4-5-6-7 Eylül 2014

123 14 0
                                    

Merhaba kadim dostum.

    Öncelikle şunu belirtmem gerekir ki, benim günlük yazma yöntemim diğer insanlara göre biraz farklı. Geriye dönüp, okumaya başladığımda şunu fark ettim ki, hislerimi anlatmaktan, günlük hayatta yaşadığım olayları yazmaya fırsat kalmamış. Oysa öyle sıradışı bir hayatım var ki. Aslında en doğrusu. Bu zamana kadar kimseyi inandıramayacağım için yaşadıklarımın yarısını bile anlatmadım insanlara.  Diğer yarısını da hatırlamıyorum. Kaldı ki istisnasız her birini anlatmak için değil, yaşamak için yaptım. Asla pişman olmadım. Çocukken öğretmenimiz bizden günlük yazmamızı istemişti. Bu sayede yazı yeteneğimiz gelişecekti. Ama ben bunu asla yapmadım. Yaşadığım anları bir deftere kaydetmek çok saçma gelmişti. Eğer ben bunu yapsaydım belki de yaşadıklarımı yazmakla kalmayacaktım, yazmak için yaşayacaktım. Fakat olması gereken bu değil. Yazmak için bile olsa yaşamla araya asla bir aracı konulmamalıdır. Hava atmak için yaşayan insanlar tanıyorum ve onlara acıyorum. Sırf check-in yapmak için bir çaya 5 lira veren insanlarla dolu ortalık. Şu yaptığım şey ise yazmak için yaşamak değil, yaşamak için yazmak. Evet bir günlük yazıyorum ve bu günlükte kimseye anlatmadığım hislerimi boşaltıyorum. Hepsi bu.

     Eğer okunması için yazsaydım öyle şeyler yazardım ki... Okunurdu da. Fakat bu beni mutlu eder miydi? Ortalık satılması için çıkan albümlerle dolu. Hepsi de satılıyor fakat hepsi de hava gazı gibi dağılıyor. Gerçi benim yazılarım hava gazının o kısa süreli basıncına dahi ulaşmıyor orası ayrı.

     Hiç bilinmeyen karakterler yaratıp, hiç okunmayan hikayeler yazıyorum. Geçen gün Simurg adlı kitabımın ilk dört bölümünü verdim babama, okuyup değerlendirmesi için. Bırakın değerlendirmeyi okumadı bile. Okuyup beğenmese gam yemeyeceğim, fakat esas sorun okunmaması.

      Bazen kendimi görünmez adam gibi hissediyorum. Çocukluğumdan beri bir şeyler üretme isteği vardı. Tiyatro oyunculuğu yaptım, hiçbir zaman istediğim rollerde yer alamadım. Oyunlar yazdım, rektörlük tarafından sakıncalı görüldü ve asla perdelenmedi, ismini vermek istemediğim bir derneğin teklifiyle kısa film senaryosu yazdım, onlar da çekindiler, kendi imkanlarımla çekmeye çalıştım, oyuncu bulamadım. Oyuncu bulduğum zaman ekipman bulamadım. İnternet radyosu kurdum, radyo programcılığı yaptım, fakat o da yeterli dinleyiciye ulaşmadı. Geçenlerde podcast kaydettim, sonrasında vazgeçip sildim. Beğenilip beğenilmemek umrumda değil, lakin tek istediğim ben bir emek sarfederken birilerinin bunu görmesi. Taktir etmese de olur. Nefret etse de razıyım. Hiç değilse kendimi yel değirmenleriyle savaşan Don Kişot gibi görmekten vazgeçerim.

     Bütün bunlara rağmen vazgeçmiyorum yazmaktan. Yazmak benim uyuşturucum. Bana fiziksel olarak hiçbir yararı yok. Hatta sürekli zarar veriyor. Sadece bana vermekle kalmıyor, ailem de bu durumdan olumsuz etkileniyor. Ama manevi yönden bana verdiği huzur ve mutluluk paha biçilemez. Tıpkı bir uyuşturucu gibi...

GünceHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin