Amar Abubakarla konuşmak ona iyi gelmişti.Villaya girdiğinde sadece giriş holünün ve üst katın ışıkları yanıyordu.Herman Obermayerin çalışma odasının ışıkları kapalıydı ancak kapının altından sızan loş ışıktan adamın yatmak yerine diz üstü bilgisayarından mail beklediğini anladı.İbrahim Hüsnü ve diğerleri çoktan odalarına çekilip yatmış olmalıydı.Fatma ve halasının sesi üst kattaki mutfaktan duyuluyordu ve aralarında tartışmayı andıran bir konuşma yaşanıyordu.Kısık konuşmalarına rağmen arapça kelimelerden bazılarını duyabilmişti.Sıradan bir konuşmanın tek düze seslerinden başka bir şey değildi.Odasına geçip saatine baktığında vaktin gece yarısını geçtiğini gördü.Sabahın olmasına daha vakit vardı ve bugün de güneşle birlikte sabahı selamlamak istiyordu.
Artık sevmeye başladığı küçük odasındaki geniş ahşap yatağa kendini attı.Sırtının arkasına yumuşak bir yastık koyduktan sonra da çantasında taşıdığı günlüğü çıkardı.Birkaç gündür okumayı bıraktığı deri kaplı günlüğü eline aldığında sanki ilk kez okuyacakmış gibi bir duyguya kapıldı.Büyük büyük baba Herman Obermayerin günlüğünü meraklı bir okuyucu olarak değil, sırlar barındırdığını düşünerek daha dikkatli okumaya karar vermişti.Deri kaplı kitap okunmayı beklerken o başını geriye yaslayıp biraz rahatlamaya çalıştı.Günlük birazcık daha bekleyebilirdi.İçinde büyük bir yalnızlık hissi belirmişti ve önce bu hissin ağırlığından kurtulmak istiyordu.
Amar Abubakarın ona kur yapması ve onu çekici bir kadınmış gibi süzmesi onu mutlu etmemişti.Aksine artık sadece olgun kadın meraklısı genç erkeklerin dikkatini çektiği için kendini daha da yalnız ve yaşlanmış hissetmişti.Oysa ne Herman Obermayer ne de Profesör Harawi ona Amar Abubakarın baktığı gibi bakmamış,onu beğendiklerine dair tek bir tepki göstermemişlerdi.Onlardan onu beğenmelerini beklemiyordu sadece yaşıtlarının bile artık görmezden geleceği bir hale geldiği için acı çekiyordu.
Bir aile kurmak için çok mu geç kalmıştı? Hayatı başkalarının çocuklarını severek , ailesi olarak gördüğü dostlarının sevgisiyle yetinerek geçmişti.Arkadaşlarının kalbinde bir sığıntı olmaktan öteye gidemediğini şimdi daha iyi anlıyordu.Onların sevgisi ne kadar içten olursa olsun yalnız yaşlı bir kadına duyulan acıma hissi barındırıyordu.Şimdi geçip gitmiş yıllarına ve bir başkasıyla yeni bir hayat kurmadığına pişman olmuştu.Hayatını tek bir adamı sevmeye adamanın mükafatı yalnızlık olmuştu. " Kimi seversen sev kalbinde yalnız ben olacağım." Önceleri fazla abartılı ve fazla kendine güvenilerek söylendiğini düşündüğü bu sözün haklılığını daha iyi anlamıştı.Sevdiği adam bu sözü söylerken geleceği görmüş gibiydi.İşin garip tarafı onu belki de iç sevmemiş bu adama saplantılı bir aşk besleyerek kendini yalnızlığa mahkum ettiği için pişmanlık duymuyordu.Bakışları önündeki deftere saplanıp kalmışken geçmişi bir hayal perdesi gibi önünden geçiyordu.Bir başkasının hayal edemeyeceği bir hayat yaşamış ama sıradan bir insanın sahip olduğu mutluluğa erişememişti.
Kendisin avutmak için babasının söylediği sözü hatırladı. " İnsanlar büyük denizlerde değil, durgun ve sığ sularda boğulur. Küçük göllerin seni kaldıracak kuvveti yoktur." Belki de babası haklıydı.Hayatı boyunca onu kaldırabilecek birini bulamamış, küçük bedenini bir yere sığdıramamıştı.Bu dünyaya fazladan bir nefes,unutulmaya yüz tutmuş bir ses olarak mı gelmişti?
Etrafında onca zaman ona kur yapıp sevgi gösterilerinde bulunanlar onu sadece Kimberly Johnson olarak mı sevmişlerdi yoksa güçlü,akıllı bir kadına duyulan kıskanç bir hayranlığın tezahürümüydü. " İnsanlar seni sevdiklerini söylediğinde bundan şüphe duy,senden nefret ettiklerini söylediklerinde buna inan.Çünkü nefretin bir gün sevgiye dönüşme ihtimali vardır ancak olmayan bir sevginin bir ieye dönüşme ihtimali yoktur.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAYIP PİRAMİT
AdventureYüzlerce yıldır saklanan ,korunan kadim bir sır. Yaşama sevincini kaybetmiş, onu hayata bağlayacak bir neden arayan arkeoloji pofesörü Kimberly Johnson. Kadim sırrın ve sahip olduğu aile isminin peşine düşen milyarder Herman Obermayer. Zeki,kurnaz...