Kasım 2015

18 3 1
                                    

     Bu ay evi taşınma telaşı sardı. Annemin üzerindeki kredi borcu ölümünün ardından silinmesi gerekirken, sigorta şirketi annemin kanser hastalığı geçirdiğini belirtmediğimiz gerekçesiyle borcu ödemeyi reddetti. Halbuki annem kanserden ölmemişti. Şaşırmadım. Üzülmedim. Kızmadım. Düşene bir tekme daha vurmak üzerine kurulmuş bu iğrenç düzenden başka bir şey beklenemezdi zaten. Velhasıl biriken borçlar neticesinde evimizi satmak durumunda kaldık. Babam yeni ev sahibiyle anlaştığında, annemin bu evi aldığımızdaki mutluluğu geldi aklıma. O kadar hevesliydi ki anlatamam. Boş evin içini gezerken perdenin renklerini düşünüyor, mutfak balkonunu camla kapatmak istediğini söylüyordu. Yıllarca kirada yaşayan birinin haklı neşesi. Lakin artık bir önemi yok. Ne annem kaldı ne de ev. Annem olmadıktan sonra ev kalsa ne olurdu ki zaten.

     Babam, annemin vefatının ardından Bandırma'dan iyice soğumuş, evin satılmasıyla da onu burada tutacak hiçbir neden kalmamıştı. İstanbul'da okuyan kardeşimin yanına gidecek ve orada ev tutacaklardı. Bense burada kalacak, bekar evi ayarlayacaktım. Eski işime ve eski düzenime devam edecektim. Kardeşim benim de gelmemi istedi ama ben reddettim. Olan biten onca değişikliğin ardından yepyeni bir hayat fikri beni ürpertti. 16 yaşındayken İstanbul'dan kopup buraya gelmiş, birçok acıyı burada göğüsleyip, burada adam olmuştum.

     Taşınmanın en acı verici tarafı, kitaplarımızın bir kısmını bırakmak zorunda olmamızdı. Çeşitli yerlere toplam 5 çuval kitap bağışladık. Yine de birilerini sevindirmek güzeldi. O kurumlarda kim bilir kaç kişi o kitaplardan fayfalanacak. Okumanın günden güne önemini yitirdiği bu dünyada bir kişiye bile katkımız olduysa ne mutlu bize.

     Kasım'ın son gününde evi boşaltıp babamı uğurladım. İçimi tarifi zor bir hüzün sardı. Gözden kaybolana kadar gözümü ayırmadım feribottan. Kaç sigara içtiğimi hatırlamıyorum bile. Hayat macerasında artık tek başına kaldım...

    

GünceHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin