Ve her şey çok karmaşıktı. Hermione düşünce dünyasının yerle bir olduğunu ve kalan bu boşluğu dolduran dudakların verdiği yanlış hisle geri çekilmek için hamle yapmıştı ki bu karşısındaki adamın daha büyük bir kuvvetle beline tutunmasına ve kendisine çekmesine neden olmuştu. Bunun tek bir beden görüntüsü vermiş olduğunu düşünerek yüzünü buruşturdu. Bu düşünceyle gözleri açılmışken karşılaştığı şey kahveler değildi. Sirius Black gözlerini sıkıca yummuş kendini engelleyemezcesine onu öpmeye devam ediyordu. Hermione donup kalmışken bir süre sonra aniden bacaklarına kuvvet gelmişcesine ondan uzaklaşmaya çalıştı. Sirius da bunu anlamış olacak ki tutuşunu yumuşattı. Ve nihayet dudakları birbirinden ayrıldığında genç kız tereddüt etmeden onun kollarından sıyrıldı. Sirius gözlerini kırpmadan ona bakarken Hermione ise aniden sırtını ona dönerek gözlerini kapıya dikti. Belli bir kesimin hala onları izlediğini farkındaydı.
Yüzünün kıpkırmızı olduğunun bilincinde ne yapması gerektiğini bilemiyordu. Titreyen ellerini önündeki perçemi çekmek için yüzüne dokundurduğunda parmaklarının buz kestiğini fark etmişti. Gryffindor masasına bakmak ve kapıya koşturmak arasında öyle bir kararsızlıkta kalmıştı ki dakikalar geçmiş olduğunu farkına varamıyordu. Kafasını çevirecekti ki birden utançla yüzünü geri çevirerek kapıya doğru hareket etti. Fakat aniden bileğini tutan elin Sirius'un olduğunun bilincinde arkasını dönmeden öylece kapıya bakar halde durmaya devam etti.
"S-sirius."
İnce bir çizgi gibi duran dudaklarından yalvarır gibi çıkmıştı bu sözcükler. Yine yanlış yapmıştı. Yine her şeyi batırmıştı. Ve arkasını dönüp hesap vermek istemiyordu ya da ondan cevap bekleyen buz kesmiş mavileri görmek de. Tüm cesaretini toplayıp derin bir nefes alıp arkasını döndüğünde Sirius'un geniş göğsüne bakmıştı kafasını kaldırmadan. Ve kolunu çekmek için hamle yaptığında demir gibi eller daha da sertleşti.
"Yüzüme bak Herm. Sana sorun olmayacağını söylemiştim."
Hermione kararsızlıkla baş başaydı ve aniden birinin Sirius'un koluna elini sertçe yerleştirdiğini gördü. Şaşkınlıkla yutkundu. Şimdi ne yapacaktı? Draco'ya ne diyecekti? Neden böyle yapmıştı? Şimdiden onun gözlerindeki öfkeyi hissedebiliyordu.
"Bırak kızı Black. Nefes almasına izin ver. Biraz düşünmesine."
Hermione duyduğu sesle hızla kafasını kaldırdı. Draco değildi. Draco değildi.
"Severus farkındaysan aramız gayet iyi. Ve bu da bizim problemimiz."
Draco değildi.
"Hermione hadi gidelim burdan. Herkesin konuşacakları var."
Draco değildi. Hermione başını aşağı yukarı sallamışken Sirius da elini çekmişti. Hermione Severus'un onun koluna girdiğini hissetsede tepki vermeden hızla masaya bakındı. Ve birden nefes alamadığını farkına varırken hissizleşmişti. Malfoy orada değildi.******
"Severus?"
Severus Hermione'nin uzun bir süre oturduktan sonra nihayet sesini duyduğunda ilgiyle ona baktı. Hermione ise her zaman üçünün oturduğu o bankta bacaklarını kendine çekip çenesini de dizlerine dayamıştı.
"Sence ben ne yapıyorum?"
Severus bir süre düşündükten sonra gözlerini Hermione'nin baktığı ağaca yöneltti.
"Bunu en iyi senin bilmen lazım. Ama şu ana kadar gördüğüm kadarıyla duygusal yönden sen de benden iyi sayılmazsın."
Hermione gülümsemeye çalışırken başını aşağı yukarı sallayarak nihayet Severus'a baktığında genç adamsa soru sorarcasına gözlerini ona çevirmişti.
"Hermione, ikimizin de bazı şeyleri kabullenmemiz zaman alıyor."
Genç kız ilgiyle kaşlarını kaldırdı. Bu da nedemekti şimdi? ah bir dakika,
"Hayır Severus.Sirius'a karşı bir şey hissetmiyorum. Yemin ederim."
Sesini bu kadar yükseltmesine karşın Severus'un yüzündeki gülümseyiş daha da genişledi. Hermione ise bu düşünceyi kafasından hızla kovmuştu. Her şeyi yeni hatırlıyor gibiydi. Sirius'un kim olduğunu. Burasının evi olmadığını. Buraya ait olmadığını. Severus düşünceli bir şekilde devam etti.
"Biliyorum. Sirius olmadığını biliyorum."
Hermione derin bir nefes alırken bu seferde imaya kaşlarını çatmıştı. Severus konuşmayı sürdürdü.
"Bana bir bak Hermione. Sana kimi hatırlatıyorum?"
Hermione kaşlarını çatarak onun yüzünü incelerken Severus ise gülerek başını iki yana salladı. Hermione onun dış görünüşü kastetmediğini anlayarak onu tekrar bir gözden geçirdi. Aklına profesörü gelirken başını iki yana salladı. Hayır karşısındaki bu sevgi dolu gözlerin onunla bir alakası yoktu. Şu an karşısında duran kişi sevecen, kendini kanıtlamayı seven, kitaplarla her an iç içe olan ve her defasında onun dertlerini paylaşabilen bir arkadaştı. Aniden aklına dolan düşüncelerle soluğunu içine tutamazken Severus gülümsemişti.
"Sana her baktığımda kendimi görüyorum.Gözlerimizdeki hırs hissettiklerimize hükmetmeye çalışıyor. Biz duygularımızı sürekli silmeye uğraşıyoruz Herm. Onları yok etmeye çalışıyoruz. Ama kimse farketmiyor olabilir ya da erkek olduğum için göz önüne sermiyor olabilirim ama bu yüzden çok pişmanım. Geriye dönüp baktığımda keşke daha cesaretli olabilirim dediğim o kadar çok an var ki. "
Hermione dudakları aralanmış bir şekilde şaşkınca ona bakmaya devam ediyordu. Severus ise gözlerini uzak bir köşeye çevirdi.
"Ama geçmişte yapamadıklarımdan artık korkuyorum. Geleceğimin karanlık olmasından korkuyorum. Çünkü ben sustukça içimdeki çığlıklar bitmedi Hermione. Ve ben geleceği düşünmeyi istemiyorum."
Hermione yutkundu. O biliyordu. Severus'un karanlık olacağını biliyordu. Derin bir karanlık. Başını iki yana sallarken Severus ona dönerek cebinden çıkardığı şeyi yumruğunda tutarak ona uzattı.
"Seni sevdiğimi biliyorsun değil mi Herm? Ve ne yaparsan yap yanında olacağım. Ne yaparsan yap. Belki sen de affetmeyi denemelisin."
Ve Severus avucunu açtığında Hermione aylar önce doğum gününde aldığı hediyeye bakakalmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SENSELESS / Dramione
FanfictionÇapulcular döneminde düşmanlar birbirine sığındığında beklenmeyen gerçekleşir. Dostluk ve aşk. Draco/ Hermione/ Sirius