173

14 0 2
                                    

Cümlesine ara verirken üşüyen ellerini ovuşturuyor, tansiyonunun düştüğünü hissediyordu. Defalarca duraksayarak anlaşılması güç bir ses tonuyla sordu:

"Peki, nerde şu an? Burada, Afyon'da mı?"

İhsan Amca acıdığı belli bir tonla cevapladı sorusunu:

"Yok, gitti! Yokluğuna katlanamadı. Çocuk doğduktan sonra hastaneden çıktık. Sandıklı'ya dönmek istemediğini söyledi. Biz de hatırasına saygı duyup istediğini yaptık. Bir süre Afyon merkezde kirada kaldı. Ona iyi bir yerden ev bulduk. Sonra duyduk ki bir yerde iş bulmuş, çocuğu sütten kesilmesin diye karnını doyurmak için, ayakta durabilmek için. Bizden gelen yardımları kabul etmiyordu zaten. Sık sık merkeze gidip yanına uğrardık, her seferinde senden haber olup olmadığını sorardı biçare! Daha sonra bir mektup geldi kendisinden; bir ümit seni bulur diye Hatay'a çekip gittiğini yazıyordu mektubunda."

Bu adamın ağzından çıkan her bir cümle, bir öncekinden daha ağır gelmeye başlamıştı artık! Demek çocuğu da doğmuştu ondan çok uzaklarda. Güç bela sorabildi:

"İsmini ne koydunuz?"

İhsan Amca hafif gülümseyerek cevapladı:

"Annesi Yusuf koydu ismini, senin sevdiğin isimmiş. Maşallah, nur topu gibi bir oğlandı. Şimdi on yaşını doldurmuştur kerata."

Artık Kemal'in elleri belirgin bir şekilde titremeye başlamıştı. Sessizliğin o "ti" sesi kulağının zarını parçalarcasına onu rahatsız ediyor, gözleri her geçen saniye kararıyordu. Ela bir anda telaşla bağırdı:

"Tansiyonu! Tansiyonu düştü!"

İhsan Amca oturduğu koltuktan kalkıp Kemal'in dizlerine yöneliyor, oğluna, "Kolonyayı ver oradan, çabuk!" diye bağırıyordu. Kolonyayı Kemal'e koklatıp ellerini ovuşturdu. Yüzüne sürüp hafifçe vurmaya başladı.

Kemal kendine gelir gelmez İhsan Amca'yla vedalaşıp Ela'yla birlikte yola koyuldular. Kemal öyle bir hâldeydi ki tek kelime bile konuşacak gücü yoktu. Yol boyu Ela'yla neredeyse hiç konuşmadılar. Sadece Ela ara ara onu sakinleştirmek ve iyi olduğundan emin olmak için onunla konuşmaya çalışıyordu:

"Biliyor musun, muhtar çok dikkatli bir insan! Kolonyayı ellerine sürerken parmağındaki yüzüğü görüp bana döndü. Bende de aynı yüzükten olduğunu gördüğü hâlde gördüğünü belli etmemeye çalıştı. Sonra da bana, 'Kızım o telaşla soramadım, sen Kemal'in nesi oluyorsun?' diye sordu. Ben de 'Aynı fabrikada çalışıyoruz,' dedim ama elbette inanmamıştır."

Ela, Kemal'den tepki alamadığını görünce susuyor, çok sonra yine ara ara konuşmaya çalışıyor ve yine başarısız oluyordu. Ayşe'yi kendisinden daha çok sevmesi onu üzse de sonuçta onu kendisinden önce tanıdığı ve hayatına giren ilk kadın olduğu için sevgisine saygı duyma zorunluluğu hissediyordu. Bir an, "Ya Kemal Ayşe'yi bulup ona dönmek isterse?" diye bir düşünce kapladı içini. Yıllardır sevdiği ve sabırla beklediği adamı tam da kazanmışken, işte tam da tıpkı hayallerindeki gibi yanında duruyorken ya bir gün bu beklediği adam başka bir kadını tercih ederse, o zaman ne yapmalıydı? "Sanırım en doğrusu yine anlayış göstermek olacak!" diye söylendi kendi kendine. 

Kızıl SabahHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin