12.08.2014

140 17 0
                                    

Merhaba kadim dostum.

     Radyoyu kapattım,  üstümü giyindim ve işe doğru yola koyuldum. Saat 22:35. Gömlek cebimde ağrı kesici, kaprimin sol cebinde bir paket sigara ve kulaklık, sağ cebinde Knut Hamsun'un Serserilik Günleri kitabı. Çevirmen Behçet Necatigil. Bugün garip bir ruh halindeyim. Aklımı oynatmakla aydınlanmak arasındayım. Otobüs beklemek üzere oturduğum durakta daha fazla duramadım. Ayağa kalkıp avuçlarımın içindeymiş gibi görünen Bandırma silüetini izledim. Bu spesifik düşünceler beynimi bir güve gibi kemirirken bindiğim otobüste, iki kız neredeyse hiç gözünü ayırmadan beni izleyip, kendi aralarında konuştular. Yüzlerindeki mimikler, hakkımda konuştukları konunun ciddiyetini gözleri önüne seriyordu. Ne yani? Kafamdan geçen her düşünce karikatürlerdeki gibi bir konuşma balonuyla beni ele mi veriyor? Ya da tıpkı onları ele verdiği gibi beni de ele veren mimiklerimdir. Fakat düşündüklerimi yazarak dahi yansıtamıyorken, bunu mimiklerimle - hem de farkında bile olmadan nasıl başarabilirim ki?

     Son sorunun zihnimde yarattığı merak, otobüs camına bakarak kendi yansımamı seyretmeme neden oldu. Bu durum kızların dikkatini daha çok çekti. Daha fazla üstünde durmadan, herhalde giyim tarzımı beğenmediler diyip geçiştirdim.

     Düşünceler ütopyasından, gerçek dünyaya döndüğüm vakit, son durağa gelmiş olduğumu fark ettim. O kızlar ise çoktan inmişti. Saate baktım. Mesai başlangıcına tam bir saat var. İyi de ben niye bu kadar erken çıktım ki evden? Daha da önemlisi iki durak önce inmiş olmam gerekiyordu.                         

     Fazla olan bir saati bu satırları yazarak değerlendirdim. İşe giderken yolda arkadaşlarım denk geldi. Ayaküstü konuştuk. Biri kendisini otele işe sokmamı istedi. Elimden geleni yapacağımın teminatını verdikten sonra yanlarından ayrılıp işe geldim. Gardropta gömleğim yoktu. Dolabıma baktım. Orada da değildi. Sonrasında çıkardığım yerde, sandalyenin üzerinde pervasızca atılmış bir vaziyette gördüm. Buruş buruş olmuş. Bu aralar hakikaten çok dalgınım. Üstelik bu dalgınlığımın işyerinde doğurduğu ufak çaplı hatalar göze batmaya başladı. Buruşuk gömleğimi alıp çamaşırhaneye götürdüm. Kirliye atıp,  yüksek derecede yıkamaya maruz kalarak kumaşı incelen ve sağ kolumdaki zümrüdü anka dövmesini dahi belirgin bir biçimde gösteren transparan gömleğimi giymek zorunda kaldım. Ve nihayet işe koyuldum.

     Yoğun bir gün. Ben bu ruh hali içindeyken nedense işime daha sıkı sarılıyorum. Belki de başka şeylerle uğraşmak rahatlatıyor beni.Kafamdaki sis bulutlarının dağılıp, zihnimin daha duru düşünmeye başladığını hissediyorum.

     Sanırım bendeki bu fiziksel ve ruhsal buhranları açıklayacak yegane cevabı bulmuş durumdayım. Zümrüdü Anka Kuşu'nun diri diri yanıp, küllerinden yeniden doğma vakti geliyor. Tıpkı geçmişte olduğu gibi...

GünceHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin