sana, iki yüz elli yıl öncesinde dahi başkalarının yardımına koşarken

18 2 11
                                    

Mara,

Bir ay boyunca tek bir kelime dahi yazamadığım ve bu yüzden seni -bir kez daha- delirttiğim için özür diliyorum. Beni tekrar gördüğün vakit bıçağımı ellerine teslim edeceğime ve canımı almanı sükutla bekleyeceğime dair yemin ederim.

Beni bağışlamazsan, eh, yapacak bir şey yok. Hanımımın karşısında boynum kıldan ince. Maharetli ve nazik ellerinden ecelimi bulmak, bu zamana kadar sahip olabileceğin en büyük onur olur.

Ama bağışlarsan... Sana bazı haberlerim var.

Sana ufak bir çocukken gece vakti evden kaçışımı ve fevkalade bir akıl örneği sergileyerek fırtınalı denizlerin üstünde uçtuğum hikayeyi anlatmıştım. Yel belamı vermiş -ya da zavallı annemin bedduaları tutmuş- ve denize çakılmıştım. Kendi rüzgarkesenim orada ölmüştü. Ve oradan şansa geçen balıkçılar buz üstündeki bedenimi görmeselerdi ben de kesinlikle ölürdüm.

Yine de beni hayata döndüren o balıkçılar olmamıştı. Annem artık grileşmiş oğlunu kucağına aldığı gibi rüzgarkesenine atlamış ve buzullar üstündeki gezici rüzgarları afallatacak bir hızla Taparlu'nun iblissoylularla dolu bir şehrine inmiş: Sekizkök'e. Çünkü en iyi arkadaşlarından biri bir umurmuş ve o umur kadın da şifacı şamanlardan biriymiş.

Umur kadın beni görür görmez konaklarındaki tüm sobaların yakılmasını emretmiş ve Dördüncü Taş dedikleri kereste deposundan yığın yığın odun getirtmiş. Kaderin kör talihine bak ki, kendi ikiz oğullarından biri de son derece hastaymış.

Ben buz dolu bir denizin içinden çıkmıştım ve ısınmayı reddediyordum. Umur kadının oğlu ise ateşler içinde kıvranıyor ve bir parça soğumayı kabul etmiyordu.

Kadınların doğası bir garip. Aranızda sizin bile anlayamadığınız, ismini koyamadığınız türde mistik bir bağ olduğuna inanıyorum. Birbirinizin neşesini ya da kederini; yardıma ihtiyaç duyduğunuzu ya da güvenli liman aradığınızı bir şekilde hissediyorsunuz.

Hele anne olan kadınlar? Daha da korkunçlar. En vahşi ormanda büyümüş, yabani bir avcının içgüdüleri bile bir anneninkiler kadar keskin değildir.

Umur kadın beni kendi oğlunun hemen yanındaki yatağa yatırmış. Sonra da annemin "bütünüyle büyü ve dua" olarak anlattığı bir şifa yöntemini kullanmış.

Bir hafta sonra gözlerimi açtığımda gördüğüm ilk şey umur arkadaşımın benzer bir şaşkınlıkla bana bakan yeşil gözleriydi. İki anne bir araya gelmişti ve hasta oğullarını yan yana koyarak farklı tanrılara dua etmişler ve beklemişlerdi.

İşte, dostum Zarek ile böyle tanıştım. Önce şaşkın şaşkın bakışarak. Ardından sıcak çorba içerek. Biraz da konuşarak. İskambil oynayarak, misket sektirerek ve ağaçlara tırmanarak. Dostluğumuz yıllar içinde tuhaf bir "kardeşlik"e döndü ve bir baktım ki... Zarek beni dördüncü kardeşi ilan ediverdi.

Biliyorum. Aklında şu soru var: Arkadaşın bir umur. Hem de Sekizköklü bir umur. Ama Sekizkök işgal edildi. Yoksa arkadaşının ölüm haberini mi aldın?

Öncelikle... Ölüm, Zarek ile münakaşaya girmektense dostuma lanet edip başka yere göç eder. Ağzı öyle güzel laf yapar ki onu Gökçeli'nin pis politikacılarından zannedebilirsin. Öyle kurnazdır ki seni hasada yollar ama yolda tırpanını çalar. Ancak öyle iyidir ki tüm dünya sırtını döndüğü anda yalnızca ona güvenebilirsin.

Evet, Zarek'in evi Sekizkök son on yıldır işgal altında ve Zarek ile ailesi de şehirden kaçmayı başaran şanslı kesimden. Şimdilerde Sekizkök'ün biraz güneyinde kalan ormanda yaşıyorlar. Şehri işgal eden yelkanlıların ve şu tuhaf tarikatın gözlerinden sakınabildiler çünkü... Eh, vakti zamanında arkadaşıma illüzyonlar konusunda biraz yardım etmiş olabilirim. Şehre yakın oldukları için depolardan erzak kaçırabiliyor ve hiç değilse yaşlı ve çocukları doyurabiliyorlar.

Yani...

Doyurabiliyorlardı.

Biz İrtiş'te, keyfimize bakarken ve sıcak havanın tadını çıkarırken bana gelen mektup Zarek'in ikiz erkek kardeşi Demkan tarafından yazılmıştı. Erzak kaçırırken Zarek ve küçük kız kardeşlerinden biri devriyelere yakalanmışlar ve tarikatın tanrısına kurban verilmek adına alıkonulmuşlardı. Demkan benden olabildiğince hızlı bir şekilde gelmemi istedi. Ve ne yazık ki sana hoşçakal diyemeden evimizden ayrılmak zorunda kaldım.

İyi haber, tatlı Mara'm, dostumu kurtardım. Kurban ritüeli sırasında yüzlerce insanın üstüne camdan kubbe indirdim ve bıçak gırtlağına dayalı halde ölümü bekleyen Zarek'i oradan aldım.

Fazladan bir misafir ile.

Şimdi soruyorum: Sekizkök'teki direnişe katılmak ister miydin? Zarek'in dönüşüyle birlikte burada çılgın bir umut patlayıverdi. Evet, umut bir savaşçının bıçağını sallarken güç alacağı yegane şeylerden biridir ancak o savaşçı açsa ve yaraları için merhem bulamıyorsa... Eh, umut tek başına pek de bir işe yaramaz.

Üstelik Alkarlı ebherlerden bir Altaçu cadısını pek de medeni olmayan yollarla misafir ediyoruz (evet, o misafir bu misafir) ve umut dostum Zarek (ki kendine Zenith denilmesini istiyor aslında. Zarek dedesinin adıymış ve çok yaygınmış. Böyle de tuhaftır işte.) bu cadı ile ne yapacağını kestiremiyor. Bence son derece makul bir kız ve onunla çok iyi anlaşacağını düşünüyorum.

Yine, bir kadının halinden en iyi başka bir kadın anlar.

Eğer teklifimi kabul edecek olursan bu mektubu yolladığım kerkenezi kullan. Kabul edecek olursan ertesi sabah seni kuzeye götürmek üzere yola çıkacağım.

Bir ayda bile özleminle kıvranacak hale gelen, Karguy









Karguy,

Hayır, canını almayacağım. Hayır, böyle bir şeyi aklımdan bile geçirmedim.

Ama aniden ortadan kaybolman beni tedirgin etmedi değil. Son zamanlarda kuzeyden sana gelen mektupların ardı ardının kesilmediğinin farkındaydım ve içimden bir ses bu mektupların Çilde'yi ilgilendiren konular yüzünden yazıldığını söylüyordu.

İyi olduğunu ve yelkanlılar yüzünden kuzeye dönmediğini öğrenmek içime su serpti.

Keşke gitmeden önce not bıraksaydın bana.

Farazi endişeleri bir kenara koyalım. Ve teklifine gelelim. Kabul ediyorum, Toksaruyul. Mektubu kerkenezinin ayağına bağladıktan hemen sonra kendime bir çanta ayarlayacağım. Kuzeydeki toprakları ısıtabilmemiz için Ateşiblisleri'nden efsunlar, fidelerin yeşerebilmesi için Çayıriblisleri'nden rünlerle dolu kağıtlar ve umurların kendi atalarının ruhları tarafından korunabilmesi için Dağiblileri'nden kutsamalar alacağım.

Bu yüzden buraya gelirken Ayan'ın sırtında boş yer bırak. Zavallı rüzgarkesenin senin onca yükünü taşımaktan hali hazırda kambur durmaya başlamışken bir de benim yüküm yüzünden acı çekmesin.

Seni evimizin güneyindeki falezde bekliyor olacağım.

Senden gelecek haberi beklerken yanlışlıkla kendini işlere kaptırıp hasta etmiş, Mara.

KEMİK VE GECEDENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin