Alaca'nın kollarındaki, Navhir'in de boynundaki yanıkların adamakıllı iyileşmesi için iki gün daha gerekti çünkü ne kadar hızlı iyileşirlerse iyileşsinler onları hırpalayan ateş alalade bir ateş değildi. Özü ham kaostan, korkunç bir çılgınlıkla kaynayan güçtü.
İtiraz etmedi buna Eliz. Yolculuğu erkene çekmeye çalışmadı. Olaysız geçen o iki günü ileriki zamanlarda karşılaşabileceği tüm sorunlara kafa yormakla ve olası çözümleri bulmakla geçirdi.
Kemiği tutacağı yer meselesi gibi, örneğin. Öyle bir yere saklamalıydı ki bu mereti; kolay kolay bulunmamalı, gerektiğinde hızla uzanıp tenine bastırabilmeli ya da ellerini uzatamadığında ham payıyla kemiğe ulaşabilmeliydi. Bu şartları sağlarken düşmemeli, görünmemeli ve kolayca saklanabilmeliydi.
Bunun için Sina'yı dikiş odasında yalnız yakaladığı anda küçük kızdan ufak bir ricada bulundu: Sütyeninin demir tellerle desteklenmiş kısmının ortasına kumaştan sağlam bir cep dikmesini istedi. Zavallı çocuk başta bunu pek acayip karşıladı. Eliz'in o tuhaf ceple ne yapacağını, kumaşın yeterli olup olmayacağını, cebe koyacağı objenin ağırlığını epey sorguladı. Cevaplara masum yalanlar karıştırdı Eliz: Yolculukları sırasında onu habis büyülere karşı uyarabilecek, ceviz büyüklüğünde ve oldukça hafif bir naçizi saklayacaktı.
Sina bulabildiği en sağlam kumaşla kızın isteğini yerine getirdi. Hatta habis büyülerden korunma lafını duyunca dikiş düğümlerini çifter çifter attı.
Sonraki en büyük sorun ise varlıklarını gizlemeleri gereken iki iblisti. Ki ne Eliz'in ne de Erez'in aklına Karataş'tan başka bir yöntem gelmemişti.
Görece daha serin bir öğle vaktinde ön bahçeye açılan verandada oturmuş şimşirlerini bileyleyen Alaca'ya ve biraz ötesinde masaya koyduğu keten kumaşların üstüne birer avuç toprak dağıtan Navhir'e bu konuyu açtılar. Faras'ın davetiyesi yalnızca Eliz içindi. Bayram akşamı büyücü adam Erez'i görmüştü, bu da onu kolaylıkla yanına alabileceği anlamına geliyordu. Eh, Alyaz da kızın kardeş kontenjanını kullanarak davetiyeden faydalanabilirdi pekala.
Ama bu iki iblisin hiçbir surette göze gözükmemesi gerekliydi.
"Evet, bedenimi havaya dönüştürebilirim." dedi Alaca elindeki pürüzlü taşı kara metalden silahına sürterken. "Ama uzun süre öyle kalamam. Büyüm er ya da geç tükenecektir."
Veranda üstündeki tahta sundurmayı destekleyen, çarkıfelek sürgünlerinin tırmandığı sütunlardan birine yaslandı Erez ve kollarını göğsünde kavuşturdu. "Ne kadar süre öyle kalabilirsin?"
"Hareket edişime ve havanın sükunetine bağlı." Şimşirlerini kucağına koyup genç adama baktı Alaca. "Rüzgarsız, kapalı bir alanda hiç hareket etmezsem yarım güne kadar dayanabilirim. Ama açık havada durmadan yer değiştirmemi istersen bu süre yarım saate kadar iner. Bu da Ayrıkoyak'a gireceğiniz zaman zarfında size yetmeyecektir."
"Ya bedeninin diğer hali?" diye sordu Erez merakla. "İblis formun?"
Gökiblisi'nin gri gözleri hayretle kocaman açıldı. "Ayrıkoyak'a konuşlanmış itlerin hepsinin dikkatini aynı anda üstümüze mi çekmek istiyorsun, Işığın Oğlu?" Başını iki yana salladı. "İblis formumu aklından çıkar. Yanında senin üç misli cüssene sahip renkli bir yaratık istemezsin. Hem..." Çenesini kaldırıp Navhir'i işaret etti. "Sırf özüm Gök'ten diye beni sıkıştırmayın. Biraz da Toprakiblisi'ne sorun."
Navhir ardına türlü şeytanlıkların sığdığı nazik bir gülümseme ile silah arkadaşına baktı. "Ata'lara şükürler olsun. Demek sonunda senin sahip olmadığın yanıtları bildiğimi anladın."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KEMİK VE GECEDEN
FantasíaKız oğlanı ilk kez bulduğunda sonsuz bir gecenin içinde ve donmuş topraklar üstünde, yirmi cesedin yanı başındalardı çünkü kainat onları anlaşılmaz ve karmakarışık bir bağ ile bağlamıştı. Kız oğlanı son kez bulduğundaysa... Elleri onu öldürmeye git...