※33※ karanlığın içindeyken dünya bana tek şekilde seslendi: senin renklerinle

16 3 4
                                    


Ayaküstü hazırladıkları planı gerçekleştirmek hiç zor olmadı. Rayhan'ın öve öve bitiremediği kocaman mantarlardan hazırlanmış güveçleri yerken sessizce Sayran'ı dinledi Eliz. Gittikleri yerleri, Gökiblisleri'ne olan ziyaretlerini, kasabadaki Göliblislerini... Sanki Erez birkaç saat önce ona Gözbağı'nı terk edeceğini söylememiş gibi davranıyordu: İçten, cana yakın, anaç. Göğün Çocukları'nın savaşçı kadınlarına methiyeler diziyor, Ateşiblisleri'nin evlerinden ve huylarından övgüyle bahsediyordu.

Birkaç kadının ismi pek çok kez tekrarlandı yemek boyunca. Ama birkaçı oldu ki Eliz'in kanı damarlarında fokurdamaya başladı öfkeyle. "Pervin'i elinde kılıcıyla göreceksiniz hele. Bulutların üstünde sanki dans eder gibi yapar hamlelerini." dedi gururla.

"Yaa?" Eliz sanki ortağına eş bulmaya çalışan Sayran'a yardım etmeye çalışıyormuş gibi sahte bir ilgi ile baktı. "Kılıç talimi hayli zordur. Hele de büyünün desteğini almadan yapılan alıştırmalar çok daha zordur." Göz temasını bir an kesmeden şarabına uzandı. "Sorunlarımızı hallettikten sonra buraya dönüp Pervin ile müsabakaya çıkmak isterdim."

Sayran şaşkın şaşkın baktı Eliz'e. "Sen kılıç kullanmasını bilir misin, kızım?"

Eliz ise sinsi ve adice gülümsedi. "Sayran, ben Arbuz'un savaşçı cerrahlarından birinin kızıyım. Bizde bir yelkanlı çocuk rüzgarkesenine binmeden önce kör bir kılıç tutmayı öğrenir."

Sayran Eliz'e hemen bir dizi övgüde bulundu ve hayretini ustaca gizledi. Ama biraz sonra konu farklı bir kızdan açıldı. "Afrum harika bir öğretmendir. Ateşiblislerinin çocukları onu ikinci anaları gibi görürler. Öyle sabırlı, öyle iyi niyetli bir kızcağızdır ki!"

Erez kıkırdadı. "Bak, Eliz, sana hep derdim: Sabretmeyi öğrenebilseydin belki beni bile mühendis yapabilirdin."

Rahyan iki büyücüye bakakaldı. "Eliz de mi öğretmen?"

"Pek sayılmaz. Mühendisim ve çalıştığım fakültede cebir ile fizik dersleri veriyorum." İnce dudakları pis bir sırıtışla bükülen genç adama dik dik baktı Eliz. "Kayzar'a da ders vermiştim."

Tombul Çayıriblisi'nin gözleri kocaman oldu. "Aa? Ama dün bir ressam olduğunu söylemiştin, Kayzar?"

"Ressamım. Ama bir ara mühendislik okuyordum. Ta ki," Eliz'i işaret etti. "Eliz beni kendi derslerinden üst üste üç kez bırakıncaya dek."

Eliz kendini savunur gibi ellerini kaldırdı. "Seni ben bırakmadım. Sen kendin kaldın."

Erez de bu gerçeği kabul eder gibi başını sallayıp kafası karışmış halde bakınan Rahyan'a döndü. "Cebir konusunda feci şekilde vasatımdır."

Her nedense sonrasında Sayran diğer kızlardan hiç bahsetmedi. Eliz'in bu konunun alenen konuşulmasından rahatsızlık duyduğunu anlamış olabilirdi belki. Ya da Erez'in konuya olan ilgisizliğini fark etmiş olabilirdi. Konunun niçin kapandığı önemli değildi sonuçta ve Eliz var olmayan bir mukayesenin sonlanmış olmasından son derece memnundu. 

Yine de plana sadık kaldı ve yemekten sonra Rahyan'ın ısrarlarını direnerek kulübesine çekildi. Defteri kolaylıkla açtı ve hiçbir umut vaadetmeyen sayfaların ilk yüz yaprağını hızlıca geçti.

Gece yarısına hala saatler vardı ama buna rağmen kış akşamı, hızla yağan yağmur ve tüm vadiyi kuşatan sis ile gece olduğundan çok daha karanlık, çok daha sessizdi: Orman tarafından gelen fısıltılı şarkılar ya da baykuşların ötüşleri yoktu hiç. Yalnızca birkaç gündür hiç durmadan yağan yağmuru dindirilemez bir açlıkla içen toprak ve cama çarpan damlaların pıtırtısı.

KEMİK VE GECEDENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin