20.04.2014

3.8K 85 26
                                    

Merhaba kadim dostum;

Bugün günlerden pazar ve saat şu anda tam olarak 23:48'i gösteriyor. Günlük yazmak için manidar bir zamanlama. Zira birazdan gün bitecek. Kimin umrumda! Eğer ben pazar günü bu saatte, bu günlüğü iş yerindeki masamda yazıyorsam, kimse bana günlük yazma kurallarından söz etmesin. Şayet çalışma kurallarını hiçe sayan bir toplumda en son göze batan şey olmalı. Her ne kadar günlüğü yazmaya bu günden başlasam da, geçmişe yönelik zihnimde iz bırakmış, iyi ve kötü emareleri yazmayı da planlıyorum.

Şirketin bilgisayarında şu anda "arkadaşımın aşkısın" isimli parça çalıyor. Kim yüklemiş bilmiyorum fakat daha önce güvendiğim bir arkadaşım tarafından benzer bir kazık yemiş biri olarak şarkı biraz olsun öfkelendirmeyi başardı beni. Üstelik artık ne eski sevgilime ne de eski arkadaşıma kin dahil hiçbir duygu hissetmiyorken. İnsan zihni böyledir işte. Hiçbir verinin beyinde silinmediği gibi aynı şekilde hiçbir duygu da silinmez. Sadece bilinçaltında erişemeyeceğin bir yerde gizli tutulur. Bu gibi durumlarda herhangi bir uyarıcı olduğu vakit gizlendiği yerden gösterebilir kendini. Fakat bu, o duyguyu hala yaşıyor olduğun anlamına gelmez. Yıllar sonra, zamanında çok sevilmiş eski sevgili, elinde bir çocuk eliyle caddenin karşı kaldırımından geçtiği vakit, kimin içi burkulmaz ki gördüğü an. Üstelik senin yanında boyun kadar çocuğun olsa da. Hatta eşini deli gibi sevsen bile.

Ama benim içim burkulmadı elbette. Yalnızca bir anlık bir öfke. Fakat eski sevgilime yahut eski arkadaşıma değil, yalnızca uyarıcıya.

Sonra ne mi oldu? Ben çok iyi bir maaşla işe başladım. Oradan kazandığım parayla ilk üniversitemi aileme yük olmadan okudum. Eski sevgilim üniversiteyi kazanamadı. Bana kazık atan "dost" ise saçma sapan bir bölüm okumaya gitti. Bitirebildi mi bilmiyorum. Zaten kız da onun yüzüne bakmadı sonraları.

Vizeler sonunda bitti. Başarılı bir netice çıkacağı söylenemez. İş ile okulu aynı anda yürütmek göründüğü kadar kolay bir iş değil. Gerçi ilk üniversitemi okuduğum vakitte askeriyede çalışıyordum ve üstelik hayatı şimdiki kadar önemsememe rağmen daha başarılı sonuçlar elde ediyordum. İnsanı en çok deli eden durumlardan biridir. Hedefine ulaşmak için ne kadar çabalarsan, o kadar uzaklaşırsın. Tıpkı kurtulmak için bataklıkta çırpınmak gibi. Peki böyle durumlarda ne yapmak gerekir? Daha çok çırpınmak mı? Kesinlikle hayır. Durup, sanki kurtulmak istemiyormuş gibi yapıp, usulca hedefe, yani karaya süzülmek, tutabiliyorsan da bir dalı tutup, onun yardımıyla karaya çıkmak gerekir. Bazen hayatı kandırmak lazım.

GünceHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin