Ne istediğimi anlamasını umarak "Lütfen," diye fısıldadım. Dudaklarıma yumuşak, şefkatli bir öptü. Her saniyenin tadını çıkardım. Ellerim onun ellerini aradı. Parmaklarımız buluşunca huzurlu bir iç çektim.
Bu his, hayatımda yaşadığım en özel histi.
Kenetlenmiş ellerimizin verdiği güven, karanlıkta önümü göremiyor olsam bile bana yol göstermek için orada beklediğini bilmem demekti. Ona tamamen teslim olduğumda, ne olursa olsun beni param parça etmeyeceğine inanmaktı.
Onu seviyordum.
Onu deliler gibi seviyordum.
"Seni seviyorum."
Dudaklarımdan ilk kez dökülen kelimeler, fısıltıdan farksızdı. Zar zor nefes alıyordum. Bir süre sonra midemde kanatlanan kelebekler göğsümü o kadar sıkılaştırdı ki o lanet olası nefesi de alamaz oldum. Uraz'ın gözleri yavaşça açılarak benim bakışlarımla buluştu. Sanki beni duymamış gibi bir bakıştı ama bu imkânsızdı. Sevgimi belli edecek birçok şey söylemiştim ama bu iki kelime için doğru zamanı hiçbir zaman bulamamıştım. Özel hissettirmeliydi çünkü. Unutulmaz olmalıydı.
"Seni seviyorum."
Bu sefer daha kendinden emin çıktı sesim. Uraz'ın bakışları yüzümü tarıyordu. Bir şey düşündüğü o kadar belliydi ki... Karşılık vermesini beklemeden söylemiştim ama hiçbir şey söylemiyor olması da korkutucuydu. Kahretsin. Elimi o kadar sıkı tutuyordu ki, parmaklarım uyuşmuştu.
"Seni seviyorum."
Üçüncü kez tekrarlayarak en azından bir tepki vermesini umdum. Bakışları gözlerimde sabitlendi. Zihnen de artık buradaydı. Çözemediğim duygular yüzünden nefes alamıyordum. Az önceki kelebekler ölmüş ve mideme oturmuş gibiydi. Benim için doğru zaman, ona yanlış gelmiş olabilir miydi?
"Bir şey söylemeyecek misin?"
Göğsünün üzerinde duran kenetlenmiş ellerimizi açtı. Parmak uçlarıyla yüzüme düşen arsız saçlarıma dokundu. Yavaşça kulağımın arkasına itti. "Bu çok karmaşık bir kelime," dediğinde gözlerinin içine şaşkın bir o kadar da bozulmuş bir edayla baktım. "Çok güzel ama sıradan. Çok basit ama anlam yüklü. Kullanabileceğimiz, aynı anlama gelen ama bize özel başka bir kelime olamaz mı?" İlgi çekici kelime kalabalığı aklımı karıştırsa da mutluydum. Bize özel bir şey olmasını istiyordu. Kimsenin kullanmadığı, duyunca anlamayacağı ama bizim çılgınlar gibi hissedeceğimiz bir kelime.
"Hım..."
Düşünürken tıpkı onun gibi parmak uçlarımı kirli sakallarının üzerinde dolaştırdım. Avucumun içini öptü. Öylesine ona ait hissediyordum ki...
Parmaklarımı boynuna kaydırdım. Kapüşonlusunun boyun boşluğu, göğsündeki dövmenin başlangıcını gösteriyordu. Oralara dokundum. Zihnime dolan delicesine düşünceyle Uraz'ın gözlerinin içine baktım.
"Seni kurtluyorum."
Bu kelimeden hoşlanmış gibi göründü ve ağzı hafifçe oynadı. Bir gülücük değildi ama ona yakındı. Kafasının içindeki düğümleri çözmek gerçekten beni zorluyordu. Gözlerinin içine beklentiyle baktım. Neyse ki çok geçmeden "Sanırım buna alışabilirim," dedi ve dudaklarıma minik bir buse bıraktı. Ardından da kulağıma doğru eğildi.
"Seni kurtluyorum."
* *
Yalnızdım.
Gözlerimi açar açmaz hissettim bunu.
Kalın gri perdeler, gün ışığını içeri sızdırmayacak kadar çekikti. Saatin kaç olduğunu ve ne zamandır uyuduğumu bilmiyordum. Tek bildiğim hala yorgun olduğumdu. Çırılçıplak bir halde Uraz'ın çarşaflarına sarılmıştım. Kokusu üzerime sinmişti. Uyku mahmurluğunu atmaya çalışarak kendi tarafımda yuvarlandım. Uzanıp elimi, kırışmış gri çarşaflarda gezdirdim. Uraz'ın yattığı kısım çok soğuktu. Benden çok önce uyanmış olmalıydı.
Gözlerimi tekrar kapattım. Uyku için yalvaran bedenim, nasılsa eninde sonunda yanıma geleceğini söylüyordu ama zihnim açıktı ve merakımı kamçılıyordu.
Nerede olabilirdi?
Yataktan bir çırpıda kalktım. Kıyafetlerimi giymek yerine, Uraz'ın yerde duran kapüşonlusunu üzerime geçirdim. Odadan çıkarken hafif bir inleme sesi duydum. Gözlerim anında spor odasının olduğu yere kaydı. Kapının altındaki minicik boşluktan sızan gün ışığı, bir gölgenin esiri olmuştu. Tekrar bir inleme sesi gelince o tarafa yöneldim. Kapı tokmağını tutup yavaşça açtım. Kafamı uzatıp içeri baktığımda parlak gün ışığı gözlerimi kamaştırdı. Gözlerim ışığa alıştığındaysa, kum tornasına yumruklarını savuran Uraz'ı görmek, afallamama neden oldu. Altında koyu gri bir eşofman altı vardı ve ayakları çıplaktı. Dövmelerle kaplı vücudu parıl parıl parlayan terle kaplıydı. Ameliyat izi o kadar belirgindi ki, kendini bu denli yormasının doğru olmadığını haykırıyordu sanki. Ellerine bağladığı beyaz bez bandaj ise, kararmak üzereydi.
Uykuya dalmadan önce üç kez seviştiğimizi hatırlıyordum. İlki olabildiğine kısa, ikincisi ilkine göre biraz daha uzun, üçüncüsü ise neredeyse 3 saat sürecek kadar şahaneydi. O anı hatırlayınca enseme doğru içimi kıpırdatan bir ürperti yükseldi. Benim nefes almaya bile takatim kalmamışken, Uraz saatlerdir spor mu yapıyordu?
İçinde tuttuğu enerji beni korkutuyordu.
"Daha ne kadar orada duracaksın?"
Kum torbasını tutarak soluklandı. Onun çıkardığı seslerin yanında, çıt çıkarmamıştım. Geldiğimi nasıl anlamıştı? Bana doğru döndü. Saçları sırılsıklam olmuş, alnına yapışmıştı. Yüzü bölge bölge kızarmıştı ama gözleri... Birer kan çanağıydı.
"Hiç uyumadın mı?"
Başını hayır anlamında sallarken "Uyku tutmadı," dedi ve koşu bandının üzerinde duran havlusunu eline aldı. O yorgunluğa uyuyamaması için gerçekten geçerli bir sebebi olmalıydı. Takip edilmemiz bir şeyleri mi tetiklemişti? Yoksa zaten namlunun ucundaki konu bununla ateşlenmiş miydi? Saçlarındaki teri havluya silerken "Sen neden uyandın?" diye sordu. Yavaşça omzumu silkip "Seni merak ettim," dedim. Havluyu omzuna atıp yerdeki mat, gri su matarasını aldı. Birkaç yudumu ağzında çalkaladıktan sonra yuttu.
"Yakışmış."
Bakışlarıyla üzerimdeki kapüşonluyu işaret etti. Bacaklarımı neredeyse popoma kadar açıkta bıraktığı için, bu iltifat nedense utandırmıştı. "Devam edecek misin?" Kafasına diktiği su matarasını dudaklarından çekerken başını evet anlamında salladı. Y
"Yorgun değil misin?"
Şöyle böyle der gibi elini kıpırdatınca "Neden?" diye sordum. Yorgunluğunu hissetmesini engelleyen öfkesinin kaynağına inmek için sanırım doğru zamandı.
"Neden mi?"
Matarayı tekrar yere bırakırken gözlerini benden ayırmadı. Başımı evet anlamında sallayıp "Neden benden bir şey sakladığını hissediyorum?" diye sordum. Elindeki gevşeyen bez bandajı çözerken duraksadı. Anlık bir tepkiydi. Yüzüme bakmadan tekrar çözmeye devam etti.
"Senden bir şey saklamıyorum."
Tıslamayı andıran bir ses çıkardım ve kollarımı göğsümün üzerinde ciddiyetimi belli edercesine bağladım. "Ne zamandan beri birbirimize yalan söylüyoruz peki?" Çözdüğü bandajı kenara koyarken ellerini açıp kapattı. Eklem yerleri o kadar kızarmıştı ki biraz daha zorlarsa büyük ihtimal kanayacaktı. Bu hiddeti kimeydi?
"Ne oluyor Uraz?"
Kaçamak bir bakışın ardından "Bir şey olduğu yok Yer fıstığı," dedi. "Sadece uyku tutmadı ve biraz spor yapmak istedim. Hepsi bu." Neden bu söylediklerine inanmak istesem de inanamıyordum.
"Takip olayından dolayı mı böylesin?"
Bir anlığına, sanki peşimizde takılan aracı unutmuş gibi baktı. Saniyelik bir tepkiydi ve ardından "O da var tabi," dedi. İşte bu söylediğine kendinin bile inandığını düşünmüyordum. Biraz daha zorladım. Bıktırma politikasıyla ağzından bir şeyler alamayacağımı anladığımda pes ettim. Uraz bandajlarını ellerinden kan geçmesine izin vermeyecek şekilde sıktı.
"Bana da öğretir misin?"
Kum torbasına karşı gardını alan Uraz, omzunun üzerinden bana baktı. "Bence sen, sana yetecek kadarını biliyorsun." Yüzündeki keyifli tebessüm önüne döndü ve kum torbasına birkaç yumruk salladı. Thea'yı kurtarmamdan bahsediyordu. Gurur vericiydi ama bileğimin acısı bir haftada zor geçmişti. "O doğaçlamaydı," diyerek ağır adımlarla yanına gittim. Sanki karşısında kumdan oluşan torba canlı bir insanmış, hatta düşmanıymış gibi nefretle bakıyordu. Kum torbasının olmayan düşüncelerini okumaya çalışıyor gibiydi. Ona göre hareket ediyor, kendini koruyor, saldırıyordu. Ayakları ve elleri arasındaki ahenk büyüleyiciydi. Formundan hiçbir şey kaybetmemiş gibi hissetmiştim.
"Doğru tekniğini öğrenmek istiyorum."
Kum torbasının hareketini elleriyle engelledi. Serbest duruşa geçtiğinde nefes nefeseydi. Saçlarının diplerinden süzülen ter damlaları, çenesinde birleşiyordu. Koluyla onları silerken "Neden?" diye sordu. Gerçekten nefesi tükenmiş gibi sesi boğuklaşmıştı.
"Kendimi korumayı öğrenmeliyim."
"Senin kendini korumaya ihtiyacın yok."
Gözlerimi kısarak ona baktım. Çok uzağa gitmesine gerek yoktu. Birkaç saat öncesini hatırlaması yeterdi. "Artık yok," diye ekleyince kaşlarım rahatsız bir edayla çatıldı. Ne demekti bu?
"Şimdi git ve uyu. Duş alıp birazdan yanına gelirim."
Bu sadece takip edilme meselesi değildi. Uraz'ın benden sakladığı kesinlikle bir şey vardı ve bunu öğrenebileceğim kişiyi çok iyi tanıyordum. Konuyu uzatmamaya karar verdim ama onsuzda uyumak istemiyordum. Birkaç saat sonra eve dönmek zorundaydım. Kalan vaktimi tek başıma geçirmek istemiyordum.
"Beraber duş alsak, sonra sarılıp uzansak ben gitmeden. Uyumasakta olur. Kokunu duyayım yeter."
* * *
![](https://img.wattpad.com/cover/354680538-288-k957635.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ŞAH MAT (TAMAMLANDI) +18
Teen FictionMerhaba! Eğer bu satırları okuyorsan, senin bir yerlerden dikkatini çekebilmişiz demektir. Şu anda girdiğin bu kitap, 2016 yılında Watty birincilik ödülünü kazanan ve çıktığı ilk andan itibaren çok satanlara giren üç kitaplık seriyi kapsamaktadır; Ş...