düsman gibi (+18)

4K 93 87
                                        


+18 ibaresi sadece smut yüzünden değil, evet bölümde var ama sadece bu  yüzden değil. 

Kapı kolunu indirdim ama kilitliydi "alara orda mısın?" İçimdeki korku git gide artarken bir kez daha zorladım kapıyı "güzelimm orda mısın?" Dedim tekrardan

Ne kadar arasamda açmıyordu, sinirle nefesimi verdim çalışma alanlarına geldiğimde bütün gözler beni buldu.

"Alarayı buralarda gördünüz mü?" Dedim sesimi yükselterek. Herkes birbirine bakmaya başladı.

"Onu en son lavaboda gôrmüştüm, bu katta" sesin geldiği tarafa bakmamla yutkundu kız. "Ne zaman"

"Yarım saat ônce" dedi tedirgin bir şekilde bu kattaki güvenliği çağırdım. "Dinlenme odasının anahtarını getir hemen ve gidip Kameraları kontrol et"

Adam kemerine bağlı olan anahtarı tek tek ismine bakıp dinlenme odasındaki anahtarı bulup verdi sonrada kameralara bakmak için yanımdan ayrıldı.

Hızla oraya doğru ilerlerken kilidi sokmaya çalıştım fakat diğer tarafa anahtar vardı ki kapı açılmıyordu.

Sonra zorlamamla o taraftaki anahtar düştü, hızla kapı kilidini açıp içeri girdim.

Kapı sesi sertçe duvara vururken odada büyük bir yankı oluşturdu. Gözlerim odayı taradı.

Gördüğüm görünyüyle saliselik dona kalmıştım

Yoğun öfke... tek hissettiğim buydu
ama öyle sıradan bir öfke değil bu. Bu, dizginlerinden kopmuş, bastırılması imkânsız bir volkan gibi patlayan, her şeyi yakıp kavuran bir öfke.

Göğsünde öyle bir ateş yanıyor ki, her nefes alışında ciğerleri köz oluyor. Gözbebekleri, göz çukurundan fırlayacakmış gibi titriyor. Dişlerini o kadar sıkıyor ki, çenesinden bir çatırtı geliyor; kemikleri bile bu öfkeye dayanmakta zorlanıyor. Ellerimi yumruk yapmış ama artık parmaklarım beyaz kesilmiş, kan dolaşımı duracak kadar sıkmıştım kendini.

İçimde bir canavar uyanmış sanki, zapt edilemez, dizgin tanımaz, sadece yakmak, parçalamak, yok etmek isteyen bir yaratık. Kalp atışlarım davul gibi göğsüne vuruyor - her biri bir lanet gibi yankılanıyor. Etrafındaki her ses, her bakış, her nefes, üzerine benzin dökülmüş bir ateş gibi onu daha da harlıyor. Gözlerim kararmış, kulakları uğulduyordu, dünya küçülmüş - sadece öfke var. Saf, katıksız, yırtıcı bir öfke.

yumruklamak yetmezdi. Bağırmak yetersiz kalıyor. Yıkmak istiyor. Ezmek, paramparça etmek, diz çöktürmek. Sözlerle değil, çığlıklarla konuşmak istiyor. Ve içinde, mantığın sesi cılız bir fısıltı gibi yok olup gidiyor. Artık o öfke değil, öfke onun ta kendisi olmuş.

Onu yerde gördüğü an, zaman çatladı.

Sevgilisinin gözlerinde korku vardı. Gerçek, saf, ölümün kıyısındaki o keskin korku. Ağzına yapışan eller, tenine iz bırakmıştı ve o eller hâlâ havadaydı. O an, içindeki her şey sustu: vicdan, akıl, mantık, yasa, ahlak. Hepsi devrildi. Yerine yalnızca bir tek şey geçti: vurmak.

Yüzüne baktığında, o adam artık bir insan değildi onun için - bir et yığınıydı. Bir hedef. Ve bu hedef, tek bir şey hak ediyordu: yok edilmek.

İlk yumruk öyle sertti ki, kendi kemiği sızladı. Ama acıyı hissetmedi, hissedemezdi. Çünkü öfkesi artık damarlarında kan yerine lav gibi akıyordu. Gözleri kıpkırmızıydı; her nefesi bir motor gürültüsü gibi, her hareketi kasırga gibi. O adamın çığlık atacak zamanı bile olmadı. Dişlerinden biri yere fırladı, suratındaki kemikler çatırdadı.

"Sen... kime dokundun... sen... KİME ELLERİNİ UZATTIN?!" diye haykırdı, sesi kendi içindeki fırtınayı bile bastırıyordu. Konuşmuyordu aslında - vuruyordu, bağırıyordu, parçalıyordu. Her kelime yumrukla indi, her hece bir lanet gibi adamın üzerine çöktü.

Umudun Yolcusu (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin