Merhaba kalabalıklar içindeki yalnızlığım.
Sonbahar'ın gelişiyle birlikte ağaçların dökülen yapraklarını görmek hiç bu kadar hüzün vermemişti. Hayat ağaçlardan yaprakları sökerken, annemi de alıp gitmişti. Annemin bitmek bilmeyen acı içinde çığlıkları kesilmiş, yerini rüzgarın ıslığı almıştı. Annemle birlikte içimdeki pek çok hissi toprağa verdiğimi hissettim. Acı eşiği denen bir şey olduğunu yeni yeni kavrıyorum. O eşikten geçtim ve artık yaşadığım acıları anlatırken sanki bir başkasından bahsedermiş gibi anlatıyorum. O kadar kayıtsız ve bir o kadar da ruhsuz. Artık hiçbir şeyin acı vermediğini hissediyorum. Bir eylemi yaparken nedenini, yaptıktan sonra da sonucunu düşünmüyorum. Sadece yapıyorum. Hayatta bana keyif veren pek çok şeyi keyif aldığım için değil, alışkanlık haline geldiği için yapıyorum. Alkol mesela. İçmeye eskisi kadar devam ediyorum lakin geçen gün 9. biradan sonra bunun bana zerre keyif vermediğini fark ettim. Yahut yapılan bir espriye gülüyorum ancak eğlendiğimi söylemek yanlış olur. Gülerken gülmem gerektiğini de düşünmüyorum. Yalnızca gülüyorum. Herhangi bir nedeni yok. Alışkanlık. Hepsi bu.
İnsan kendi ile baş başa kaldığı zamanlarda onu üzen anılarını düşünür, kederlenir. Yahut mutlu anılarıyla neşelenir. Ben de bu durum da söz konusu değil. Yalnız kaldığım anlarda ya oyalanacak bir meşgale buluyorum ya da gözlerimi bir noktaya sabitleyip boş boş bakıyorum. Eskiden gevezeliğinden şikayetçi olduğum iç sesimin ağzını bıçak açmıyor. Bu durumdan şikayetçi değilim aslında. Düşünmeye başlasam kardeşim gibi ruhen çökebilir yahut babam gibi anılarla yaşayıp gerçek dünyayı unutabilirdim. Bütün bunlar bir yana ben bu sessizlikle işime daha çok kendimi verebiliyorum.
Annemin kaybından en çok etkilenen babam oldu. Mümkün olduğunca onunla vakit geçiriyor, onun annemle olan anılarını dinliyorum. Her anlattığında sözcüklerine göz yaşı karışıyor, yüzünde hüzünlü bir tebessüm oluşuyor. Bana annemi anlatırken, yüzündeki kırışıklıklar daha bir belirginleşiyor ve ben o kırışıklıklarda annemi görebiliyorum. Babamın annemi bu kadar sevdiğini bilmiyordum. O da bilmiyormuş. Bunu her paragrafın sonunda dile getiriyor. Aslında kendine biraz da haksızlık ettiğini düşünüyorum. Zira babam annemin kıymetini her zaman bilmiş, ona bir kez bile kötü söz söylememiş, hiç kırmamaya gayet etmiş ve hastalandığında bir an bile yanından ayrılmamıştı. Belki farkında değildi sevdiğinin ancak sevmeyen bir insan bu kadar emek gösterir mi?
Onlara hayran kaldım açıkçası. İdeal birliktelik bu dedim. Yokluklar, hastalıklar ve nice zorluklar sevgilerine gölge düşürmek bir yana dursun, birbirlerine olan bağını daha da kuvvetlendirmiş. Birbilerine olan saygılarını asla kaybetmemişler. Hiç ciddi bir kavga ettiklerini hatırlamıyorum bile. Onları düşündükçe, biten ilişkilerim geliyor aklıma. Kendime acıyorum. Ya sorun bendeydi ya da kimsede. Artık bir önemi yok zaten. Kuruyan kalbim bunları düşünemeyecek kadar yorgun.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Günce
Non-FictionYazılarımın bana zarardan başka hiçbir şeyi olmuyor. Tek bir faydasını görmedim bugüne kadar. Önceleri acaba ileride bir faydasını görebilecek miyim diye düşünürdüm, şimdi ise bir zararını görmesem bari diyorum. Keşke kötüye giden tek şey benim ruh...