178

16 0 1
                                    

"Ayın birinde Yusuf okulların tatil olmasını fırsat sayıp simit satmaya çıkmıştı. Ama çok erken döndü eve, şaşırdım hâliyle. Biriyle karşılaştığını, bir fabrikada muhasebeci olduğunu ve kendisine burs bağlayacağını anlattı. Zaten anlatırken aklım sana kayıyordu, sanki seni tarif eder gibiydi. Üstüne ismini de söyleyince ben anlattığı kişinin sen olduğuna inanmak istedim. O gece sana bir mektup yazacaktım ama ağlayıp sızlamaktan tek satır yazacak kuvvet bulamadım kendimde. 'Madem yazamıyorum, o hâlde damlayan gözyaşlarımdan koyup zarfa vereyim,' dedim. 'Nasılsa Kemal'imse eğer Yusuf'un tarif ettiği, o zaman bu zarfı açtığında ben olduğumu anlar,' dedim. Ertesi gün Yusuf senin yanından döndüğünde bir bahane uydurup dışarı çıktım. Bir yerden çarşaf satın alıp hemen giyindim. O kişi sen olsan bile beni o gün görmemeliydin, buna hazır değildim. Saat beşe doğru Yusuf'un bahsettiği fabrikaya gittim bir taksiyle. Az bekledikten sonra zaten sen çıktın. Seni görünce ne yapacağımı bilemedim. Yıllar sonra karşımda seni görmek beni kendimden geçirmişti. Taksiyle yine seni takip ettim. Bir arabaya binip yola çıktın. Sonra birden bir yerde yolun ortasında aniden durdun. Ne olduğunu anlamam uzun sürmemişti. Arabandan klakson sesi gelmeye başladı, herkes çevrene toplandı. Ben de o an taksiden inip yanına geldim. Bayılmıştın sanırım. O an ilk defa sana dokunabilmiştim. Seni o hâlde görünce kendimi kaybettim. "Açılın ben eşiyim!" deyip kalabalığı yardım ve yanına ulaştım. Elinden sımsıkı tutup öylece kaldım. Bir süre sonra ambulans gelip seni aldı ben de taksiyle ambulansın arkasından geldim. Hastanenin bahçesinde birkaç saat seni bekledim. En sonunda çıktın. İyi görünüyordun. Bu kez eve gittin. Sen eve girer girmez de yanımda getirdiğim zarfı kapının paspasına koyup hızlıca oradan ayrıldım. Tekrar taksiye binip eve döndüm."

Kemal, Ayşe'yi dinlerken olanlar tek tek hatırına geliyor, kafasında parçalar birleşiyordu. Gerçekten de o gün hastanedeki hemşire eşinin geleceğinden bahsetmişti. Ve o zarf; Mrs Chinese'in elindeki zarf, demek onu da Ayşe oraya koymuştu. Mrs Chinese'in bahsettiği çarşaflı bayan da Ayşe'ydi. Her şey, "Buradayım!" derken o nasıl da görmemişti. Bu arada Ayşe devam ediyordu sözlerine:

"Sonra bir gün! Bir gün seni bir bayanla evinden çıkarken gördüm."

Anlatırken gözyaşlarına hâkim olamıyordu:

"Elinden tutuyordun. Başımdan aşağı kaynar sular dökülür gibi oldu. Demek benden sonra bir başkasıyla mutlu olmuştun. Şimdi ben seni nasıl affedeyim söylesene!"

Kemal özür diler gibi Ayşe'nin ellerinden tutuyor, gözyaşlarını siliyordu. Ayşe ekliyordu:

"Yusuf karnesini alır almaz sana koşmuştu. Benden bile önce sana göstermek istedi. Seni iyiden iyice seviyordu. Ama seni o gün görememiş. Aslında artık yanına gitmesini de istemiyordum ama her ne kadar onun kendi oğlun olduğunu bilmesen de seni ondan mahrum bırakamazdım."

Kemal artık anlıyordu; Ayşe'nin neden kapıda soğuk davrandığını ve neden kendisini onun gibi heyecanla sarmadığını şimdi daha iyi anlıyordu. Demek Ela'dan haberi vardı. Anlaşılan Kemal'in işi zordu. Şimdi nasıl izah edebilecekti Ela'yla arasında olan ilişkiyi? Kafası öyle karışmıştı ki o an aslında bu buluşmaya gerçekten hazır olmadığını bir kez daha fark etti. Aslında konuşacak çok şey vardı, ama buna zamanları yoktu ne yazık ki! Daha da vahimi, on bir yıllık hasrette her şeyin özetini bile konuşamadan Yusuf çıkıp gelecekti. Ardından zaman yine duracak, bir türlü geçmek bilmeyecekti. Kemal tekrar Ayşe'yi görebilmek için bahaneler yaratacak, her fırsatta kapısını çalacak, yine Yusuf'u bir bahaneyle dışarıya gönderecekler ve belki de günün birinde artık Yusuf durumdan şüphelenecek ve ona her şeyi açıklamak zorunda kalacaklardı.

Bir ara Kemal'in aklına bir şey takılmış olsa gerek, sordu:

"Peki, evden çıkartılan ceset kimdi?"

Ayşe derin bir iç çekerek cevap verdi:

"O zaten apayrı bir konu... O gece ben geç vakte kadar gelmeni bekledim. Hâliyle de geç uyudum. Yani beni asıl uyandıran yangın veya dumanı değildi. Bizi infaz etmeleri için abimi göndermişler. O da ne yapsın, bunu yapsa bir ölüm yapmasa bir ölüm... Evi benzine bulamış, ardından evi içeriden ateşe vermiş. Gelip beni uyandırdı hemen. "Kaç kurtar kendini bacım, bu lanet düzene daha fazla kurban vermeyelim!" dedi. Ben ne tarafa gittiysem önüme alevler çıkıp engel oldu. Ondan sonra abime seslendim ama cevap alamadım. Daha sonra da senin sesini duydum. Sonra da dumanın etkisine kapılıp yere düştüm. Bir ara sesin çok yakınımdan geliyordu, hatırlıyorum. Sonra orada bayılmışım. Uyandığımda kendimi plastik cerrahi yoğun bakımda buldum. Ama yanımda sen yoktun! Sen hariç herkes vardı ama sen yoktun!"

Kemal de her şeyi teker teker izah etti. Yusuf gelene dek her şeyi uzun uzadıya konuşmaya çalıştılar. Asıl mesele bundan sonra ne olacağıydı. Ayşe'yle tekrar birlikte olacaklarsa bile, bunu Yusuf'a nasıl izah edeceklerdi? Henüz hasret gideremeden Yusuf zile bastı. 

Kızıl SabahHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin