14.09.2015

70 4 3
                                    

Merhaba kalabalıklar içindeki yalnızlığım.

Uzun zaman oldu kalemimi günceme dokundurmayalı. Bugün bir tuhafım. Güncemi tozlu raflardan kaldırmamın yegane sebebi bu. Bugün yıllık iznimin ilk günü. Hayatımda ilk kez yıllık izin kullanıyorum. Bir arkadaşımın davetiyle Avşa Adası'na tatile gidiyorum. Biraz rahatlamak, kafa dinlemek adına. Beyin hücrelerime ur gibi yerleşmiş tüm acılardan arınmak adına. Fakat üzüntülerimden biraz olsun kurtulmak bir yana, Erdek'ten arabalı vapura bindiğim anda derin bir yara açıldı yüreğimde. Bu vapur, annemin cenazesini Marmara Adası'na taşıyan vapurun ta kendisi. Talihsizliğin bu kadarı. Daha dün gibi aklımda vapurun üst güvertesinin demirlerinden aşağıdaki içinde annemin cansız bedeninin bulunduğu cenaze arabasını seyrettiğim gün. Şimdi aynı vapurda aynı yerde duruyorum. Tek fark, annem aşağıda değil, üzerinde bulunduğum denizin ortasındaki bir adada toprağın altında. Ne tuhaf değil mi? Annemde klastrofobi vardı. Bulunduğu odanın kapısı bile asla kapalı olmazdı. Şimdi ise, yerin bir karış altında bedeni tamamen kefene sarılı bir biçimde öylece yatıyor.

     Gemiden indiğim vakit, beni karşılamacak arkadaşım gelene dek adanın meydanına şöyle bir bakındım. En son çocukken babamla günübirlik gelmiştim buraya. Hatırladığım kadarıyla pek bir şey değişmemiş. Kalabalık dışında. Sezon bitimi geldiğim için ada terk edilmiş izlenimi veriyor.

      İlerleyen saatlerde arkadaşımla biraz turladık. Denize girdik ve içtik. Zaten Eylül'ün ortasında   Avşa'da başka ne yapılır ki? Hüzünlü bir bedenle, kapalı bir havada, boş bir plajda, dingin bir denize girip, faiş fiyatlı bira içmek dışında...

GünceHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin