※0※ zamanın sonuna doğru yitmiş bir gözlem

137 58 57
                                    

sevgili dostum,

zamanın doğduğu andan kırılıp dağıldığı vakte kadar dünya üstündeki bazı şeyler hiç mi hiç değişmedi. yeterince tutkulu ve inatçı birinin farkında dahi olmadan kendini ıstıraplarla dolu bir yok oluşa sürüklemesi gibi örneğin. gençlik ve hırs iki deli sevgili gibidir zira. yan yana geldiklerinde acı hissini uyutur, bir adım ileriye gidebilmek için damarlara zehirden bir kuvvet zerk eder ve çoğunlukla ışığa ihtiyaç duymadan gözleri kör edebilirler.

nereden mi biliyorum? çünkü binlercesine tanık oldum. ve öyle zannediyorum ki binlercesine daha tanık olacağım, hikayelerinin her birini göğe ve çöle yazdım. yazmaya devam edeceğim.

sen de bunun istisnası değildin. hala değilsin.

kuzeye ziyaretlerimden birinde, hastalıklarla dolu bir yazın serinleyen akşamında, dağ kadar heybetli ağacın yanında saçları batan güneş kadar kırmızı, genççe bir adama rast gelmiştim. evvelden pek canlı olan şehrin bu kez ölü sessizliği değildi dikkatimi çeken şey çünkü şehirler de doğardı ve nihayetinde ölürlerdi.

gözlerimi üstünden alamadığım şey tüm şehre bir ressamın titizliğinde ve yaratıcılığında dokunmuş, ölümlü gözlerin pek iyi seçemeyeceği, capcanlı renklerin nefes alan tonlarında örülmüş bir büyüydü. şüphesiz, kalbim hala kaburgalarımın içinde olsaydı o cümbüş karşısında coşkuyla kasılırdı. nasıl bir iş birliğiydi ki bu, bir grup son derece yetenekli büyücü koskoca bir şehri baştan aşağı yaşayan büyü zerrecikleri ile işleyebilmişti?

büyüyü takip ettim.

tüm renkler ağacın yanında minicik kalan o kırmızı saçlı genç adamı işaret etti.

ilginç olan büyünün parmaklarından adeta fışkırması, tüm dünyanın da o uzun ve maharetli parmakların kabiliyeti etrafında kolaylıkla bükülüyor olması değildi, hayır. ilginç olan tıpkı şehir gibi bu gencin de ölüyor ve ölümün kanayan kaynağı olmasına karşın hala ısrarla büyü yapmaya devam ediyor oluşuydu. hastalığın kaynağı ve ölümün sebebi bu rengarenk felaketti aslında. buna rağmen, kendini tüketme pahasına, renkli iplikçikleri iç içe geçiriyor, kanlı elleriyle ağacın kıvrımlı gövdesine bildiği antik kelimeleri kazıyordu.

büyük ihtimalle yaptığı şeyin o kaçınılmaz sonu yalnızca ertelediğinin farkındaydı. büyük ihtimalle kafasından geçen "belki," ile başlayan binlerce farklı ihtimal vardı. niyeti buradakileri kurtarmak değildi, yoksa çoktan çekip giderdi. yine de elleri ipliklerin üstünde dolanmaya devam etti. ketumdu yüzü. ama bir burukluk vardı yine de.

sanki birilerini özlüyordu. ve bunu kendine itiraf edemeyecek kadar da öfkeli ve gururluydu aynı zamanda.

bir anda elleri hızını kesti, irkildi. sonra benim olduğum yere baktı. gözlerimin içine. kardeşlerimin bile beni binlerce yıldır göremediğini bilmeseydim belki de o deli gözlerden çekinir ve bakışlarımı kaçırırdım.

hayaleti göremedi. buna karşın yanındaki ağaca parmağının ucuyla beni buradan uzaklaştırmak için ufak bir büyü karaladı.

o gün asıl tuhaf olan şey, dünyayı ellerimle şekillendirip zamanı başlattığımdan beri ilk kez bir büyünün bana gerçekten tesir etmesi oldu. 

KEMİK VE GECEDENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin