41.Bölüm(Geçmişten)

10.3K 613 214
                                    

Nasılsınız? Umarım bölümü seversiniz!

Ada'dan...

Dün Furkan'ın 'şok edici' itirafının ardından hepimiz şaşkına dönmüştük. Beril'in ağzı da bizim ağızlarımız gibi bir karış açıkken koşar adımlarla eve girmişti. Abim ve Bora abi gülerek bir şeyler söylediler. O sırada ne dediklerini kavrayamamıştım çünkü en çok şok olan apaçık barizdi ki, o bendim. O andan itibaren içimde bir sıkıntı peyda oldu. Her ne kadar lakayt* görünmeye çabalasam da olmuyordu. Gözlerimin dolduğunu hissetmiştim ama bir sebebi yoktu. Ya da bir sebebi olsa bile Furkan'la ilgili bir sebepten olmadığına emindim. Kalbime battığını düşündüğüm batar yüzündendi belki de? Peki o batar neden baş göstermişti? Bilmiyordum.

Dün geceyi böyle kapatmış ve odalara çekilmiştik. Sabah Beril, Furkan ve benim dışımda sanki herkes olanları unutmuş, umursamamıştı. Beril ve Furkan normalde de birbirleriyle pek sık iletişime geçmezdi ama bu gün özellikle iletişime girmekten kaçınıyorlardı. En azından ben öyle olduğunu düşünüyordum.

Şimdi ise abim ve Bora abinin son anda çıkan acil bir işiyle İzmir'e gidişimiz yarına ertelenmişti. Beril de, İstanbul da geçireceğimiz fazladan bir günü fırsat bilmiş bizi pikniğe götürmek için ısrar etmeyi üzerine vazife almıştı. Sonuç olarak, piknikteydik.

"İleride, ağaçların arkasında, çeşme olması lazım. Su doldurup geliyorum ben. " dedi Beril elindeki şişeyi işaret ederek, ardından arkasına dönüp yürümeye başladı.

Beril gittikten sonra ortama bir sessizlik çöktü. Bir süre sonra bu sessizliği bozmak istercesine, Ayça konuştu. " Hava bir soğudu sanki? Çağatay, biz çalı çırpı mı toplasak Ateş yakmak için?"

Hadi, mangal için çalı çırpı toplamayı, pekala anlardım da, üşüdüğü için çalı çırpı toplamayı teklif ediyordu çok zeki(!) Ayça'mız.

" Başına güne- " Çağatay tam konuşurken Ayça'nın koluyla onu dürtmesiyle ve kulağına bir şeyler fısıldamasıyla sustu. " Ha, ondan. Tabii, ben de bir üşüdüm sanki. Bir esti arkadan. Biz gidip çalı çırpı toplayalım. " dedi ve güldü. Ardından benim, bizim duymadığımızı düşünerek konuştu. " Manyağız ya biz."

"Havanın kaç derece olduğundan haberiniz var, değil mi? "

" Fırtınanın habercisiymiş bu havalar. Hadi biz gidelim. Anca toplar geliriz zaten. " dedi Ayça ve koşar adım beraber uzaklaştılar.

Çağatay ve Ayça'nın gitmesinin üzerinden beş dakika geçmesine rağmen ikimiz de ağzımızı dahi açmadan oturuyorduk. Ama ben artık sıkılmıştım ve saçma da olsa bir konu ile ilgili 'herhangi biriyle' konuşma ihtiyacı hissetmiştim.

" Furkan? "

" Ada? " derken gözlerinden bir parıltı geçtiğine şahit olmuştum ama buna bir anlam yükleyemedim. Yüklemesem de olur zaten.

" Mangalı hazırlasana? Herkes bir işin ucundan tutuyor sen boi boş oturuyorsun! " dememin ardından normalde aklımdan bile geçirmeyeceğim o kelimeleri bir araya getirip bir cümle halinde Furkan'a sundum. " Eskiden de böyleydin sen! "

İlk başta dediklerimi umursamayıp başka bir konuya hızlı bir geçiş yaptı.
" Sen eski konuları açtın madem eskiyi konuşalım biraz? "

Tabii, ben bu hızlı geçişten ne diyeceğimi şaşırdım. " Hangi eski? Eski falan yok! "

" Ha, hala seni sevdiğim için eski olarak kabul etmiyorum o zamanları demeye mi çalışıyorsun? "

Bir an için, 'götünden uydurup durma, vuracağım ağzının ortasına!' diyesim geldi. Ama onun yerine, ağlamam için bir başlangıç olacak olan cümleyi seçtim.

Kafan Mı Güzel?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin