27. вölüм / Pembe Mezarlık

293 20 24
                                    

Bahar'dan...

Sabah erken uyanmıştım ve burda ne yapacağımı bilmiyordum. Etrafa göz gezdirdikçe kalbime bir sızı saplanıyordu. O yüzden telefonumla ilgilenmeye başlamıştım. Eski grup yazışmalarımızı okuyordum şu an.

Daha Berkcan'la kardeş olduğumuz belli olmadan önce grupta bunu tartışmıştık. Bulduğu fotoğrafı, kardeşi olma ihtimalini... Yusuf'un buna verdiği tepkilere baktım, sadece bir mesaj atmıştı bu konuda. Onda da fotoğrafın tarihi olup olmadığını ve başkasına ait olabileceğini söylemişti.
Kim bilir belki de bunlar yaşanırken aklına Yağmur geliyordu...
Kafamı kaldırıp yan tarafa baktım. Hala uyuyordu ama her an uyanacak gibiydi. Kıpırdayıp duruyordu çünkü.

Biraz evi dolaşmak istedim, Yağmur'a ait ne varsa görmek istedim. Yavaşça kalktım oturduğum yerden. Ses yapmamaya dikkat ederek kapısı açık olan odalardan birine girdim. Tam isabet, burası bi genç kız odasıydı.

Cam kenarında dört direkli tül perdeli ve oldukça tozlu görünen bir yatak vardı. Prensesler gibiydi Yağmur anlaşılan... Toz pembe dünyası, şimdi bir mezar taşından ibaretti. Bu düşünce bile gözümün dolmasına yetmişti şu an. Duvarlarda her renk vardı, hepsi şu an solgun olsa da daha önceki hallerini hayal edebiliyordum. Birkaç tablo vardı asılmış olan. Güzel resimlerdi, soyut sanat...

Yatağın yanındaki pencerenin oturulabilecek kadar geniş bir çıkıntısı vardı. Üstünde bir abajur duruyordu, odadaki her şeyden daha tozlu ve eski görünen... İki çekmeceli komodinin üstünde fotoğraf vardı bir tane. Daha yakından baktığımda bunun çizilmiş bir resim olduğunu gördüm. Yine Yusuf ve Yağmur vardı resimde. Altındaki imzaya bakana kadar Yağmur'un bir resim yeteneği olduğunu farkedememiştim. Elime almadan, yakından baktım resme. Birbirlerine çok düşkün oldukları metrelerce öteden görülebiliyordu ve Yağmur'un gidişi Yusuf'u olması gerekenden fazla etkilemiş olmalıydı.

Acaba şu an yaşasa nasıl olurdu diye düşündüm. Bunu gerçekten merak etmiştim şu an. Yatağa oturdum biraz ve incelemeye devam ettim. Hafif aralık duran çekmecenin içi görünüyordu. Açıp baktım göz ucuyla.

Birkaç fotoğraf, birkaç çizilmiş eskiz kağıdı ve bir de eski bir defter vardı. Dokunmak istemedim, sadece baktım öyle. Fotoğraflardan birinde, tanıdık bir manzara vardı. Yakın zamanda gördüğüm bir manzara. Biraz incelediğimde bunun Bahçeşehir üniversitesi olduğunu farkettim.
Anında aklımda bir şeyler belirdi.

Yusuf'a neden özellikle bu okul diye sormuştum. Düzgün bir cevap alamamıştım. Dün bana Yağmur'un hayallerinin peşinden gittiğini söylemişti ve ben şu an bir şeyi çözmüştüm. Bahçeşehir'e gitmek Yağmur'un hayaliydi aslında...
Çekmeceyi geri kapatıp ayağa kalktım. Bu kadar yeterdi, daha fazla karıştırmak istemiyordum. Odadan çıktığım an bir şeye çarptım. Düşmemem için hızla belimden yakalayan Yusuf'la göz göze geldiğimde, bedenimi bi utanç ve korku duygusu sardı. Gene izinsiz bi şeyler yapıyordum ve muhtemelen bu odada ne işim olduğunu soracaktı bana şimdi. Sıçtın Bahar aferin, merakına tüküreyim...

Yavaşça geri doğrulup başımı eğdim hafif ve saçımı çektim önümden.

"Yürürken önüne baksan senin için daha rahat olur aslında biliyor musun?" dediğinde kafamı kaldırıp ona baktım. Gülümsüyordu şu an dudağının kenarıyla.

"Sana da günaydın..?" dedim ben de hafif gülümseyip.

Odaya girmiş olmama hiç aldırmadan bir kolunu boynuma doladı ve salona doğru yürüdük.

"Üşüyor musun hâlâ?" diye sorduğunda kanepeye oturmuştuk.

"Yo, hava güzel şu an." diyip arkamdaki büyük camdan bahçeye baktım. Hava gerçekten mükemmel gözüküyordu, yemyeşildi, bir vadi gibi uzuyordu arka bahçe... Gökyüzünde tek bir bulut yoktu dün geceye nazaran ve oldukça canlı görünüyordu.

BELAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin