" Ben hayat öpücüğüm olmadan yaşayamam, beni yaşamaktan mahrum etmeyeceksin, değil mi?"
Konuşmadım. Söyleyecek sözüm, kelimem yoktu çünkü. Bir kaç dakika boyunca ikimizde ağzımızı dahi açmadık. Hala bir cevap vermememe karşın gülen yüzü solmuştu. Başını öne eğdi. Elimi avucunun içine aldı ve yüzüme, gözlerimin içine bakarak konuştu, " Şimdi cevap vermek zorunda değilsin. Zaten cevabının da ne olacağının farkındayım. Ama olur da bir umut.. Her neyse. Ben.. Arabada bekleyeceğim. Ada şu odada. Onu da alıp, gelirsin."
Arkasına dönüp kapıya ilerledi. Canım yanıyordu. Hiç yanmadığı kadar çok, hiç yakamadığı kadar çok yakmıştı canımı. Hemde tek bir cümleyle. O cümlesiyle acı çektiğini anlatmıştı fark etmeden bana.
Zaten cevabının da ne olacağının farkındayım.
Basit bir cümle, değil mi? Değil. Basit bir cümle değil.
Başımı sağa sola salladım. Ağlamak için yalvaran gözlerime inat gözlerimden tek bir damla yaşın düşmesine izin vermedim.
" Hayır! " kapıdan çıkmak üzereyken bağırışımla durdu. Dönmedi bana.
" Tamam. Senin kararın. Ben arabadayım, " Sesinin kısık çıkışından dolayı zar zor işitebilmiştim son sözünü. " Senin duyguların, senin kalbin."
Kapıdan çıkmış koridorda yürümeye başlamıştı. Son şansımdı bu. Yoksa bir daha söylemeye cesaret edemezdim.
" Hayır! Hayır, seni yaşamaktan mahrum etmeyeceğim! " sol yanağımdan bir gözyaşı dans edercesine aktığında kendimi salmıştım. Ağla be! Ağla, anasını satayım!
Koridordan çıkmak üzereyken durup bana döndü. O da ağlıyordu. İşte bu benim daha fazla ağlamam için bir nedendi.
" Yani, sen, şimdi.. Benim sevgimden emin misin? "
" Emin olmayayım mı? "
" Hayır, onun için söylemedim. Sevgimden emin değilsen hiç başlamayalım diyecektim. Emin misin? " Bu söylediklerinden sonra doğru kişiye aşk beslediğimi anladım. Doğru kişiye sevgimi verdiğimden emin oldum. Başka biri olsa yanlış anlayabilirdi ama ben demek istediğini çok iyi anlamıştım. Ona güvenip güvenmediğimi soruyordu. Eğer güvenmiyorsam da hiç başlamasın diyordu çünkü, o da farkındaydı ki ilişkiler güvene dayalıydı.
" Lise 1'de seninle sevgili iken bir arkadaşım, senin sevginden emin olup olmadığımı sormuştu. Bir şey diyememiş, başımı öne eğmiştim. Biliyordum çünkü. Okula Şeyma geldikten sonra beni günlerce aramamıştım. O yüzden kim sevginden emin olup olmadığımı sorsa başımı eğerdim öne. Ama şimdi bana bu sorulsa dik başlılıkla 'kesinlikle evet' diyebilirim. Çünkü seni her gördüğümde gözlerimdeki ışıltıyı hissediyorum. O hissettiğim ışıltı da senin gözlerinde. " Uzun konuştuğum için derin bir nefes alma ihtiyacı duydum.
Gözlerinin içine baktım. İşte o ışıltı.
Şu anın tek kötü yönü Çağatay'ın ağlamasıydı. Bir kaç adımda önüme ulaştı. Önce ellerimi tuttu. Gözleri gözlerime kenetlendi. " O ışıltının tek sebebi sensin."
Sıkıca sarıldı. Sanki bıraktığı an ortadan kaybolacakmışım gibi. Sanki bıraktığında nefesi kesilecekmiş gibi.. Bende sıkıca sarılarak karşılık verdim. Sanki ona bir daha sarılamayacakmışım gibi.
Büyük salonun içinde, kapısı kapalı olan odadan tıkırtılar gelmeye başladığında bile sarılmaya devam etmiştik. Tıkırtıların sebebi Ada olmalıydı. Tıkırtılarla birlikte kapı açılmış, Ada'da yere düşmüş bir vaziyette hayıflanıyordu. " Kocaman mutfağın var, buzdolabında hiçbir şeyin yok be! "
Bizi sarılıyorken gördüğünde Çağatay'a döndü. " Hadi yine iyisin, hadi yine iyisin! " diye diye güldü.
" Yalnız bana alacağın şeyleri unutmadın değil mi? Hani Ayça ile ilgili bilgi verdim ya? "
Bilgi? Ne saçmalıyor yine bu Ada?
" Ne diyorsun Ada? "
" Bu senin hakkında bir kaç şey sordu bende cevapladım. " Yok artık! Birde benimle ilgili bilgi toplayacak diye Ada'dan yardım mı aldı?
Çağatay anında çıkıştı. " 'Bu' değil enişte diyeceksin bir. Bilgi istedim doğru ama yalan yanlış şeyler söyledin bu iki. "
" Ben sana enişte demem bu üç. Sen ağlamışsın bu da dört. " Patavatsız mı bu? Bir erkeğin yüzüne ağlamışsın denir mi hiç? Gurur yaparlar sonra, mal bu kız!
" Gözüme toz kaçtı ondan." Çağatay'ın klişe savunması kıkırdamamı sağlamıştı.
" Toz değil, soğan mübarek. Nasıl kaçtıysa artık. " Bu Ada'da az değil, ha!
" Bir saniye ya. Dolapta nasıl bir şey yok dopdoluydu. " Lafı değiştirme çabası işe yaramış, Ada hemen yemek konusuna dönmüştü.
" Bilmem ki. Belki ihtiyaç sahibi birisi yemiştir, "
" O ihtiyaç sahibi kişiyi biz tanıyor muyuz? " konuya bende karışmıştım. Kollarımı göğsümde birleştirip tehditkar bir ifadeyle konuşmuştum.
" Yo, tanıdığınızı sanmıyorum. Ama çok ihtiyaç sahibi olduğuna eminim. "
" Hala kıvırtmaya çalışıyorsun Ada! Ayıp değil mi yemişsin hepsini?! "
" Eniştem bana kızmaz bir kere! " Ne ara unutmuştu acaba 'ben sana enişte demem' dediğini.
###
Evet, kısa doğru. Hatta çok kısa. Ama bölümü çok beklettiğimi düşündüm. En kısa zamanda daha uzun gelecek, telafi edeceğim merak etmeyin. Ve arkadaşlar benim kitaplarımda en çok istediğim şey yorum. Yorumlarınızı eksik etmeyin lütfen.
Bu arada;
Ayça'nın kabul etmesine ne diyorsunuz?
Başka şekilde olmasını ister miydiniz bu bölümün? Ya da nasıl olmalıydı?
Bölümle ilgili düşüncelerinizi yoruma yazmayı unutmayın! :D
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kafan Mı Güzel?
HumorAyça, Ada ve Beril'imizin komik halleri ile size güzel bir yolculuk sunarken ayriyetten Çağatay, Furkan ve Berkay da bize eşlik ediyor. Lisenin başlarından beri birbirlerine düşman kesilmiş bu iki grup. Düşmanlıkları komik bir hal almış bu altı insa...