KMG-6.Bölüm: "Beddua"

17.9K 1.5K 129
                                    

Bugün keyfim pek yerinde değil. O yüzden okuduğunuzdan ne kadar keyif alırsınız bilmem... İyi okumalar dilerim. (Bu bölüm biraz boş, olaysız gelebilir size. Ancak bir iki bölüm böyle olması gerekiyor. Zaten kısacık bir bölüm, merak etmeyin.)

/DÜZENLENDİ./

***

KMG- 6. Bölüm: "Beddua"

Beyza Teyze kahvesinden son bir yudum aldı ve fincanı ortada, televizyon ünitesinin biraz ilerisinde  duran sehpaya koydu.  "Ee kızım, ne diyorsunuz, gelecek misiniz?"

"O gün müsaitiz Beyza Teyze, geleceğiz." Cevaplayan Beril'di. Durumdan rahatsız olduğu o kadar belliydi ki... Umarım Beyza Teyze yanlış anlamamıştır diye geçirdim içimden.

O sırada Furkan Berkay'a, 'Gördün mü? Ben sana demiştim.' tarzı bir bakış attı. Ne demek istediğini anlamamıştım ancak takılmadım.

Beyza Teyze, "Bize müsaade öyleyse," diyerek ayağa kalktı, bir yandan da çantasından bir zarf çıkarmaya çalışıyordu. Davetiye olmalıydı. Zarfı çıkarıp en yakınında duran Ada'ya uzattı. Ada zarfı alıp gülümsedi. "Teşekkür ederiz," dedik ve onlara kapıya kadar eşlik ettik.

Tekrar içeri geçtiğimizde Ada zarfı açıp içindeki davetiyeyi çıkarmıştı. Onun elinden alıp ben de inceledim. Normal bir davetiyeydi. Baloyla ilgili birkaç şey, saat, gün ve yeri yazılmıştı kısaca. Mavi tonunun hakim olduğu, hoş bir davetiye.

"Bence hâlâ gitmeme şansımız var. O gün için bir planımız olduğunu söylesek ne olurdu sanki? Kendi aramızda da eğlenebilirdik." Beril hâlâ ısrarla mızmızlık yapıyordu.

"Kendi aramızda eğlenmek mi? Kaç gündür sıkıntıdan patlıyoruz Beril, değişiklik olur. Sadece birkaç saatliğine. Ne olacak ki?"

"Elbise giymeniz gerekecek, biliyorsunuz değil mi?" Elbise mi? Ben olayı hiç bu yanından değerlendirmemiştim... Ama illa elbise giymemiz gerekir miydi?

"Elbise yerine başka bir şey giyemez miyiz?" sorusu Ada'dan geldi. Benim de merakla cevabını beklediğim soru.

"Tabii ki hayır! Maskeli Balo olacak. Kadınlar elbise, erkekler de takım elbise giyecek. Pantolonla gidip iyice dikkat çekmeyi mi planlıyorsunuz?"

Beril bu noktada bize diyordu ki: 'Oyun sizin oyununuz olabilir, ama benim kurallarına göre oynayacağız.'

Yani kısaca, kendi kendimize çile çektirme kararını onaylamıştık. Böylece Beril'e de eğlence çıkmıştı.


***

"Geliyorlar işte!"

"Demiştim ben gelecekler diye."

"Valla o kadar istekli görünmüyorlardı açıkcası."

Furkan, Çağatay ve Berkay sırasıyla düşüncelerini belirttiler. İzlemiyor olmalarına rağmen açık olan televizyonun karşısına geçmiş sohbet ediyorlardı.

"Valla bana istekli olmayan bir Beril varmış gibi geldi. Kızı kendinden nasıl bezdirdiysen artık." dedi Çağatay, bir yandan da cips yiyordu. Furkan, Çağatay'ın cipsi iyice önüne çektiğini görünce cipsi ani bir hareketle aldı. Bunu beklemeyen Çağatay cipsi almasını önleyememişti ancak Furkan'a kötü bakışlar atmayı es geçmedi.

"Ada ve Ayça sizi takmadığından olabilir mi? Onların tek düşüncesi sizi umursamadan gelip kendilerince eğlenmektir büyük ihtimalle. Ben en azından Beril tarafından umursanıyorum."

Furkan, "Aman ne umursanmak!" dedi ağzındaki cipsi yutmaya çalışırken. "Hem Ada beni umursuyor ki! Umursanmayacak biri değilim sonuçta. Gerisini Çağatay düşünsün." Ters ters Çağatay'a baktı.

"Bu mesele niye bana kaldı şimdi?"

"Aramızdaki en büyük suçlu sensin Çağatay." diyen Berkay'ı Furkan da başıyla onayladı.

"Zaten kafam bozuk, bir de sizinle uğraşmayayım. Aramızdaki en büyük suçlu benmişim, hadi oradan! Suçlu olduğumu kabul ediyorum da, kendi suçunuzu da üzerime yıkmaya çalışıyormuşsunuz gibi hissediyorum."

"Evet, şahsen ben şu an öyle yapmaya çalışıyorum." dedi gülerek Berkay. Sehpada duran patlamış mısır kasesinden bir iki tane patlamış mısırı ağzına attı.

Çağatay konuyu daha fazla uzatmak istemedi. Kalkıp mutfağa doğru giderken, "Çay içer misiniz?" diye seslendi.

"Ben alırım!"

"Sorman kabahat!"

Çağatay çayı hazırladıktan sonra bir tepsiye koyup Berkay ve Furkan'ın yanına, oturma odasına götürdü. Tepsiyi sehpaya koyduktan sonra, "Yarın ki çaylar senden Berkay," dedi. "Sıra sende. Hep biz yapıyoruz."

Berkay tepsiden çayını aldı ve, "Yapıyorsun da düzgün yapıyorsun sanki... Bu şey gibi... Bir benzetme vardı unuttum, hatırlayınca söyleyeceğim. Yani kısacası, çok güzel yapıyorsun sanki!"

"Mis gibi çay işte oğlum! Neyini beğenemediysen artık! Size de bir şey beğendiremez olduk, kalk kendin yap o zaman."

"Ha buldum! İmamın abdest suyu gibi diyecektin değil mi Berkay?" dedi heyecanla Furkan.

"Hay ağzını öpmeyeyim! Aynen!"

Çağatay göz devirdi. Bir kere adam gibi dinlemiyorlardı ki, kime ne anlatıyordu?

"O şey onun için mi kullanılıyor ya? Yanlış zamanda kullanmış olmayasın sen o cümleyi?" dedi Çağatay, emin olamayarak.

"Kullandım ya, o yeter. Ne zamandır acaba bunu nerede kullanırım diyordum. İçimde kalmıştı valla, bugün söyledim rahatladım."

"İnşallah duş alırken suyun kesilir de saçında şampuan ile saatlerce su gelsin diye beklersin Berkay." Son sözü söyleyen Çağatay oldu. Kendi elindeki bardağı tepsiye koyduktan sonra Berkay'ın ve Furkan'ın elindeki bardağı da alıp koydu ve yine elinde tepsiyle mutfağa yöneldi. "Yok size çay may!"

"Fena beddua etti." dedi Furkan gülerek. "Valla Çağatay'ın böyle beddua ettiğini görmemiştim hayatım boyunca."

"Valla ya, daha önce beddua ettiğini bile görmemiştim ben. Onca yıl içinde tutmuşsa demek ki, ilk ettiği beddua çok ağır oldu."

Kafan Mı Güzel?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin