Bugün benim doğum günüm.
06:45
İş yerinde bir kızın işten çıkmasıyla vardiyalar değişti. Bana da kısa dönüş denk geldi. 00:00'da aldığım vardiyayı, 08:00'de devredip, 16:00'da yeniden devralacağım ve mesaim 00:00'da bitecek. Yani doğum günümün 16 saatini çalışarak, eğer başarabilirsem, 8 saatini uyuyarak geçireceğim. Ne şans ama!
Oysa geçen sene hayatımın en güzel doğum günüydü. Aslında geçen sene bu aylar hayatımın en güzel günleriydi. Cebimde hiç param yoktu, çalışma şartlarım berbattı. Kaldığım ev pavyondan farksızdı. Birlikte yaşadığım insanların eve getirdikleri tek şey içki ve faişeydi. Üstelik bir de hakkımda yakalama emri çıkarılmıştı, firariydim. Fakat yine de en güzel, en mutlu günlerimdi. O vakitler her ne kadar ondan çok uzakta da olsam, annem yürüyebiliyordu. O vakitler aşık olduğum kız yanımdaydı. O vakitler ona güvenirdim. O vakitler onu çok severdim. Onu çılgınca özlemenin vermiş olduğu acı bile mutlu ederdi beni. Aşkın en mazoşist tutkusuydu bu!
Gece "o" mesaj attı. Doğum günümü kutladı. Kutlayacağını biliyordum. Biraz konuştuk. Fark ettim ki, eskisi kadar büyüleyici değil onunla konuşmak. Tılsımı bozulmuş yüreğimdeki. Aslında tılsım, ben onu terk etmeden hemen önce bozulmuştu. Onunla konuşmanın verdiği mutluluk, öfkeye bırakmıştı yerini. Şimdi ise tamamen nötr gibi. Sanki eski bir dost gibi. Küçükken kafasına tebeşir fırlattığın ilkokul arkadaşın gibi... Ama tam olarak değil. Bir fark var yine de. Tuhaf bir burukluk oluştu konuştuğum zaman diliminde. Fark ettim ki özlediğim şey o değil, onu öpmek, dokunmak, sarılmak. Onunla yaşadığım o güzel anılar... Anlıyorum ki ben ona değil mutluluğa hasretim...
07:17
Düşündüm de, geçen sene eski sevgilimin hazırladığı o eşsiz doğum günü partisi dışında en son ne zaman doğum günü kutladığımı hatırlamıyorum. Yoğun iş tempolarından fırsat bulamamıştım hiçbir zaman. Pek de önem vermezdim aslında. Peki niye bu sene bu kadar önem taşıyor ki benim için? Cevabı çok basit. Ruhum o kadar daralmış ki kaçacak delik arıyor hepsi bu. Bir de geçen seneyle kıyaslama durumu var tabi. Her neyse. Hala çok mühim değil. Ben sembollere inanmam ve biliyorum ki daha mutlu günlerim olacak ve bunun doğduğum gün ile özdeşleşmesi gerekmiyor.
21:45
Bu satırları iş yerinden yazıyorum. Sakin bir gün. Bari iş çıkışı bir kaç kadeh bir şeyler içerim diye planlıyordum lakin yarın da sabahçı olduğumu öğrendim. Yarın bayram olduğu için otel ağzına kadar dolu olacak ve ben en yoğun günün en yoğun saatlerinde receptionda tek başına çalışacağım. Ertesi günümü berbat geçirmeyi göze almak hiç cazip değil. Şayet kafamın dağılması için bir kaç kadeh kafi değil ne yazık ki. Turizm sektöründe yıllarca çalışmış ve okulunu okumuş biri olarak bizim sektörün meslek hastalığı sayılabilecek alkolik olma durumu bende de mevcut. Çok bilirim "akşamları americano kahveyle birlikte iki duble atarım" düşüncesiyle eve 70 cc'lik viski alıp, dayanamayıp bir gecede bitirip üstüne de birayla cila yaptığımı. Her neyse yarın erken çıkacağım ne de olsa. İçmeye gündüzden başlayıp güzel bir gün geçirebilirim. Fakat yarın barların tamamını ramazan boyunca içemeyip, bayramda bokunu çıkartan insan yığınları dolduracağından, bu işi arabamı deniz manzaralı bir yere çekip yapabilirim. Tabi ehliyetime 6 ay veda etmeyi göze alabilirsem. Polis amcaların özel bir bayram paketi hazırlayacağına adım kadar eminim. Yarın her tarafı rozetli eşkıyalar dolduracak. Bellerindeki yasal mermilerin vermiş olduğu cesaret ile havalı ve küfürlü konuşacaklar. Öyle bir memur gördüğüm vakit, belindeki silahı alıp, kafasını devlet kurşunuyla doldurmak geliyor içimden.
23:58
Bugün senin bu karmaşık hayata check-in yaptığın gün Yarkın. Check out tarihine kadar mutlu bir yaşam dileğiyle.
Nice senelere...

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Günce
Non-FictionYazılarımın bana zarardan başka hiçbir şeyi olmuyor. Tek bir faydasını görmedim bugüne kadar. Önceleri acaba ileride bir faydasını görebilecek miyim diye düşünürdüm, şimdi ise bir zararını görmesem bari diyorum. Keşke kötüye giden tek şey benim ruh...