※14※ çünkü, buna rağmen, yine de, her zaman

36 8 16
                                    

Mahşer ateşinden bile sıcak o kuvvet kızı, genç adamı ve ustasını vurup şehrin ayrı köşelerine savurmadan evvel Erez tutunduğu yerden ayrıldı, kendisine ellerini uzatmış Eliz'i tutup kendine çekti. Bir kolunu kızın gövdesine dolayıp kızı göğsüne bastırarak şok dalgası ile kızın arasına girdi. İçgüdü. Eliz parmaklarını genç adamın koluna batırırken kendini bulunduğu yerden savrulmaya, yıllar sonra sıkıca tutunduğu bedenden kopmaya hazırladı.

Kaotik kuvvet tepelerinde öfkeyle gürledi. Delirmiş bir kuvvetti. Sıcak. Ama misafirperver bir sıcaklık değildi, hayır, azgın ve huysuzdu.

Teni yanacaktı. Tepesinde kükreyen, şehri kumdan kale gibi dağıtan o güç yapacaktı bunu. Ve sonra-

Ama kıza hiçbir şey çarpmadı. Toz ve toprağı savuran sıcak bir rüzgar dışında hiçbir şey kıza vurmadı. Masalardan savrulan tabaklar yuvarlanarak yanlarından geçti, tentelerden kopan kumaşlar şiddetle sarsıldı, çanlar delirmiş gibi şıngırdadı. Ama kızın ayakları yerde, elleriyse tutunduğu güçlü kolun üstünde kaldı. Kaosun uğultusu dindikçe çınlayan kulakları diğer sesleri seçebilir hale geldi. Önce en yakınındakini duydu Eliz: Başının hemen üstündeki hırıltılı, havaya aç nefesleri ve dışarı çıkacakmış gibi gümbürdeyen kalp atışlarını.

Gözlerini açtı. Çevrelerindeki masalar taklalar atmış, kilimler savrulmuş ve güç dalgasından kaçamayan insanlar birbirlerinin üstüne düşmüşlerdi. Buna rağmen... Eliz ayaktaydı. Biraz ötesindeki Nadir de. Kızın gerisinde kalan kalabalık da. Ayakta kalan tüm insanlar dehşet içinde Eliz'in olduğu yere bakıyorlardı. Sanki... Sanki bir şey, hayır, biri o kaotik sıcak dalgası elleriyle yakalamış ve-

Kızın gövdesini sıkıca tutmuş kol ve belini kavramış el titredi. Göğsüne yaslandığı ve tüm gücüyle tutunduğu beden dizlerinin üstüne çökünce kız da onunla beraber çöktü. Gözlerinin önüne kızıl teller döküldü Eliz'in. O teller kızın verdiği her titrek nefeste havalandı.

"Erez?" sesi çıkmadı, soluğuyla konuşabildi o an çünkü gırtlağı kupkuruydu. Gövdesinin etrafında gevşeyen ama buna rağmen onu bırakmayan tutuşun çevresinde hareketlendi. Başını yukarı çevirdi ve baktı.

Az önce öfkeyle tutuşup ışıldayan masmavi gözler şimdi tüm odağını kaybetmiş, yarı kapalı halde dosdoğru önündeki boş toprağa bakıyordu. Saçları kuvvetle esen sıcak rüzgarlarla önüne düşmüş, ani hareketiyle gömleğinin bir düğmesi atmıştı yerinden. Tıpkı önceki gece Hanım'ın huzurunda olduğu gibi burnu şiddetle kanıyor, çenesine akan kan kızın omzuna damlıyordu.

Kaburgaları hareketlenip ciğerlerine battı sanki. Kavrulmuş çimenlerin çıplak dizlerini kesmesini umursamadan kendini o kuvvetli koldan kurtardı Eliz ve gövdesini genç adama çevirip buz gibi soğuk ellerini karşısındaki büyücünün omuzlarına koydu. "Erez," Sesi bu kez panikle tizleşmişti. Erez'in ana dili olan Burçice konuştu farkına bile varmadan: "Bana bak." Omuzlarına koyduğu bir eli genç adamın sakallarının uzamaya durduğu çenesine gitti. "Bak bana."

Erez gözlerini yavaşça kırpıştırdı. İnce dudakları oynadı ancak yalnızca nefesi çıktı. "Bu," Nefesi kesildi. "Kötü oldu." Bakışları tembelce kızın gövdesine dolanmamış, yanına düşen eline kaydı. "Epey kötü oldu."

Kalbi kulaklarına gümbürderken Eliz, genç adamın yana düşmüş eline baktı.

Kanı dondu. Ya da zaten donmuş olan kanı eriyip ince buzdan iğneler halinde bedeninin her bir noktasını deşe deşe ilerlemeye başladı. Bu kez nefes alamayan kız oldu çünkü... Uluyel. O dalgayı gerçekten eliyle tutmuştu. Kendi çıplak büyüsüyle. Etten ve kemikten parmaklarıyla... Aptal... Eliz ellerini rengi atmış surattan çekti. Erez'in tüm kılcalları atan bir kalp gibi hastalıklı, kızıl ve siyah renkle ritmik şekilde parlayıp sönen, teni kırılarak grileşmiş sol eline soğuk parmak uçlarıyla dokundu.

KEMİK VE GECEDENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin