※36※ yağmur ormanının ortasında denk gelen bir takım tuhaf insanlar

3 0 0
                                    

Sina elindeki temiz bezleri Navhir'e uzatırken yalnızca konuşarak gırtlağından alev çıkaracaktı adeta. "Navhir! İnat etme işte! Saralım şunları boynuna!"

"Lüzum yok, Zilli. Kaç kere söyleyeceğim daha?" Ufak ayna karşısında elindeki merhem kutusundan biraz daha alıp boynundaki yanıklara yedirdi iyice Navhir. "Bu merhemi bile sen istedin diye sürüyorum. Birkaç saate izi bile kalmayacak."

Sina ellerini belinin iki yanına koyarken yanakları öfkeyle pembeleşti. "Ya kalırsa?"

Navhir güler gibi nefes verdi. "O zaman arkadaşıma hayatım boyunca zorbalık edebileceğim bir anım kalmış olur."

Alaca dik dik Toprakiblisi'ne bakarken bir anda oturduğu yerden kalktı. "Madem Toprağın Oğlu'nun merheme ihtiyacı yok," Navhir'in elinde merhemi kedi gibi kaptı. "Az miktardaki ilacını silah arkadaşlarıyla paylaşmakta beis görmeyecektir diye umut ediyorum."

Buna öfkelenmiş gibi kulakları kızarsa da Navhir nazik yüzünden ve ölçülü sesinden biraz olsun ödün vermedi: "Elbette beis görmüyorum, Göğün Kızı." Aynayı da Alaca'ya bıraktı. "Ancak keşke Feza'da dövüş sanatlarını öğreten biri olduğu kadar görgü kuralı da gösteren bir büyüğünüz olsaydı."

"Uluyel," diye fısıldadı Alyaz Eliz'in omzundaki tahta kıymıklardan birini çıkartırken. Kardeşinin acı içinde tıslamasına aldırmadan kanlı kıymık parçasını diğerlerinin de olduğu beyaz havlunun üstüne attı. "Gözbağı, ha? İblis yuvası?" Başka bir havluyu ılık su ve bitkisel özütlerin damlatıldığı suya bastırıp Eliz'in yarasına kapattı. "Hepsi bu ikisi gibi dırdır edip duruyor mu peki?"

Dişlerini sıktı Eliz. "Bunlardan daha beterler."

Sina'nın çiftlik evine döndüklerinden beri Alyaz feci şekilde huysuzdu.

İşin kötüsü kesinlikle haklıydı.

Huysuz bir abladan daha kötü bir şey varsa o da haklı olduğu için huysuz davranan bir ablaydı en nihayetinde.

Ama en huysuz olanı bile eninde sonunda kardeşine kıyamaz hale gelirdi. Başka bir kıymık parçasını bu defa daha nazik bir şekilde kardeşinin etinden sıyırdı Alyaz. "Ne yani, bizim Venay Hala'dan daha beter olanları da mı var?"

Navhir'i çenesiyle işaret etti. "Şu herifin büyükannesini görmen gerekirdi," dedi Eliz kısık sesle. "Yel adına, Alyaz, sana yemin ediyorum Venay Hala'yı dörtle çarp. Hatta dört yetmez, sekizle. Korkunçtu." Ama haksızlık yapıyormuş gibi içi ezilince devam etti. "Aslında özünde iyi niyetli bir kadındı. Ama her şeye yorumu vardı. Her şeye."

Alyaz duraksadı. "Hadi canım, sen de." dedi inanmazlıkla. "O kadar mı kötü?"

Beri de kocaman altın gözlerini Eliz'e dikti merakla.

"O kadar kötü."

"Ee, işte, ablaya haber vermeden bir başına saçma sapan yerlere gidip alemden alemlere zıplarsan olacağı bu." Bez bir kez daha suyun içine girdi. Bir kez daha sıkıldı. Ve bir kez daha Eliz'in omzunun üstüne kapandı. "Seni anneme şikayet edeceğim." diye homurdandı Alyaz. "Hatta babama da. Hatta babaanneme de. Diyeceğim ki, 'Babaanne, senin çok sevdiğin torunun iblislerle ahbaplık ediyor.' O zaman göreceksin sen."

Eliz tenine batan minik iğneler ile inledi. "Off, annemle babama ne dersen de. Ama babaanneme söyleme. Beni Arbuz'a almaz yoksa."

"Hak ediyorsun."

"Hak etmiyorum," diye sızlandı Eliz. Öne kayıp arkasına döndü ve dudağını aşağı sarkıtarak somurtmuş ablasına baktı. "Alyaz, gerçekten bu öfkeyi hak etmiyorum."

KEMİK VE GECEDENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin