/DÜZENLENDİ. /
***
Filmin en güzel sahnesinde çalan telefon bütün büyüyü bozmuş, canımı sıkmıştı. Sesin hangimizden geldiğini anlamaya uğraşmadan, hâlâ çalan telefonun siniriyle, "Hanginizinkiyse baksanıza!" dedim Ada ve Beril'e doğru. İkisi de telefonlarının ekranını görebilmem için bana çevirdi. Hayır, çalan telefon onlarınki değil, benimkiydi.
"Ha, benimkiymiş. Neyse, sıkıntı yok. Alt tarafı bir sahne kaçtı canım. Ben açayım bir telefonu bari, kim arıyormuş?" derken beceriksizce gülümsüyor ve telefonumu cebimden çıkarmaya çalışıyordum.
Sıkıcı ve sıcak bir yaz gününde film izlemekten başka yapacak bir şey bulamamış, perdeleri kapatıp sinema ortamı oluşturarak biraz olsun zaman geçirip sıcağı aklımızdan çıkarmaya çabalıyorduk.
Ada ve Beril'in kızgın bakışları altında telefonumu cebimden çıkarıp açtım. Annem arıyordu. "Annem! Nasılsın gül kokulum?" Anneme çok değer veriyordum, birtanemdi o benim. Babamı da, abimi de çok severdim tabii ama annemin yeri bir başkaydı benim için.
"İyiyim kızım, siz nasılsınız?"
"İyiyiz annem, nasıl olalım?" dediğim sırada Ada parmağıyla dizimi dürtüp, "Selam söyle" diye ısrarla fısıldıyordu. Ada'nın parmağını ittim ve onu umursamadan annemin konuşmasını bekledim.
"Babamla abim nasıl?"
"İyiler, iyiler. Kızlar nerede, neler yapıyorsunuz?"
"Yanımdalar, se-" Sözümü kesen Ada idi. Sonunda dayanamamış, atlamıştı lafın ortasına. "Selamın Aleyküm Emine Teyze! Beril'in de çok selamı var!"
"Aleykümselam Adacım, nasılsın?"
"İyiyim Emine Teyze, Beril de iyi."
"Beril'in sesi olduğun için teşekkür ederiz Ada, ama artık telefonu da annemi de rahat bıraksan diyorum?"
"İyi be, iki dakika konuşturmadın Emine Teyzecimle." dedi Ada, resmen trip atıyordu. Kollarını göğsünde birleştirip koltuğa yaslandı. Hareketlere bak, hareketlere. Utanmasa yalandan ağlayacak.
Annemin telefonun diğer ucundan kıkırdadığını duydum. Nasıl da özlemiştim annemi... Öyle ki Ada ve Beril ile dahi konuşmasını istemiyordum şu anda, pek konuşamıyorduk zaten, konuştuğumuz zamanlar da benimle ilgilensin istiyordum. Evet, evet, bencilim.
"Kızım, ben şimdi kapatıyorum, sonra konuşuruz yine, tamam mı?" Sanırım eve biri gelmişti, zilin sesini duymuştum. Hangi günde olduğumuzu hatırladım aniden. Annemin arkadaşlarıyla günü vardı, demek bugün toplanmak için bizim evi seçmişlerdi. Annemi her ne kadar özlemiş olsam da, şu an orada olmadığım için son derece mutluydum. İnanın, bir güne gidip tecrübe edinmeyi istemezsiniz. Yaşadım, hiç hoş değil. Teyzelerin seni ilgiyle süzmesi, 'evlenecek yaşa gelmişsin var mı birileri?' deyip gülmesi, yanlarında çoluk çocuk getirdiler ise onlara senin bakmanın gerekmesi... Sıkıcı.
"Tamam annem, sonra konuşuruz."
Ada'nın bana hâlâ tip tip baktığını görünce istemsizce güldüm. Benim güldüğümü görünce ikisi de dayanamayıp güldü. "Hadi Beril, devam edelim filme." dedim şu gülme konusunu kısa kesmek için, çünkü filmin devamında ne olacağını çok merak ediyordum. O da başıyla onayladı.
Sanırım bugün ağız tadıyla bir film izleyemeyecektik. Zil çalmıştı. Oflayarak ayağa kalktım ve kapıya doğru yürümeye başladım. Kızlar hemen arkamdan beni takip ediyorlardı. Beril bir yandan, "Kim gelir ki? Kimseyi beklemiyorduk." diye mırıldanıyor, Ada davetsiz misafirlerden hoşlanmadığını belirten sözler sarf ediyordu. Ben yorum yapmak yerine kapıyı açıp kimin geldiğini görmeyi tercih ettim. Beyza Teyze idi, Çağatay'ın annesi. Arkasında da Çağatay, Furkan ve Berkay'ı gördüm, ama görmezden gelerek sevecenlikle Beyza Teyze'yi karşıladım. "Hoş geldin Beyza Teyze!"
Kendisine hoş geldin denmemesine rağmen, "Hoş bulduk, hoş bulduk. Hadi girelim içeri." diye hızlıca geçiştirdi."Ayıp Çağatay, hem davetsiz geldik hem de böyle terbiyesizlik yapıyorsun! Böyle mi öğrettim ben sana?"
"İyi de anne onlar yabancı değil zaten, ne olacak?" Beyza Teyze 'evde görürsün ne olacağını' der gibi baktığında kıkırdamadan edemedim. Birazdan koluna bir çimdik atarsa hiç şaşırmazdım. Çağatay bütün huysuzluğu ile bana ters bakış attığında bu kıkırdamamı tetikledi. Başını benim olmadığım tarafa, sağ tarafa çevirip güldüğünü gördüm. Artistleneceğim diye uğraşıyor bir de... Seni senden iyi biliyorum Çağatay efendi, ne bu cins cins hareketler?
Hâlâ kapının önünde dikildiğimiz gerçeği ile yüzleşince hemen kenara çekilip geçmeleri için yer açtık.
"Yanlış bir zamanda gelmedik inşallah, kızım?" dedi Beyza Teyze, bütün şirinliğiyle.
Çağatay annesine hiç çekmemişti. Ne fiziksel, ne de kişisel olarak. Bir kere Beyza Teyze çok sabırlı, güler yüzlü, iyimserdi. Çağatay bunun neredeyse tam tersidir. Kişisel olarak buna benzer birçok örnek verebilirim. Fiziksel kısma gelecek olursak, Beyza Teyze sarışındı -boya değil- Çağatay'ın ise kömür gibi kapkaraydı saçları. Göz renkleri aynıydı. Diğer birçok özellikleri de farklıydı. Sanırım Çağatay kişisel ve fiziksel olarak babasına çekmişti.
"Ne yanlışlığı Beyza Teyzecim, her zaman bekleriz seni." Benim yerime konuşan Beril'di. Özellikle 'seni' kısmını bastırmış ve Çağatay, Furkan ve Berkay'a açıkça onları istemediğimizi belirtmişti. Tabii ki mesaj yerine iletilmişti, üzerine alınan alınmıştı. Bu sırada Ada sessiz kalmayı tercih ediyordu. Bugün fazla sessizdi sanki? Bir şey mi oldu acaba? Sanmıyorum, bir şey olsa mutlaka bize söylerdi. Bizim gizlimiz saklımız yoktu.
Oturma odasına geçmiştik, herkes bir yere kurulmuştu. Biz kızlarla üçlü koltukta oturmuş, Beyza Teyze tekli koltukta yerini almış, Çağatay, Furkan ve Berkay ise ikili koltuğa üç kişi yerleşmeye çalışıyordu.
"Ee kızlar? Nasılsınız bakalım?" dedi Beyza Teyze, gülümseyerek.
Aynı sevecenlikle, "İyiyiz," dedik bir ağızdan. "Siz?" diye eklemeyi de unutmadık nezaketen.
"İyiyiz çok şükür. Sizi bir davete buyur etmek için geldik."
"Ne daveti?"
"Faruk Amcanızı biliyorsunuz, partidir eğlencedir hep ondan sorulur. Bu kez de maskeli balo meselesi çıkardı başımıza. Sizi davet etmeye geldik. Davetiye göndermek yerine kendi elimizle getirelim davetiyeleri dedik."
"Çok iyi yapmışsınız, teşekkür ederiz." Nazikçe gülümsedi Beril. "Biz bir kahve falan yapalım, o sırada balo günü müsait miyiz diye hesap yaparız." Cevap beklemeden ayağı kalkıp bizi peşinden sürükledi. O sırada arkamızdan Beyza Teyze sesleniyordu. "İyi de, balo gününü söylemedik ki henüz."
Beril avuç içiyle sertçe alnına vurdu. Geri dönüp soracakken Ada ondan önce davrandı. "Balo ne zaman Beyza Teyzecim?"
"Haftaya cumartesi kızım."
"Tamamdır, teşekkürler."
Mutfağa girdiğimizde, "Kabul edelim," dedim. Beril'in bizi buraya getirmesindeki asıl amacın oylama yapmak olduğunu biliyordum. Beril kahve için malzemeleri çıkarırken, "Ben gitmeyelim diyorum." dedi. "O gün bir planımız olduğunu söylemek çok zor değil."
Normalde bu tarz şeylere bayılan Beril, şimdi kararlılıkla reddediyordu. Bunun sebebinin Çağatay, Furkan ve Berkay olduğuna adım gibi emindim. Onlar da olacak diye gelmek istemiyordu. Ama bence gitmeliydik. Onlar zaten her yerde karşımıza çıkıyorlardı, eğleneceğimiz bir günü onlar olacak diye iptal edemezdik.
"Bence gidelim, eğlenceli olur." Karar Ada'nın düşüncesiyle belirlenmişti, gidiyorduk. İkimize karşı Beril'in hiç şansı yoktu. Mecbur kabul etti.
O sırada birinin bizi dinlediğini fark ettim. Kapının biraz gerisinde Furkan duruyor, konuştuklarımıza kulak kesilmişti. Onu gördüğümüzü anlayıp ortaya çıktı. "Ben tuvaleti arıyordum da. Ufak bir işim var."
"Tuvaletin yerini biliyorsun. Bu tarafta değil." dedi sinirle Ada. "Git nereye sıçacaksan sıç, bizi dinleyeceğine!"
Sonra Beyza Teyzenin duymuş olabileceği ihtimali düştü aklına. Ters halinden kurtulup yapmacık bir sevecenlikle, "Nerede işini görmek istiyorsan görebilirsin Furkan, lafı mı olur." gibi saçma bir cümle kurdu.
Furkan güldü ve tuvaletin olduğu tarafa doğru yürüdü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kafan Mı Güzel?
HumorAyça, Ada ve Beril'imizin komik halleri ile size güzel bir yolculuk sunarken ayriyetten Çağatay, Furkan ve Berkay da bize eşlik ediyor. Lisenin başlarından beri birbirlerine düşman kesilmiş bu iki grup. Düşmanlıkları komik bir hal almış bu altı insa...