Ayrıkoyak’ın Hanımı Mara’Ma,
İsmini “Boz Hastalık” koyduğumuz ve son üç senedir hiç durmadan kaynağını ve çözümünü araştırdığımız illetin varlığını nihayet Çilde Meclisi’ne kabul ettirebildim. Sanıyorum ki kişi yaşlandıkça mantığını değil de kulağına asılsız şüpheler fısıldayıp saman altından su yürüten “müttefikleri” dinlemeyi tercih ediyor. Zira Meclis’te ve adalar üstünde söz sahibi olan büyüklerimle dört gün süren kavgamın ve nihayetinde kısılan sesimi başka hiçbir bahane ile açıklayamam.
Yine de… Zafer! Artık Boz Hastalık, Çilde tarafından bilinen ve tedavisi için hem hekimlere hem de Yel Rahibeleri’ne talimat verilen nadir hastalıklardan biri. Kutup rüzgarlarından korunaklı olduğunu ve güneşin diğer adalara kıyasla daha fazla göründüğü buzullardan birinin üstündeki tapınağı hastalar için tahsis etmeye başladık bile. Ne yazık ki güneydeki kandaşlarımın aksine bizim tapınaklarımız o kadar da büyük değil. Bu yüzden yeni şifahanemize sevk edilecekleri hastalıklarının şiddetine göre bölmemiz gerekecek.
Sanırım öncelikli tedavi alacak kesim içinde küçük kız kardeşim de yer alacak. Ben mecliste kavgamı verdiğim sırada bilincini yitirdi ve “son dönem” dediğimiz evrenin hemen her belirtisini göstermeye başladı. Mektubu yazarken bile yan odadan sayıklamalarını duyabiliyorum.
Kardeşin senden yirmi yıl ufak olunca o ufaklığı kardeş gibi değil de kendi çocuğun gibi görmeye başlıyorsun. Ve dedikleri hakikaten doğru: Gözlerinin önünde evladının mum gibi eriyip bittiğini görmek, havasız kan denizlerinde boğulmaktan bile beter.
Buna rağmen umutluyum çünkü elimde bir çözüm var. Umutluyum çünkü kardeşim için kavga ettim ve nihayetinde kazandım. Umutluyum, belki de bir sonraki gün doğumunu minik Setsek’im ile birlikte izleyeceğiz.
Bunun için sana borçluyum. Diğer her şeyde olduğu gibi.
Not: Bunun bir veda mektubu olmadığı konusunda seni temin ederim. İrtiş’i, içindeki tüm hayatı, renkleri ve ezgileri, insanlarını, iblissoylu halklarını bu denli sevmiş birinin İrtiş’i ikinci bir ev gibi benimseyeceğine hiç şüphen olmasın. Kardeşim iyileştiği anda yeniden İrtiş’e ufak bir ziyarette bulunacağım ve bu kez özellikle haber vermeyeceğim.
Çünkü o haşhaşlı çörekleri başkasının değil de senin yaptığını kendi gözlerimde görmek istiyorum.
Sevgilerle, Toksaruyul Karguy
Çildeli Gezgin Toksaruyul Karguy,
Mektubunuzu çok uzun zamandır beklediğimi inkar etmemeliyim. Son sonbaharda hastalığa deva olacak büyüyü mükemmelleştirip yaptığımız işten tam anlamıyla emin olduğumuz anda size kötü bir haber gelmiş, hiç beklemeden İrtiş’ten ayrılmak zorunda kalmıştınız. Ayrılışınızdan sonra Bulutiblisi dostlarım gökte rüzgar içinden korkunç bir acele ile akan, kapkara bir rüzgarkesen gördüklerini söylediklerinde şaşırmamıştım.
Asruh ya da iblis, ailemiz bize Yaradılış tarafından verilen bir armağan. Armağan hoş bir bahçe ya da kırık bir saat olsa da koruyabildiklerimizi ve korumaya niyetli olduklarımıza kol kanat germek yapabileceğimiz en kıymetli şey.
Ben ailemin en küçüğüyüm. Benden ufak başka kardeşim olmadığı için bahsettiğiniz duyguyu anlamam olası değil. Ancak satırlarınızı okuduktan sonra abi ve ablalarımın anlamlandıramadığım bazı hareketlerinin ve sözlerinin gerçek niyetini kavrar oldum. Tıpkı sizin ufak Setsek’iniz gibi ben de onların ufak kardeşiyim. Ve artık öyle zannediyorum ki bir abi veya ablanın kalbinde kardeşini kollamaktan daha saf ve daha ilkel bir güdü olamaz.
Yıllardır mücadelesini verdiğiniz bu savaşı kazandığınıza ne kadar sevindiğimi anlatamam. İnanın ki kendi halkınızın iyileştiğini, yeniden onları görmeye alışkın olduğunuz hallerine döndüklerini fark ettikçe, kardeşiniz ile yeniden gün doğumunu izledikçe ne kadar yıpranmış, ne kadar acı çekmiş olursanız olun omuzlarınızdaki ağırlığın tüy gibi hafiflediğini ve yeniden nefes alabildiğinizi hissedeceksiniz.
Yeğenlerime, halkıma ve İrtiş’in diğer iblissoylu kavimlerine devayı götürürken benzer bir huşu içinde sarhoş olmuştum.
Ve lütfen, bana borçlu değilsiniz. Hastalığın gerçek doğasını kavrayan ve birbiri ardına yaratıcı çözümler üreten sizdiniz. Ben yalnızca bildiğim iblis büyüleriyle size destek oldum. Gerçek bir borçtan bahsedeceksek, tam aksi, size borçlu olan benim: Kendi hayatımı ve halkımın geleceğini.
Not: Mektubunuzu bir veda olarak okumadım ve okumayı aklımdan bile geçirmedim. İrtiş, beni kendi evladı bildiği gibi sizi de kendinden doğma bir çocuğu olarak görmektedir artık. Önümüzdeki yaz, siz de uygun olursanız sizi bekliyorum. Hatta kardeşiniz iyileşir, yolculuk edebilecek hale gelirse lütfen onu da getirin.
Eğer isteğiniz haşhaş taneleriyle dolu ve maya kokan bir hamuru yoğurduğumu görmekse, hay hay, çat kapı gelebilirsiniz.
Esenliklerle, Ayrıkoyak Hanımı Mara’Ma
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KEMİK VE GECEDEN
FantastikKız oğlanı ilk kez bulduğunda sonsuz bir gecenin içinde ve donmuş topraklar üstünde, yirmi cesedin yanı başındalardı çünkü kainat onları anlaşılmaz ve karmakarışık bir bağ ile bağlamıştı. Kız oğlanı son kez bulduğundaysa... Elleri onu öldürmeye git...