※31※ bunları geceye gizledim, sonra hatırlamak için

16 4 4
                                    

Bir kesişim noktasıydı geldikleri yer. Bir yanı kıvrımlı kıtayı işgal etmiş ve ılık yağmurun her damlasını açgözlülükle içen kalabalık yağmur ormanı, diğer yanı ise yere damlamak üzere olan yağmurun çatlamış, insanın aklını başından alacak canlı renklere bürünmüş toprağa değemeden buharlaşıp nemli bir serap oluşturduğu engin, için için yanan bir çöldü. Orman tarafı serindi, yüzlerce farklı türden kuş ve papağanın çığlıkları ile böceklerin ve kurbağaların ciyaklamaları birbirine karışıyordu. Aksine, çöl sessizdi. Yine de sıcak rüzgarlar, değdiği her renkli ve parıltılı alev içinde yanan kayanın öyküsünü fısıltılı bir ninni halinde ormana sürüklüyordu.

"Burası Hudut mu?" diye sordu Eliz ufuk çizgisini kargacık burgacık hale getirmiş yeşil tepeler ve kiremit rengi dazlak dağcıklara bakarken.

"Evet," Sayran bastonunu çoraklaşmış renkli kumun ve bereket fışkıran nemli toprağın karışımına vura vura öne çıkıp koku duyusunu kör edecek kadar yoğun, bin farklı rayihanın karışımı havayı içine çekti. "Hudut'lardan yalnızca biri."

"Biri?" Erez ormanın ve çölün iç içe girdiği, sınırları belirsiz o hayali çizgiyi takip etti. Ormanın seyrelip çalıların çatlak toprağa saplı ölü dallar haline geldiği o alanı. "İblislerin çoğunun iç içe yaşadığını zannetmiştim."

"Tercih meselesi, oğlum." dedi Sayran. "Eğer bir Ateşiblisi ormanı yakmayacağına dair yemin ederse elbette Ormaniblisleri ona kapılarını açarlar. Ya da bir Çayıriblisi çiçeklerinin donmasını umursamayacaksa elbette Kariblisleri'nin arasında yaşayabilir. Ev sahibinin doğasını kabul ettikten sonra Gözbağı'nın her sakini her yerde kabul görür."

Bu... Kulağa inanılmayacak kadar barışçıl geliyordu. Böyle bir dünyanın, böyle bir sistemin varlığı olası mıydı gerçekten? "Ya ev sahipleri? Onların birbirleriyle kavga ettiği olmuyor mu hiç?" Eliz çölün ve ormanın sınırını gösterdi. "Toprakiblisleri'nin biraz daha ileriye tohumlar ekip çölü yemyeşil yapmasının önündeki engel ne ki?"

"Bunu ben de çok sorgulamıştım. Mara ile ilk kez buraya geldiğimizde çöl büyüyüp ormanı yutacak diye ödüm kopmuştu. Çünkü iblis olsak da huylarımız farklı farklıdır. Ateşiblisleri de, eh, hiç sakin değillerdir." Bastonunun ucuyla çölün çivit mavisi kayalarını ittirdi. O anda kayanın altında fokurdayan magma tısladı. "Ama Mara'nın bize verdiği dünya Mara ölene kadar durmaksızın genişledi. Hudut'lar sabit kaldı ve kıyılarda gerçekleşecek ufacık değişimlere bile izin vermedi. Hem... Yapılacak çok iş vardı. Çok ama çok uzun bir süre boyunca ufak tefek kavgalar dışında hırgür hiç çıkmadı desem yeridir. Toprağın Çocukları orman tarafında, Ateşin Çocukları çöl tarafında kaldı ve herkes bunu fırsata çevirdi." Sayran gülümseyerek bastonun alev alan ucunu toprağa bastırdı. "Bak, kızım, Ateşiblisleri'nin kendilerinin aksine çöl hiç misafirperver davranmaz ziyaretçisine. Toprağın Çocukları isteseler bile kendi sınırlarının ötesine geçemezler."

Çölün tarafından kupkuru, yakıcı bir rüzgar esip Eliz'in omuzlarındaki buklelerini geriye savurdu. Çorak toprakların her bir çatlağı sanki altlarında sert kaya değil de lav varmışçasına meşum bir ışıltıyla parladı. "Çayırın Kızı," dedi çöl birbiriyle çarpışan kumların, dans eden renklerin ve yaramaz ısının sesiyle. "Sırf yanımıza gelebilesiniz diye size köprüler kurmadık mı?" Kuru rüzgar biraz önlerinde parlak bir girdap halini aldı ve çölün renklerini içti. "Sırf bayramları bizimle kutlayabilesiniz diye size tüneller açmadık mı?"

Sayran sesten biraz olsun ürkmeden gülümseyerek çöle adımladı. "O tünelleri ve köprüleri kullanarak yanınıza geldik." Renkli girdabın önünde bastonuna dayanarak başını eğdi. "Ateşin Babası,"

KEMİK VE GECEDENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin