99. вölüм / Vicdan Azabı

56 6 19
                                    

Yazardan...

Boş bir Absent şişesi.
Bir kolye.
Bir telefon.

Sürekli gelen bildirimlerle açılan telefon ekranından şişeye yansıyan fotoğrafın güzelliği...

Zamanında hayatının tek gerçeği olan kızın, kendisine sarılarak kanepede uyukladığı bir fotoğraf.

Şimdi bir de, bir damla gözyaşı ekleyelim şuraya :')

Birkaç saat öncesini düşünüyordu. Daha sadece sekiz saat önce, baba olacağını öğrenmişti.
Ama hemen ardından, bundan şüphe duyulduğunu da öğrenince, tüm hevesi kursağında kalmıştı genç adamın.

Satışının bile ülkesinde yasal olmadığı içki şişesine bakıyordu uzun uzun. Babasının mahzeninde bulmuştu bunu. Zaten Cihan Aktaş'ın legal iş yaptığı nerede görülmüştü ki?

Yusuf bu şişeden içilen bir dublenin bile adam devirdiğini biliyordu. Ama gel gör ki, dibini görmesine rağmen hâlâ ayaktaydı.

Veya öyle olduğunu sanıyordu..
Çünkü aslında vücut ısısı olması gerekenden fazla yükselmiş, başı dengede durmakta zorlanmaya başlamıştı çoktan. Zihninde tutabildiği tek şey birkaç anahtar kelimeden ibaretti.

Bahar.
Bebek.
Şüphe.
İhanet.

Masanın üstündeki, ekranı bir süredir açık kalmış olan telefonuna baktı. Eline alıp fotoğrafı biraz daha yakından incelemeye başlamıştı.

O an, tek düşündüğü şey fotoğrafın ne kadar güzel olduğuydu.

İstemsizce gülümsedikten hemen sonra, telefonu masaya yavaşça geri bıraktı. Yanında duran biletlere takıldı gözü bu defa.

Gitmek istiyordu. Her şeyden uzaklaşıp huzuru bulmak istiyordu. Bir süreliğine sadece kendisini düşünmek istiyordu ve bunun için yurtdışına bilet almıştı.

İkinci bilet tamamen bir umut edişten ibaretti.
Bahar'ı Enes'le görmüş olmasaydı, şu an onunla Londra planı yapıyor olabilirdi.

Terasın kapısı bir anda açıldığında, evde yalnız olmadığını hatırlamış, hızla toparlanmaya çalışmıştı. Yaslandığı duvarda doğrulmakta bile zorlanınca sadece gözlerini silmekle yetindi. Annesi bir şey demeden yanına gelip kendisi gibi yere çöküp oturunca bir şaşırdı önce.

"Anne?"

"Ne zaman dönüyorsun?" diye sordu kadın hüzünlü yüz ifadesini saklama gereği duymadan.

"Bilmem."

"O ne demek?"

"Bir fikrim yok demek."

"Yusuf... Dalga geçme annecim. Çok ciddi bir şey sordum."

"Anne, askerliğe dönmeyi düşünmüyorum."

"Ne düşünüyorsun?"

"Düşünmüyorum."

"Yusuf, düzgün bir cevap..."

"Düşünmüyorum... Kafama göre... Özellikle şu an." diyip dengede tutamadığı başını hafifçe sallamaya başladı.

"Oğlum mecburi değil miydi bu şey? Nasıl dönmüyormuşsun?"

Yusuf cevap vermedi. Gözü hâlâ şişeyi izliyordu. Ceylan hanım bunu fark ettiğinde, yerdeki şişeyi eline aldı ve üzerini okumaya başladı.

"Ne içtin sen?" diye sorgulamıştı bir yandan.

İçindekileri ve şişenin üzerindeki uyarıları dikkatlice okuduktan sonra oğluna döndü kadın.

BELAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin