※35※ elimde kalan zamanın tümü

9 1 0
                                    

Eliz'in geçitlerin çalışma şeklini çözmesi uzun sürmedi. Daha önce hiç denememiş olmasına rağmen tuhaf bir şekilde aşinaydı sanki bu büyüye. Parmaklarını dünyaya uzattı ve öğle güneşi bir anda soğuk, kapkara dumana dönüp uysal bir kedi yavrusu gibi kızın parmaklarına dolandı. Çevresindeki her şeyi düzelmesi için zorlayan -ufak damlaların birleşip daha iri yağmur tanecikleri haline gelmesini sağlayan, kırık taşları bir araya getiren, ışığı iten- ebedi ve muhtemelen ezeli bir karanlıktı bu...

Sevecen. İtaatkar.

İçini kıpır kıpır edecek kadar güçlü.

Yapması gereken şey bir çapa belirlemekti. Ellerindeki karanlığı bulundukları çakıl sahilden yusyuvarlak bir taşa bağladı. Sonra da siyah dumanın öbür ucunu Gözbağı'ndan dışarı savurup Mara'nın İrtiş'teki harabe evine gitmesi için şartladı. İlmeklerini sağlam, büyüsünü müsriflik sayılabilecek kadar cömert tuttu.

Eh, aklına gelen ilk yol buydu ve ünlü bir mühendislik atasözü de "Verebileceğin en doğru karar aklına ilk gelendir." diyordu.

Gözbağı ve tüm iblis geçitleri Erez'i bir Işıkiblisi olduğu için, Eliz'i ise Mara'nın şimdiki ömrüne sahip olduğu için tanıyor olabilirdi. Ama yalnız değillerdi. Alaca'nın kapılardan ve geçitlerden güvenle geçebilmesi gerekliydi.

Çünkü bu Gökiblisi kızı İrtiş'e güvenle götüremezlerse...

Ayvayı yeriz.

Eliz'in parmakları arasından kapkara, yoğun ve şekilsiz duman sıyrılıp irili ufaklı halkalar şeklinde iç içe girdi. Zincir gibi birbirine tutundu her biri ve havayı titreştirerek dönmeye, yer değiştirmeye başladılar. Halkaların sayısı arttıkça havayı ittiren güç şiddetlendi. Ta ki melodisi ve notası olmayan sessiz bir müzik ile çevrelerindeki mekanı bir kurdele parçası gibi eğip bükmeye başlayana dek.

Dünya Eliz'in elleri arasında katlandı, yer değiştirdi, aktı ve eridi.

Sonra da kıza istediği geçiti verdi: Mara'nın harabesine açılan bir kapı.

Öğle sonundan akşam üstüne kadar geçen sürede kızın her denemesini keskin bir sabırla izleyen Alaca sessizce geçidin yanına süzüldü ve kapının dışından gelen sıcak akşam esintilerini kokluyor gibi başını kaldırdı. "Gözbağı'na adım atmadan önce İrtiş'te mevsim güz müydü?"

"Günler yeni yeni kısalmaya başlamıştı." diye yanıtladı Eliz onu titreyen ellerini pantolonun cebine saklamaya çalışırken.

Alaca bilmiş bilmiş gülümsedi. "İrtiş'te günler ne kısalır ne de uzar. Gecenin artması ya da azalması dünyanın iki ucuna hastır. Ortasına değil."

Ama Eliz onunla gezegen eğim açısı ya da yıldız çevresinde yıllık atılan eliptik turu anlatma zahmetine girmedi hiç. Alaca da uzay fiziği konusunda detaylı bir ders isteyecek son kişiye benziyordu zaten.

Gökiblisi yeniden geçide döndü ve neredeyse hürmetli bir çekingenlik ile elini geçidin su yüzeyi gibi dalgalanıp ışığı en olmayacak şekillerde büken, içen, kovan yüzeyine dokundu. "Emanetlerinizi almadan mı buradan ayrılacaksınız?"

Eliz gözlerini kırpıştırdı. "Emanet?"

"Gümüşkitap," dedi Erez göğsünde doladığı kollarını çözerken Eliz'e kısa bir bakış attı. Sözsüz bir anlaşma. "Defterde umduğumuz büyüler yoktu. Yine de defter, dışarı çıkaramayacağımız kadar kıymetli bir naçiz. Burada durması en iyisi."

"Öyle." diye onayladı ortağını Eliz. "Mara o defteri Gözbağı'nın varlığının temellerine bağlamış. Defteri buradan çekip almanın ve dışarı götürmenin Gözbağı'na zararı olup olmayacağını şu anda kestiremeyiz."

KEMİK VE GECEDENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin