Sabah serinliğini taşıyan hava Time Square manzaralı ikinci caddedeki küçük şirin daireden içeriye girdiğinde , bu kadar yüksek katlı bir dairede oturduğu için şükretmişti.Oturup kaldığı tekli küçük koltuktan geceden beri içtiği içkiler yüzünden sızıp kalmıştı.İçeriye dolan serin hava onu ürpertip uyandırdığında saat sabahın sekizine geliyordu ve saat ondaki Boston uçağına yetişmesi için çok az süresi kalmıştı Yerdeki boş şişelerden bir kaçını devirip ,hızlıca banyoya yönelmişti.Kendine gelmesi için soğuk bir duş alması ve ardından hızlıca giyinmesi gerekiyordu.Soğuk duş onu biraz olsun kendine getirmişti.Ayna önünde bir kaç dakika durmuş ,eskiden gururla seyrettiği şimdiyse bakımsızlık ve ilgisizlikten dolayı sertleşmiş ve zamana yenik düşüp kırlaşmış saçlarını arkadan at kuyruğu yapıp sade bir makyaj yapmakla yetinmişti.
Altına krem rengine çalan gabardin bir pantolon ve spor bir ayakkabı,üstüne de beyaz uzun kollu bir gömlek giyerek olabildiğince sade bir kıyafet tercihinde bulunmuştu.Bu görüntüsüyle asyaya giden meraklı,maceracı ruhlu turistlerden bir farkı kalmamıştı.Dün gece Hindistan yolculuğu için hazırlamaya çalıştığı beş valizin yerini orta büyüklükte bir valiz almıştı.Mısırda bulunduğu yıllar boyunca hangi mevsimde gidildiğinde yanına neleri alması gerektiğini iyi biliyordu.Olabildiğince öok spor pantolon, vampirden farksız sinekler için de bol bol uzun kollu gömlek almıştı.Başkaları gibi kısa kollu T shirtler giymeyi pek sevmezdi.Bir saunadan farksız mısır sıcakları yüzünden de olabildiğince uzun kollu dar kesim kıyafetler tercih ediyordu.
Boston uçağına ucu ucuna yetişmişti.Neredeyse hiç değişmeyen sıkışık manhattan trafiğinden kurtulabilmenin tek yolu küçük şirin motorsikletiydi ancak uçağa yetişebilmesi için arada sırada kullandığı şu hintli şoförlerin sürdüğü hızlı taksilerden birini tercih etmek zorunda kalmıştı.Asya göçmenlerinin kısa bir süre önce geldikleri bu şehri avuçlarının içi gibi bilmelerine şaşırıyordu.Sanki canlı birer navigasyon aletiymiş gibi hangi yolların sıkışık hangi ana arterlerin boş olduğunu bu şehirde doğan bir New Yorkludan daha iyi biliyorlardı.
Sonunda kendini Boston uçağına attığında derin bir nefes almıştı.Yanındaki şişman adamın gevezeliğinden nasibini almamak için uzun süredir okumayı yarıda bıraktığı kitabını eline alıp kendine meşgul bir hava izlenimi yarattı.Aklı İbrahim Hüsnüdeydi.Arkadaşının başına kötü bir iş gelebileceği düşüncesi bile kalbini sıkıştırmaya yetiyordu.Dün gece telefonda duyduğu o gürültüler ve ibrahimin fısıltıya dönüşmüş yardım isteği kulaklarından bir an olsun gitmiyordu.Beyninin içi arı kovanı gibiydi ve şimdi buna içtiği içkilerin verdiği ve etkisini yeni yeni gösteren baş ağrısı da eklenmişti.
İbrahime bir şey olmaması için içinden dua etti.Çok dindar bir kadın değildi.Tanrıyla arası bozuk da değildi ancak yaşıtları gibi her pazar kiliseye gidip mum yakan biri de olmamıştı.Tanrıyı saf kalple seven insanlardan olmak istemişti.Şimdiyse neredeyse bir kalpten çok kurumuş bir ağaç kabuğunu andıran bu organı , arkadaşının başına kötü bir şey gelmiş hatta ölmüş olabileceği düşüncesiyle sızlıyordu Neyse ki yanındaki adam çoktan elindeki spor dergisine dalmış onunla uzun sürebilecek basit bir uçak yolculuğu sohbeti açmamıştı.Bunun için yanındaki adama minnet duydu.Konuşmak ,şuan için yapabileceği en son şey bile değildi.Ona yerini gösteren hostese bile zar zor teşekkür edebilmişti.Yanındaki adam dikkatle ona bakmış olsaydı kimberlynin gözlerinin neredeyse tüm uçuş boyunca aynı sayfada takılıp kalmış olduğunu görürdü.Aklı sürekli mısırda İbrahim Hüsnüdeydi.
Beş yıl boyunca ibrahim hüsnü ona bir nevi gönüllü asistanlık yapmıştı.Kahire üniversitesinde antik mısır dönemine ait araştırmalarına bu genç ,çapkın asistan eşlik etmiş , kimi zaman esprileriyle kimi zaman patavatsızlıklarıyla onu güldürüp utandırmıştı.İbrahim Hüsnünün şarklı her erkek gibi batılı kadınlara olan hayranlığını olabildiğince yumuşatmaya çalışmıştı.Zaman zaman aşırıya kaçan kurlar ve erotik espriler onun sert tavrı sayesinden normale dönmüştü.Bulunduğu yerden kurtulma,kabuğunu kırma isteği çoğu zaman şarklı çekici erkekleri batılı yaşlı kadınların kölesi haline getirirdi.Bu çocukların vatandaşlık hakkı kazanmalarını sağlayana kadar, batılı bazı kadınların onları bir tür seks kölesi gibi kullanmaları modern dünyanın iğrenç alışkanlıklarından biri olup çıkmıştı.Kiminin karşılıklı rızayla yaptıkları bu alış verişe Hüsnüyü katmamak için epey bir uğraş vermişti.Bunun sonucunda güvenilir bir dost,sadık bir arkadaş kazanmıştı.
İbrahim, o New Yorka döndüğünde bile onunla iletişimi kesmemişti.Mısırdan New Yorka dönüş tam bir hayal kırıklığı olmuştu.Beş yılını boş bir heves, gerçekliği tartışılan bir söylenti uğruna heba etmişti.Üstelik peşinde olduğu gizemden gazetecilere bahsetme boş boğazlığında bulunarak da kariyerine sekte vurmuş,arkeloji dünyasının çatlak profesörleri arasına hızlı bir dalış yapmıştı.Tabii İbrahim Hüsnünün sayesinde.
Bilim, mısır piramitlerinin yapılış tekniklerini yeni yeni çözdüğü sırada o ve ibrahim Hüsnü Keops ve Kefren Piramitlerinde bulunan duvar resimleri ve kütüphanelerdeki yazıtlarda dış dünyaya ait izler aramış , bilimin henüz açıklayamadığı bazı antik mısır nesneleri ve teknikler konusunda teoriler geliştirmeye çalışmıştı.Beş yılın sonunda sahip olduğu tüm serveti tüketmiş,akademik çevrelerin gülümseyerek bahsettiği bir mısır uzmanı haline gelmişti.İbrahim hüsnü için değişen tek şey asistanlıktan doçentliğe geçmekti.Her daim parasız ama gururlu gezen bu şarklı zampara için iflas etmek gibi bir kavram söz konusu bile olamazdı.
Georgia Üniveristesi ,araştırmaları için gereken kaynağı kesmişti.Mısır hükümeti turizme verdiği önemi eskisi gibi arkeolojik kazılara vermiyordu.Üstelik ülkedeki dinciler neredeyse antik mısır dönemini put perest kafir bir dönem olarak gördüğünden bu eski dönemden bahsetmeyi bile günah saymıştı.Hiç bir yerden araştırması için kaynak gelmeyince önce banka hesapları boşalmış ardından da ona miras kalmış değerli bir kaç emlakı gözden çıkarmıştı.Sonunda paralar bittiğinde bu boş araştırmaya bir son vermesi gerektiğini anlamıştı.Aksi takdirde ona sürekli başka arkelolojik yerlere de bakmaları gerektiğini söyleyip duran İbrahim Hüsnüyü timsahlarla dolu nil nehrine atması gerekecekti.
ibrahimin o ülkesine döndükten sonra bonkörlüğü tutmuş, zaman zaman kargoyla ona sevdiği mısır şekerlemelerinden ve kokulu tütsülerden göndermeye devam etmişti.Şimdiyse dün gece antik bir inanca sahip kadim bir kabileden çalınmış dünya dışı bir nesneden bahsederken susturulmuştu.Ve şimdi ya arkadaşının cenazesine katılacaktı ya da ona zarar verilmişse onu Kahiredeki hastanelerin tekinde yaralı halde bulacaktı.İkinci olasılığı ilkine tercih ederdi.Eğer ibrahim Hüsnü yaralıysa bu iyiye işaretti.O dokuz canlı kedi gibiydi, kolay kolay ölmeyen türünden.
***********************
Kahire Uluslararası Havalimanının üç numaralı çıkıl kapısından çıktığında sıcak hava dalgası önce yüzüne vurup sonra da bir süre onu nefes alamaz hale getirdi.Buraya kaç defa gelirse gelsin bir tür hoş geldin ritüeline dönüşmüş nemli ve cehennem sıcağından farksız hava akımı onu yine her zamanki gibi çarpıp şok etmişti.Kafası o kadar dalgındı ki onu nemli ve sıcak havadan koruyabilecek bez eşarbını yüzüne dolamayı unutmuştu.
Şimdi acilen hava limanı önünde sürekli müşteri bekleyen taksilerden birine binip ibrahim Hüsnünün kaldığı cemaliye mahallesindeki evine gitmesi gerekiyordu.Orada onu bulamadığı takdirde bir sonraki durağı mahalledeki polis karakolu olacaktı.Beyaz bir Nissan Patriot hemen önünde durduğunda bunun hava limanı taksilerinden biri olmadığını biliyordu.Daha çok üst düzey konuklar veya şirket yöneticileri için gönderilen türden bir araçtı.Aracın siyah camlarından dolayı içerisini göremiyordu.Bunun bir yanlışlık olduğunu düşünüp bir kaç adım ileride boş bir tabelanın altında bekledi.Hareket eden beyaz nissan yine önünde durduğunda sinirlenmeye başlamıştı.
Sonunda aracın siyah camları açılıp içerisini görebildiğinde,gördüğü karşısında şaşkınlıktan donup kalmıştı.Beyzbol şapkasının altından fışkıran siyah kıvırcık saçlar,kartal burnunu andıran hafif kıvrık bir burun ve burnuna doğru eğdiği siyah güneş gözlüğünün altından ona bakan parlak siyah gözler.Bu yüzü nerede görse tanırdı ve şimdi çığlık atmamak için dilini ısırıyordu.Nissanın arka otomatik kapısı açıldığında o hala şoför mahalindeki adama bakıyordu " Atlasana kimberley,zamanın sonuna kadar orada duracak değilsin değil mi?"
Kimberley aracın gövdesinden destek alarak kendini güç bela arka kapıdan içeriği attığında, İbrahiö Hüsnü araçtan inip valizini tek el hareketiyle bagaja atıp aracı çalıştırdı.İbrahim Hüsnü başını arkaya çevirmiş ona gülümsüyordu ve bu hınzır gülümseme yüzünden onu boğmakla onun boynuna sarılmak arasında gidip geliyordu.Bu duygu kargaşası içinde güç bela konuşabildi?
" Sen dün gece saldırıya uğramadın mı?"
Kimberlynin gözlerinde hala şaşkınlık ve korku vardı.Sanki bir hayaletle karşılaşmış gibiydi.
" Sana kocaman bir özür borçluyum.Hayır seni buraya getirebilmek için tüm rol yapma kabiliyetimi kullanmak zorunda kaldım.Beni şuan öldürmek istediğini biliyorum ama inan başka çarem yoktu."
Kimberly hala değişmeyen sert yüz ifadesiyle ona bakıyordu.Arkadaşının sağ ve sağlam oluşundan dolayı mutluydu ancak onu Mısıra getirmek için oyun oynayıp Hindistan planlarını mahvettiği için de kızgındı.
" Bunu neden yaptın İbrahim,kalp krizinden gidebilirdim.Bütün gece uyumadım ve neredeyse küçük bir barı hayli hayli geçindirecek miktarda içki tükettim.Senin yüzünden ölebilirdim."
İbrahim Hüsnü yaptığı şeyin tehlikelerini çok düşünememişti.Kimberley ona bunları hatırlattığında kadına içinden hak verdi.
" Bunu yapmasaydım şuan Hindistanda bir taksinin içinde yoldaki ineklerin sana yol vermesini bekliyor olacaktın.Dediğim gibi seni buraya getirmenin tek yolu buydu.Başka türlü buraya gelmeye ikna edemezdim.Özür dilerim cidden.Benim yüzümden kalp krizinden ölseydin veya alkol komasına girseydin kendimi asla affetmezdim."
Kimberly önüne dönmüş olan adamın ensesine sert bir tokat attı " Hadi oradan,uçak parasını bile bulamayacağın için cenazemi internet üzerinden izlemekle yetinirdin.Hem de pizza yiyip şu mısır kök biralarından içerek.Bu arada uçak bileti demişken bu aracı nereden buldun."
Kimberly son model Nissan Patriotun yeni yeni farkına varmıştı.Aracın klimasından gelen soğuk hava onu iyice kendine getirmişti.Şimdi İbrahim Hüsnü arabanın dikiz aynasından onun şüphe dolu bakışlarla yüklü gözlerini görüyordu.
" Hemen azarlamaya geçme.Aracı kiraladım.Baya tuzluya mal oldu ama araştırmalarımız için böyle bir donanımlı arazi aracına ihtiyacımız vardı. Kimberley araştırmalarımız sözcüğünden irkilmişti.
" Araştırmalarımız mı? Buraya bir göreve katılmak için gelmedim.Sadece senin gibi serserinin başına kötü bir şey gelmesinden korkup başına ne geldiğini öğrenmek için geldim ve iyi olduğunu da görmüş oldum.Bu gece ilk uçakla da Birleşik Devletlere geri döneceğim.Senin yüzünden Hindistan gezimden oldum."
" Yapma Kimberly.Sensiz bu araştırmanın sonunu hayatta getiremem.Üstelik geçen seferki gibi hayal kırıklığına uğramayacaksın.Artık elimizde ip uçları var ve peşinde olduğumuz şey bir söylentiden ibaret değil,bir gerçek. Kimberly, ibrahimin söylediklerine inanmadığını göstermek için eliyle havaya bir fiske vurdu.Ortadoğululara özgü bu davranış biçimlerini öğrenmiş, zaman zamanda fırsat buldukça pratiğe döküyordu.
" İnanmadığını biliyorum ama gözlerinle gördüğünde ikna olacağına eminim.Artık piramitlerde kertenkeleler gibi dolanmamıza gerek kalmayacak.Elimizde daha sağlam belgeler ve işaretler olacak.""
" Bu arabayı hangi parayla kiraladın.Sen Birleşik Devletlere gönderdiğin kargoları bile karşıdan ödemeli yolluyorsun.Şimdiyse son model pahalı bir araç kiralamışsın.Yoksa danışmanlık yaptığın mezar hırsızları sana iyi ödemede mi bulunuyor."
Kimberly tarihi eserleri talan edip buldukları yerleri tahrip edip zarar veren hırsızlardan nefret ediyordu.İbrahimin bunlara danışmanlık yaptığı fikri bile midesine atılmış bir yumruktan farksız olmuştu.Arkadaşının hem kanun dışı hem de tehlikeli işlere bulaşmış olması onu endişelendiriyordu.
" Artık bir sponsorumuz var,onun hesabıma yolladığı parayla kiraladım.Oldukça hevesli ve cömert biri."
" Sponsor mu?"
Kimberlynin sert yüz hatları yerini şaşkın bir ifadeye bırakmıştı.Ağzı açık bir şekilde İbrahim Hüsnüye bakıyordu.Adamın sıcaktan ve kuruluktan kırışmış ensesi ağzı ve burnu olan bir yüze dönüşmüş gibiydi.
" Evet sponsor yani destekçi.Antik Mısır medeniyeti aşığı bir adam .Bana peşinde olduğu araştırmalar için iyi bir para teklif etti .Tabii asıl cazip gelen şey para değildi."
Kimberly bir şey söylemeden onu dinliyordu.Yüz ifadesi yavaş yavaş eski haline dönerken.İbrahimin onu ondan habersiz bir işe bulaştırmış olabileceği düşüncesi onu öfkelendirmeye başlamıştı.
" Beni bu işinin dışında tut İbrahim.Ben bu oyunda yokum.O defteri kapatalı bir yıl oldu ve geçen beş yılı da hatırlamak istemiyorum.Dediğim gibi gece ilk uçuşla dönüyorum."
" Sen olmazsan adam desteğini geri çekecek.Bana senin de bu araştırmada olman şartıyla destek oldu.Bu yüzden seni buraya getirmek için de tüm rol yeteneğimi kullanıp oyun oynadım."
" Beni oyuna getirdin ve şimdi benden teşekkür mü bekliyorsun.Ben o saçma hayalin peşini bıraktım.İndiana Johnsculuk oyununuzda size başarılar."
İbrahim aracı kentin zengin mahallelerinden birine giden yola çevirdiğinde Kimberley nereye gittiklerini tahmin edebiliyordu.Zamalek mahallesi.Tüm Kahirenin zengin kodamanlarının yaşadığı Nil nehrinin hemen dibinde kurulmuş villarla dolu mahalle.
" Anlaşılan şu bonkör sponsorun hesabına oldukça yüklü bir para yatırmış.Şimdi de Kahirenin en elit mahallesinde ev kiraladın öyle mi?"
Kimberlynin imalı ses tonu İbrahim Hüsnünün canını sıkmışa benzemiyordu.Bir şekilde kadını ikna edeceğine inancını koruyordu.
" Tehlikeli sularda yüzüyorsun İbrahim.Hem de çok tehlikeli.Bu ülkeyi benden daha iyi biliyorsun.Ve kimse tehlikesiz bir iş için banka hesabı sürekli eksi bakiyede olan biri için yüklü ödemeler yapmaz.Bence adama parasını geri ver ve üniversitede yükselmeye çalış."
" Geri veremem çünkü neredeyse paranın yarısını harcadım bile.Banka hesabımdaki parayı görünce biraz hesapsızca davrandım ve aç gözlülük yaptım."
İbrahimin sıradan bir şeyden bahseder gibi sakin bir ruh haliyle söyledikleri Kimberlyi dehşete düşürmeye yetmişti.Ağzı açık bir halde adamı dinliyordu.
" Sen delirdin mi! Bu adamın mafya babası veya arekolojik hazineler peşinde koşan bir koleksiyoncu olmadığını nereden biliyorsun.Bu işe beni bulaştıracağını düşünüyorsan yanılıyorsun. Beyaz Nissan Patriot bir kaç yüz metre ilerde tüm zenginliğini ve ihtişamını uzaktan belli eden mahalleye yaklaştığında Kimberly , bahçeleri palmiye ve süsen ağaçlarıyla dolu villlara baktı.Kimi zaman Nil nehrinden sürünerek bu bahçelere girmeye çalışan davetsiz misafirler, timsahlara karşı her evin bir timsah bekçisi bulunurdu.Kimi zaman da şaşkın ve acemi timsah bekçilerinin bu misafirlere yem olduğu da görülürdü.
Araç, süslü bahçeleri olan villaları ve havuzlu zengin apartman sitelerini hızla geçerken beş dakikadan fazla sürmeyen bir yolculuk sonunda nehrin bir kaç yüz metre gerisinde iki katlı beyaz boyalı şık bir villanın bahçesinden içeri girdi.Kapıdaki güvenlikçinin saygıyla eğilip kapıyı kapatmasından sonra villa eski sessizliğine geri dönmüştü.
Kimberly araçtan indiğinde yoğun bir çiçek kokusu burnuna doldu.Renkli bir şark halısına benzeyen bahçenin düzenli olarak bakımının yapıldığı belli oluyordu.Zamalek mahallesindeki her villada olduğu gibi bu villaya da orta büyüklükte bir yüzme havuzu konulmuştu.Mahalle sakinlerinin yüzmekten çok süs olsun diye koydukları bu havuzlarda kimsenin yüzmediğini de biliyordu.Ev halkının genelde barbekü yapıp havuza sadece ayaklarını soktuğunu davet edildiği partilerde gözlemlemişti.
En yakınındaki bir çiçek tarhından bir tane cezayir menekşesi koparıp burnuna tuttu.Çiçeğin tatlı kokusu Kahirede burnuna gelen en güzel koku olmuştu.Villayı çeviren uçları sivri demir korkuluklar ve bahçeyi aydınlatmak için konulmuş dekoratif aydınlatmalar buranın güvenliği konusunda şüphede bırakmıyordu.
Gözüne bahçedeki hamak takıldığında oraya doğru yöneldi.Eskisi gibi hasır liflerden örülmüş hamaklar pek bulunmuyordu.Şimdi daha çok kumaş ve elyaf karışımı bezlerden üretilmiş hamaklar bahçeleri süslüyordu.İki uçak değiştirmek ve ardından çok uzun olmasa da yaptığı araba yolculuğu tüm vücudunu tahtaya çevirmişti.İster istemez kendisini yumuşak bez hamağa bıraktı.Şimdi sırtı rahatlık görmenin etkisiyle gevşemişti " Burayı seveceğini biliyordum." İbrahim Hüsnünün kurnaz gülümsemesini görmezden geldi.Akşam olmaktaydı.Kahirede hava bu zamanlarda erken kararıyordu.
" Burada kalma gibi bir niyetim yok.İçinde sana katılacağıma dair bir umut varsa bile o umudu büyümeden söndür çünkü geri dönmekde kararlıyım.Bir dahakine gerçekten boğazlanıyor bile olsan inanmayacağıma da emin olabilirsin.Böyle ciddi numaralar yapmayı bırakmanı tavsiye ederim."
İbrahim Hüsnü arabadan pek de ağır olmayan valizi tek bir el hareketiyle çıkarıp yere bıraktı.Valizin hafifliğinden kadının burada bir kaç gün kalmayı planladığını anladı.Yeni kıyafetlere ve daha dayanıklı ayakkabılara ihtiyacı olacaktı.
" Sen dinlenmene bak.Valizi odana çıkarıp geri dönerim.Sonrada Nilin kenarındaki şu sevdiğin balık lokantalarından birine gidip balık yeriz."
Kimberly mısırda bulunduğu süre içinde en çok Nil nehrinin kenarındaki bahçeli çay nargile salonlarını ve balık lokantalarını sevmişti.Kimi et lokantalarının yanı sıra yan yana sıralanmış ortadoğunun otantik özelliklerini barındıran balık lokantalarıydı bunlar.
Batılı turistlerin rağbet ettiği bu nehir kenarındaki restorantlardan bir yandan yemeğinizi yerken bir yandan da nehirdeki turist teknelerini seyredip yemek artıklarıyla aç timsahları besleyebiliyordunuz.Kimberley zaman zaman bu nehir turlarına da katılmış,turistlerin korku ve heyecan dolu çığlıklarına sebep olan ve genelde nehir teknelerinin peşi sıra yüzmeyi seven timsahları seyretmişti.
Bu gemi turları tarihinde kazalar da eksik olmamıştı.Alabora olan bir kaç teknedeki yerli ve batılı turistlerin bir kısmı diğer tekneler yardıma gelene kadar timsahların saldırısına uğrayıp yem bile olmuştu.Bu yüzden nehirdeki tur tekneleri daha büyük ve güvenli teknelerden seçilmeye başlanmıştı.
İbrahim Hüsnü yanına geldiğinde neredeyse yorgunluktan sızmıştı.İbrahim Hüsnünün pençeden farksız sivri parmakları kemiğine dokunduğunda aniden gözlerini açtı.İlk bir kaç dakika bulunduğu yeri kestirmekte zorlandı.Manhattandaki dairesinde miydi yoksa başka bir yerdebmiydi anlayamadı.Gözlerindeki buğu kaybolduğunda havanın kararıp yerini bahçedeki sodyum lambaların aydınlığına bıraktığını gördü.Üstelik İbrahim Hüsnünün tanıdık yüzü ona sokulmuş bekliyordu.
" O pis dudaklarını yanlışlıkla da olsa öpeceğimi sanıyorsan avucunu yalarsın.En sersem halimle bile ağzındaki o garip koku beni ayıltmaya yeter."
" Kalbimi kırıyorsun sadece mentollü şekerlerden birkaç tanesini yutmuştum."
Kimberly küçük bir kız gibi kendini hamaktan yere atıp dik bir şekilde doğruldu.Bahçedeki bitkilerden gelen rahiya ve ortamdaki aydınlık içini biraz olsun neşelendirmişti.
"Üstünü değiştirecek misin yoksa gideceğimiz yere böyle mi gitmek istersin?"
İbrahim Hüsnünün bakışları baştan ayağa kendini süzerken küçük bir kız gibi utandı ardından kendisinden bir baş daha uzun olan zayıf esmer adama dirsek attı.
" Bana böyle bakmayı kes.Karnımı doyurmak için şık giyinmem gerekmiyor."
İbrahim Hüsnü sen bilirsin dercesine omzunu oynattı.Kadının mısırlı kadınlar gibi süsüne düşkün olmamasına artık alışkındı.Kahiredeki her kadının dışarıdaki akşam yemeğine baloya giden sindirellalar gibi giyinip gittiğini hatırladıkça gülümsemeden edemedi.
" Öyleyse arabaya binme vakti,karnım zil çalıyor."
" Bir şartla binerim,bana başka ne yalanlar söylediğini yemekte söyleyeceksin.Dün gece anlattığın hikayenin gerçekliğinden bile şüpheliyim."
İbrahim Hüsnü cevap vermeden şoför mahaline oturdu.Kimberly de arka koltuğa geçip kapıyı kapattığında gitmeye hazırdılar.Kapıdaki bekçi otomatik bahçe kapısını açtığında beyaz Nissan Patriot da yavaşça gecenin içine aktı.
***********************************
Mısırı güney ve kuzey mısır olarak ikiye ayıran Nil nehri aslında mısır için tam bir hayat kaynağıdır.Sadece tekne turları değil Mısırda karnını balıkçılıkla doyuran binlerce ailenin de geçim kaynağıdır.Nil deltasının verimli topraklarında tarım yapılırken timsahlarla iç içe yaşayan ve çoğu kez aralarında gizli bir barış uygulayan halk timsah şeklinde belirlediği tanrı sobeki de en güçlü tanrılardan biri olarak görmüşlerdi Şimdi adını bu tanrıdan alan sobek mahallesinde Nil nehri boyunca uzayıp giden yüzlerce restorantda eski antik mısırın izlerini görmek mümkündü.Doldurulmuş timsah yavrularının duvarları süs olarak süslediği bu restorantlarda meraklıları için özel timsah etinden sunumlar yapılırdı.Müslüman bir ülke olması sebebiyle timsah eti haram sayıldığı için daha çok buraya iş yapmaya gelen çinli ve batılı iş adamlarının yediği timsah etinden yapılmış kebap ve yahniler oldukça pahalıydı.
Nil nehrinde pek çok da tekne restorant bulunurdu.Nil nehrinde yakalanmış taze nehir levreğinden yapılma yemekler çeşitli bitki ve baharatlardan hazırlanmış soslarla müşterilere sunuluyordu.
Kimberly ve ibrahim hüsnü sobekte nehir kenarındaki pahalı restorantlardan birinin bahçe masasına oturduğunda hava tamamen kararmıştı.Oldukça egzotik şekilde döşenmiş olan lokanta bahçesinin kenar köşelerine kil testiler ve yerel hasır liflerden örülerek hazırlanıp içine küçük aydınlatmalar asılmış bahçe aydınlatmaları konulmuştu.On masanın oluşturduğu bahçede masalar neredeyse dip dibe geçmişti. Garsonlar birer akrabot gibi bu masaların arasından geçip ellerindeki onlarca tabaktaki mezeleri masalara bırakıyordu.
Turistlerin çoğu kez hayranlıkla baktığı gösteriye dönen bu servis şekli bir tür görsel şovdu.Çoğu zaman garsonların ispirto ateşi içinde pişen balık dolu tabakları havaya atıp tutarak masaya yerleştirmelerini alkışlıyor kimi zamanda cömert bir bahşişle ödüllendiriyorlardı.
Nil nehrinin her metrekaresi çok değerli ve pahalı olduğu için bu restorant sahipleri her santimetre kareyi değerlendirmek için neredeyse bahçeleri iç içe geçen masalarla donatıyorlardı.Bunun tek iyi tarafı yan masadakilerle kısa sürede bir sohbet ortamının doğması ve bazı geceler yalnız geldiğiniz bu yerlerden çiftler halinde çıkabilmenizdi.
Henüz müşterilerin yeni yeni geldiği saatlerde nehre bakan masalardan birine yerleşmişlerdi.Masanın üstündeki küçük seramik vazoda Nil nehrine özgü bitkilerden küçük bir demet ortama tatlı bir koku yayıyordu.Büyük olasılıkla onları yaşlı bir batılı kadını tavlamayı başarmış genç bir mısırlı çift olarak gören garsonlar çok sık gördükleri bu manzaradan hiç de etkilenmemiş gibi yüzlerine kondurdukları sahte bir gülümseme maskesiyle önlerine menüleri koyup siparişleri almak için beklemeye geçmişlerdi.
Kimberly ateşte pişmiş levrek ve karides salatası siparişi verirken yanında kırmızı şarap istemişti.İbrahim tercihini kılıç balığından yana kullanmış ve ortaya büyük bir balık ürünleri salatası istemişti.Garson gittiğinde Kimberly gözünü Nilin parlayan sularına çevirmişti.
Yakamoz çıkmıştı.Ayın suya vuran şavkı ve nehirdeki teknelerin renkli ışıklarının verdiği renk halkaları nehre güzel bir siluet katmıştı .Nehirden gelen ancak hiç de pis kokmayan yosun kokusu ve ardından suya dalıp çıkan bir kaç timsahın görüntüsü onu mutlu etmeye yetmişti.Mısırı mısırdayken özleyenlerden olmadıysa da bir parçasının Mısırlı olduğunu biliyordu.
" Çocukluğumda bu lokantada çalıştığımı söylesem inanır mıydın?" Sessizliği ibrahimin sözleri bozmuştu.
" Bu yalanından sonra hiç bir şeyine inandığımı söyleyemeyeceğim."
Kimberly hala suya dalıp çıkan timsahları izliyordu.
" Bu dediğim gerçek.Henüz küçük bir çocukken ,kahirede fakir bir ailede doğan her şansız çocuk gibi ben de çalışma hayatına küçük bir çocukken başlamıştım."
" Tüm hikayeni biliyorum İbrahim.Sarhoşken sünnetini bile anlatmıştın."
" Bu o hikayelerden biri değil.Küçükken buranın sahibi başkasıydı.Burada yerleri süpürür,ardından garsonların getirdiği kirli çatal ve bıçakları temizlerdim.Hep büyüyünce böyle bir yerde yemek yemenin hayalini kurardım.Tıpkı senin gibi özgürce, azar yemeden Nile bakarken yemeğimi yemeyi. Kadının ilgisini çekmediğini görünce biraz bozuldu ancak yine de anlatmaktan vazgeçmedi.
" Müşteriler gittikten sonra masada kalan tabakları boşaltmak bahanesiyle bir yandan tabaktaki balık ve salata artıklarını garsonlar görmeyecek şekilde yerken bir yandan kirlileri sepete atardım.Gerçek olan şu ki o zaman yediğim balıkların lezzetini şimdikilere değişmem.Büyüyüp burada yemek yediğim zaman mutlu olacağımı düşünmüştüm.Yanılmışım.Gerçek mutluluk çocukken umutlara ve düşlere sahip olmakmış."
" Büyüyünce hayatın gerçekleri ondan zevk almamızı engelliyor.Çocukken hayat seni kayda değer bulmadığı için düşlerini ve hayallerini ellerinden almaya kalkmıyor.Büyüdükçe hayatın gözüne batıyorsun."
Siparişleri geldiğinde Kimberly dikkatini önündeki yemeğe verdi.Garsonun getirdiği sıcak beyaz ekmeklerden birini ağzına attığı sırada havada tok bir ses duyuldu.
" İyi akşamlar rahatsız etmiyorum ya."
Kimberly kırklı yaşların ortasındaki şık giyimli güleç yüzlü adama, tanıyıp tanımadığını anlamak için dikkatli gözlerle baktı.Yuvarlak yüzlü ,koyu kahverengi gözlü adam başındaki şapkayı çıkardığında yana doğru özenle taranmış düz parlak saçları da ortaya çıkmıştı.Uzun boylu olmasına rağmen rahatsız edici kilosu yoktu.İnce camlı kemik gözlüğünü eliyle düzeltip boş sandalyelerden birine kuruldu.
Adamın teklifsizce masalarına oturmasına içerlese de ibrahim Hüsnünün bakışlarından adamı tanıdığı belli oluyordu.Kimberly soran bakışlarla gözlerini İbrahim Hüsnüye diktiğinde İbrahim de açıklama yapma gereği duydu.
"Bay Herman Obermayer, araştırmamızın tek ve büyük destekçisi."
Kimberly şaşkınlıkla hala gülümsemekte olan adama baktı sonra da ateş saçan gözlerini İbrahim Hüsnüye dikmişti
"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAYIP PİRAMİT
एड्वेंचरYüzlerce yıldır saklanan ,korunan kadim bir sır. Yaşama sevincini kaybetmiş, onu hayata bağlayacak bir neden arayan arkeoloji pofesörü Kimberly Johnson. Kadim sırrın ve sahip olduğu aile isminin peşine düşen milyarder Herman Obermayer. Zeki,kurnaz...