Son Oyun - 2. Bölüm

215 12 0
                                    

URAZ

Yeryüzünden mi çıkmıştı?
Yoksa gökyüzünden mi inmişti?
Bilmiyordum ama bu dünyaya ait olmadığına emindim. Dengesizliğim her zaman dengem olmuştu. Fakat benim bile dengemi alt üst edecek bir güzelliğe sahipti ve çevresindeki her şeyin daha iyi görünmesini sağlıyordu. Bunun için dokunmasına bile gerek yoktu. O okyanus rengi gözleriyle bakması yeterliydi.
Şu üzerindeki saçma çocuksu pijamasına rağmen.
Kafasının içinde dolanan soruların farkındaydım. Açıklama yapmaktan nefret ediyordum. Kendimi, içimdekileri yani hislerimi anlatmaktan daha çok... Keşke o da konuşmama gerek kalmadan sadece bakışlarımdan cevapları alabilseydi. Bir şeyler söylemem gerekiyordu. Gelişimi, öpüşümü ve şu anda neden el ele arabada oturduğumuzu açıklayacak bir şeyler...
Başımı öne eğdim. Yaralı, hala dövüşün sızısını taşıyan ellerimin arasındaki pembe beyaz teni izledim. Kelimenin tam anlamıyla kusursuzdu. Tek avucuma sığdırabileceğim kadar küçük, kaşmir yumuşaklığındaki parmaklar, benim kurumuş kan izleriyle kaplı ellerimin arasına yakıştığı söylenemezdi ama böyleyken, ben... Tamamlandığımı hissediyordum.
Gözlerimi kapattım. Parmaklarımın değdiği yumuşaklığa odaklanmaya çalıştım. Yer fıstığının beni izlediğini biliyordum. Kulağımın dibinde alıp verdiği nefesle, burnuma dolan hanımeli kokusuyla... Tanıdık bir his zihnimde canlanırken gözlerimi açtım. Sanırım konuya nasıl gireceğimi artık biliyordum.
"Sana birkaç ay önce yunan mitolojisinden bahsetmiştim hatırlıyor musun?"
Başımı yavaşça Ayşin'e doğru kaydırdım. Aydınlanmaya çalışan günün ilk ışıkları sayesinde daha çok parlayan gözleri, gözlerime kaydı. "Hani insanların dört kollu, dört bacaklı, bir vücutta iki başlı yaratıldığı-"
"Hatırlıyorum."
Zar zor toparladığım kelimeleri bir nefeste kesmişti. Bunu cesaret edebildiğine göre merakı her zamankinden baskın geliyordu. Devamını nasıl getirmem gerektiğini düşünürken "Ben," dedim. Daha sonra vazgeçip "Sen," diye devam ettim.
"Yani biz?"
Hem sinirlenmeme hem de savunmaya geçmeme neden olan şey, küçük ağzından çıkan tamamlayıcı kelimeydi. Bana destek olmaya çalıştığının farkındaydım ama beklentisinin yarattığı baskı köstekten öteye gidemiyordu. Hiddetle iç çekerken "Bak ben bu konularda iyi değilim," dedim. Şu anda beni parmağında döndüren sıkıntının o parmağını alıp, münasip bir yerine sokmak istiyordum. "Araya girmezsen eğer..." Ayşin'in güneş gibi parlayan gözlerinin önünden bir bulut geçtiğine yemin edebilirdim. Bir şeyler söyleyecekmiş gibi dudakları aralandı ve saniye geçmeden kapandı. Ne söyleyecekti bilmiyordum ama duymaktan nefret ettiğim iki kelimeyi tam tamına 8 saniye sonra yan yana getirdi.
"Özür dilerim."
"Kahretsin! Özür dileme!"
Boştaki elimle sertçe direksiyona vurdum. Başımı sol tarafa doğru çevirdim. Dilimin ucuna gelen kelimeleri engelleyebilmek için elimi ağzıma bastırdım. Lapa lapa yağan karın, üzerimdeki gerilimi azaltmasını umarak bekledim. İzlemenin hiçbir işe yaramadığını anlayınca medeti soğuğunda aradım. Biraz olsun içimdeki harın yangına dönmeden sönmesini diledim. Tam camı aralıyordum ki, Ayşin'in üşüme ihtimali elimi kolumu bağladı. Allahım! Tek bir dal sigara için kalan böbreğimi de verebilirdim. Bir anda avucumun içindeki sıcaklık azaldı. Önce boş kalan elime, daha sonra önüne dönmüş yer fıstığına baktım. O an göğsümün ortasında bir yere dolan his, ne gerilim, ne öfke, ne de sıkıntının yansımasıydı. O an sadece eksik hissettim.
Ve yalnız...
Aniden Ayşin'e doğru döndüm ve tekrar elini tuttum. Bunu beklemediği şaşkın, sorgulayan bakışlarından anlaşılıyordu. "Bak ben bunu tuttuğum an güçlüyüm Ayşin." Kaşları çatılınca elini fazla sıktığımı fark ettim ama gevşetmeye niyetim yoktu. "Herkese, her şeye kafa tutabilecek güç bende var ama bu," deyip kendi elini gözüne doğru soktum. "Bir tek bu el, ellerimin arasındayken yenilmez oluyorum." Ayşin'in yüz hatları yavaşça gevşedi. "Tamamlandığımı hissediyorum." diye devam etmemle tadı hala damağımda dolanan dudakları aralandı. "Sen yanımdayken yaşadığımı hissediyorum. Aldığım nefesin bir değeri olduğunu düşünüyorum."
"Uraz-"
İşaret parmağımı belli belirsiz dudaklarının üzerine değdirdim. Sadece lafa karışmasını istemiyordum. Fakat bu temasım, parmağımın ucuna alıp verdiği nefesle birleşince, hali hazırda bekleyen kurdu harekete geçirdi. Ayşin'i kendime çektiğim gibi, dakikalardır ayrı kalan dudaklarımızı birleştirdim. Aldığım karşılık göğsümün ortasında duran kurdu ulutuyordu. Neredeyse hiç öpülmemiş dudakların verdiği hazzı, tarif etmem imkânsızdı. Ağzımda dolanan tat, bağımlılık konusunda sigarayı bile sollardı. Bu uyuşturucuydu. Aldığın an sana yeni bir yaşam bahşeden, huzurlu hissettiren, sadece sana ait olması gereken...
Zorla ayırdığım dudakların alıp verdiği nefesler öyle hızlıydı ki konuşmak için bir süre beklemem gerekti. Bu sırada da gözleri hala kapalı olan kızı izledim. İlk kez ona ait olan detayları fark ediyordum. Pembe beyaz tenine yayılan kırmızılığı, kapalı kapakların ardında titreyen gözlerini, sıkıca kenetlediği uzun kirpiklerini, sol gözüne bir parmak uzaklığındaki benini, burnu ve dudağı arasında ne zaman olduğunu bilmediğim yara izini...
Alnıma alnını dayadım. Yayılan hanımeli kokusunu içime hapsetmeye çalışırken "Bana bir borcun var yer fıstığı hatırlıyorsun değil mi?" diye sordum nefes nefese. Gözleri yavaşça aralandı ve ben huzur bulduğum mavilikleri daha rahat görmek için biraz geriye çekildim. Yine de burunlarımızın uçları birbirine değecek mesafedeydim.
"Benden gitme olur mu? Can bu bedenden gitsin ama sen gitme..."

ŞAH MAT (TAMAMLANDI) +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin