Merhaba kadim dostum.
Bugün kardeşim, dostum ve ben Bandırmada'ki tüm barları gezip, en az bir tane olacak şekilde bira içtik.
Aslında planlı bir program değildi bu. Herşey dostumla gezerken, kardeşimi aramamla başladı.
"Neredesin?"
"Hasan Ağabey'in mekanındayım."
İşte bu sözcükler kafaların yükselip, cüzdanların boşalacağının borazanıydı. Önce Hasan Ağabey'in orada başladık, sonrasında ne kadar alkollü mekan varsa bir bir gezdik. Amacımız gezmek değildi lakin girdiğimiz mekandan istemsiz bir şekilde hemencecik sıkılıveriyorduk. Kardeşim vejetaryen olma kararı aldığını açıkladı. Aslında vegan olmak istediğini, ancak Türkiye koşullarında, özellikle de maddi durumu iyi olmayan bir insan için bunun mümkün olmadığını belirtti. Haklıydı da. Hayvan etinin yanında, süt, peynir, yumurta gibi tüm hayvansal gıdaları ve hayvansal yağlarla yapılan yemekleri yemeden nasıl hayatta kalabilirdi ki? Gelişmiş ülkelerde olduğu gibi vegan marketleri ve o marketlerden alışveriş yapabilecek ekonomik gücü ancak rüyalarımızda görebiliriz bu memlekekte. Tabi düzgün uyuyabilecek kadar duyarsızsan, bu ülkede dönen pisliklere.
Bu kararını destekledim. Neticede atalarımız otoburdu ve değişen iklim koşullarında hayatta kalabilmek için et yiyebilmek üzere evrimleştik. Ot temelli beslenmek için vücudumuzda bulanan 20'lik dişlerimiz ve apandisimiz bize o günlerden yadigar. Avlanmak için de gece görüş yeteneğimizin, hızlı koşan bacaklarımızın, kanatlarımızın yahut pençelerimizin olmadığını eklememe gerek yok sanırım. Sahip olduğumuz tek şey yüksek zekamız. Bu yeteneğin en güzel noktası bunları anlayabiliyor olmamız.
Ne yazık ki, bunları anlayabilecek zekada olmamız, anlıyor olduğumuz anlamına gelmiyor. Halen daha ezici bir çoğunluk, onları yememiz için yaratıldıklarına inanıyor. Bu saçmalıklara nasıl inanabiliyorlar aklım almıyor. Öyle yüksek bir egomuz var ki, kendimizi bütün canlıların üstünde tutuyoruz. Hayvan olduğumuzu bile kabul edemiyoruz. Hatta onları nasıl aşağılık görüyorsak, hayvan kelimesini birbirimize hakaret amaçlı kullanıyoruz.
Ben bir vegan değilim. Bunun en büyük sebebi, her ne kadar kendimizi izole etmeye çalışsak da, halen daha vahşi doğada yaşadığımızın farkındayım ve vahşi doğada hayatta kalmak için öldürürsün. Bu kuralsızlığın getirdiği en büyük kuraldır. Evet bir paradoks. Fakat düzensiz bir evrende paradoksların varlığından daha doğal ne olabilir ki? Bazıları bu dediklerime karşı çıkacaklar. Sadece bitki yiyerek de yaşayabilirsin diyecekler. Ancak veganlarda hasta olduğunda ilaç kullanır ve o ilaçların, hatta modern tıbbın varlığını, hayvanlar üzerinde yapılan deneylere borçluyuz ve tüm hayvanlarda olduğu gibi, söz konusu hayatta kalmak olduğu zaman gerisi teferruat kalıyor. Genetik kodumuzda bulunan bir olgu bu. Hayatta kalabilmek için vücudumuza işlenen...
Günün birinde insanlar empati kurmayı öğrenip, gün yüzü göremeden, birkaç günde şişirilip öldürülen piliçlerin, süt emmesin diye annesinin memelerine dikenli kelepçe konulan buzağıların, yavrulamak için yeterli sayıda yumurtlamaya çalışan, fakat her seferinde yumurtarı alınan tavukların, kürkleri için beyzbol sopasıyla defalarca vurularak öldürülen fokların, sırf dişlerini süs eşyası olarak kullanmak için öldürülen fillerin, kozmetik ürünleri imal edilirken denek olarak kullanılan hayvanların neler hissettiğini anlayabilecek. Her şeyden önemlisi onların da hislerinin, duygularının ve bizim kadar olmasa da akıllarının olduğunu ve onlara yaptığımız her türlü eziyetin farkında olduklarını öğrenecekler. Onların bizim için yaratılmadıklarını, bir birey olduklarını kavrayacaklar. İşte o zaman dünya çok daha iyi bir yer olacak...

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Günce
SaggisticaYazılarımın bana zarardan başka hiçbir şeyi olmuyor. Tek bir faydasını görmedim bugüne kadar. Önceleri acaba ileride bir faydasını görebilecek miyim diye düşünürdüm, şimdi ise bir zararını görmesem bari diyorum. Keşke kötüye giden tek şey benim ruh...