Bu ayı tek kelimeyle anlatmam istenirse, bunun için en uygun kelime belli. "Uykusuzluk." Daha önce de bu sorunla karşılaştığım olmuştu fakat bu ay kendi rekorumu misliyle katladım. 14 gün boyunca uyuyamadım. Her gece işe gidiyor, sabah olduğu vakit kafamı yastığa koyup uyumak için evrene adeta yalvarıyor, beş saatlik çabanın ardından pes edip içmeye başlıyordum. Artık vücudum dayanamıyor, olur olmadık yerlerde gözlerim kapanacak gibi oluyordu. Bir keresinde Erdek'e gittik. Çay bahçesinde laflarken uyku bastırdı. Masada yeni tanıştığım insanlar da olduğu için önce kendime hakim olmaya çalıştım. Dayanamayacağımı anlayınca arkadaşımdan arabanın anahtarını isteyip arka koltuklarda bir saat kadar uyudum. Gece işe gittiğimde aynı uyku bedenime hakim oldu ve kafam klavyenin üzerine yığıldı. Ne kadar süre öyle kaldığımı bilmiyorum. Belki birkaç dakika, belki yarım saat. Santralden gelen telefon sesi uyandırdı beni. Sabaha karşı mesai bitmek üzereyken aynaya baktım. Gözlerim esrar içen birinin gözleri kadar kızarıktı. Göz altlarım dayak yemiş biri kadar mor. Yüzüm bembeyaz kesilmişti. Bakışlarım son derece anlamsızdı. Aslında bu bakışlar son iki haftadır neden hiçbir şey hissetmediğimi gayet net bir şekilde açıklıyordu. Ceset gibiydim. Dün sabah ölmüş, sakalı bir gün daha uzamaya devam etmiş, yüzünden ve ellerinden kan çekilmiş vücudunun çeşitli yerlerinde ölüm morlukları baş göstermiş. Evet. Neredeyse unutuyordum. Bir de motor kazası geçirdim. Yine alkollüydüm. Livatya'da denize karşı içerken husumetim olan birine yumruk attım. Ardından işe gitmek üzere motora bindim. Hacı Yusuf Camii'nin önündeki virajı sert dönünce motor devriliverdi. Sol bacağım motorun altında kaldı. Çevredeki vatandaşların yardımıyla kalkabildim. Polis gelmesin diye bir şeyim yok diyip motoru yolun kenarına çektim. Motoru orada bırakıp kalan yolu yayan gittim. İşe vardığımda bacağımda korkunç bir ağrı başladı. Geçer, vücudum alışkındır dedim. Geçmedi. Ciddi bir şey olduğunu o an anladım. Belki alkolün etkisinden, belki olayın şokundan, belki de ikisinden olay anında hiçbir şey hissetmemiştim. Önce ön büro müdürünü arayarak durumu izah ettim. Ardından arkadaşlarımı arayarak beni hastaneye götürmelerini istedim. Acilde uykusuzluktan dolayı korkunç bir hata yaptım. Doktora bunun motosiklet kazası olduğunu söyledim. Daha tükürüğüm kurumadan elinde alkolmetreyle polis geldi. Üflerken aradan geçen zamanın promili düşürmesini diledim. Lakin çıkan sonuç cezai işlem için yeterliydi. Daha alkollü araç kullanma cezam yeni bitip, ehliyetimi alalı bir hafta olmamışken yeniden kaybedecek olmak çileden çıkardı beni. Polis raporu yazarken aklıma gelen fikir kurtardı ehliyetimi. Kazadan sonra içtiğimi söyledim. Sonuçta hastaneye kendim gelmiştim. Gayet muhtemeldi. Aksini kanıtlama şansları yoktu. Polis "buna ben bir şey diyemem ifadeni karakolda vermen lazım" dedi. Çok geçmeden polis aracına bindim. Şoförü tanımamıştım, ama belli ki o beni hiç unutmamış. "Yine mi sen? Bu sefer ne yaptın?" diye sordu. Yüzüne baktım. Halen hatırlamıyordum ancak nerede karşılaştığımızı tahmin etmek zor değildi. Yine bu hastanede ve yine bu aracın içinde. O zaman durumum her açıdan daha kötüydü. Polisin bu çıkışı hafif tebessüm ettirdi beni. Arka koltuğun camından Bandırma'yı izledim. Bu şehri bırakamam diye düşündüm. Her metrekaresine işlemiştim adeta. Her taşın altından çıkıyordum. Herkes onlarda bıraktığım izlenim kadar tanıyordu beni ama kimse bilmiyordu içimi. Sinemanın yanındaki yeni yapılan karakola götürdüler. Oradaki polislerle de tanışıyorduk, Çınarlı Karakolu'ndakilerle de...
Sonuç olarak ehliyetimi kurtardım. Bacağımın röntgeninde de bir şey çıkmadı. Fakat günler geçmesine rağmen geçmeyen acıdan sonra tekrar doktora gidip emar çektirdim ve doku zedelenmesi olduğu ortaya çıktı.
Bu süre zarfında uykusuz kalmaya devam ettim. Yatağımda bir damla bile gelmeyen uyku, işte, dışarıda, herhangi bir yerde sarıyordu bedenimi. Bir gün bir arkadaşımın sevgilisi canlı müzik verecekti. Beni de davet ettiler. O gün orada korkunç miktarda içtim. O halde gece işe gittim. Uykusuzluğunda etkisiyle sızıp kalmışım. O sıralar otelimizde hemen yandaki pavyonun solisti kalıyordu. Sırdaşım olmuştu benim. Gece üç gibi geliyor, uzun sohbetlere dalıyorduk onunla. Gece anahtarını almak için beni uyandırmaya çalışmış. 45 dakika uğraştıktan sonra başarmış. Ne ara uyandım, raporları ne zaman hazırladım hatırlamıyordum. Otele geldiğim andan itibaren hiçbir şey hatırlamıyordum. Müşterilerden biri beni şikayet etmiş. Kamera kayıtlarını incelediler. Normalde kesinlikle kovulmam gerekirdi. Fakat otel yönetimi, yakın zamanda annemi kaybetmiş olmam, borçlardan dolayı evimizi kaybetmemiz, akabinde babamdan ayrılmam, uykusuzluk gibi sorunlarımdan haberdar olduğu için bana anlayış gösterdi. Ön büro müdürü benimle uzun bir konuşma yaptı. Uzun uzun yazmayacağım. Özeti: "Yaşadığın sıkıntıların farkındayız. Fakat kendini toparlaman lazım. Böyle ancak kendine zarar verirsin. Vazifen gereği otelin beyni konumundasın. Özellikle geceleri bu otelin müdürü sensin. Senin herkesten dikkatli olman lazım. Zor şeyler yaşadın. Farkındayız. O yüzden bir seferlik seni affediyoruz. Fakat bir daha yaparsan seni ben bile kurtaramam."
Bu konuşmadan sonra kendime bir daha işe alkollü gitmeme sözü verdim. İlk birkaç gün bu motivasyonla iyi gidiyordum. Sonra bu gaz geçti. Kendime verdiğim sözü bozamazdım. Zira bir insan kendisine olan saygısını kaybederse geriye ne kalır ki? Ben de işe alkollü gitmemek için, iş yerinde içmeye başladım. Böylece geceleri otelde hiç uykum gelmiyor, sabah eve gittiğimde 2 - 3 saat de olsa uyuyabiliyordum.
Babamı gün aşırı aradım. Sağlığını sıhhatini sordum. İyiyim dedi. "Alışmaya çalışıyorum buraya." Ben de iyiyim dedim. Farklı bir yerde yaşamak ona biraz daha iyi gelir diye düşünüyorum. En azından her şey daha çok tazeyken ona annemi hatırlatacak bir çok anıdan uzakta şimdi. O anıların arasında olan benim. Peki ya ben? Ben kendimi ne zaman düşündüm ki? Acılarımı hissedecek kadar bile düşünmüyorum kendimi.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Günce
Non-FictionYazılarımın bana zarardan başka hiçbir şeyi olmuyor. Tek bir faydasını görmedim bugüne kadar. Önceleri acaba ileride bir faydasını görebilecek miyim diye düşünürdüm, şimdi ise bir zararını görmesem bari diyorum. Keşke kötüye giden tek şey benim ruh...