KAYIP PİRAMİT / MISIR / BÖLÜM 46

805 33 47
                                    

Jean gözlerini Kahiredeki bir hastane odasında açmıştı. 1970' lerdeki hastane odalarını  andıran oldukça sade ve eski mobilyalarla döşenmiş bir odaydı. İngiliz işi  kalın perdeler eski ama temiz görünüyordu. Ceviz ağacından yapılma eski ve ağır bir sehpanın üstüne içi çiçek dolu küçük bir vazo konulmuştu.Vazodaki çiçekler çoktan solmuş ve kurumuştu.Odadaki en belirgin eşya duvara asılı büyük bir resim çerçevesiydi.İngiltereki Buckingham sarayının kötü bir kopyasıydı. Bu eski ama düzgün odanın hastanenin en temiz ve genellikle imtiyazlı hastalarla turistlerin getirildiği odalardan biri olduğunu tahmin edebiliyordu. Hastanedeki pek çok oda yarım düzine hasta ve onların refakatçileriyle dolu olurdu. Bu tip odalardaki çarşaflar çok sık değiştirilmediği gibi odada gezinen haşereler konusunda da önemli bir atım atılmıyordu. Doktorların çoğu halinden bıkmış ve çoğu hastaya üstün körü bakan tiplerdi. İlaçların ithal ve pahalı olması ve az bulunması yüzünden doktorlar çok ölümcül vakalar dışındaki vakalara pek ilaç yazmadığı gibi yatış da yaptırmıyordu. Ülkede kocakarı tıbbı denen geleneksel tıbbın yaygın olmasının sebeplerinden biri de  buydu.Eğer kahirede paranız ve mevkiniz yoksa hastaneler sizin için parasız tiplerin gezdiği alışveriş merkezlerinden farksızdı.

Jean uyanıp doğrulmaya kalktığında göğüs bölgesindeki ağrı kendisini hatırlatmakta gecikmemişti.Neyse ki eskiye göre daha hafif ve katlanılabilir düzeydeydi.Göğüs bölgesi çapraz  bir şekilde bandajlanmıştı. Kolundaki karaterler çoktan çıkarılmış ,çıkarıldıkları yerdeki kan pıhtılaşmıştı. Artık serum yerine sıvı gıdalarla beslenme aşamasına geçilmişti.Jean bu süreç içerisinde kimseyi görmemişti.Gözünü açtığı günün üçüncü gününde içeriye önce Süheyla  ardından hiç beklenmedik şekilde artık dostu olarak gördüğü Milano polis şefi Lucarelli girmişti. Jean ilk kez birini gördüğüne bu kadar çok sevinmişti. Hiç tanımadığı bu ülkede tanıdık birini görmek içini sevinçle doldurmuştu.

" Demek sonunda gözlerinizi açtınız sevgili dostum Peanut. Başınıza gelenleri şu güzel   bayan anlatınca açıkçası dehşete düştüm. Oraya böyle yalnız ve savunmasız girmek cesaretten ziyade ahmaklık. Söylediklerimi samimiyetimize istinaden söylüyorum. Şuan hayatta olduğunuz için tanrıya ne kadar  şükretseniz azdır. O fare deliğinde ölseydiniz kimse cesedinizi bulamazdı."

Jean Lucarellinin yarı sitem yarı azarlayıcı söylevini , yaramazlık yaptıktan sonra pişman olmuş bir çocuk sessizliğiyle  dinlemişti.

" Haklısınız bay Lucarelli oraya öylece silahsız girmek mantıklı değildi ,tıpkı buraya tek başına gelip iz peşinde koşmak gibi. Neyse ki hayattayım ve sizinle tekrardan görüşebildik.Kahireye hoşgeldiniz bu arada."

İkisinin konuşmasını sessizce dinleyen Süheyla bir süre sonra elini cebine götürmüş ve ardından cebinden çıkardığı cep telefonunu usulca Jean'ın eline tutuşturmuştu.Bunu yaparken oda kapısının kapalı olduğundan emin olmak için gözlerini kapıdan ayırmamıştı.

"  Bu cep telefonunu seni çıkardığımız kuyuya inip oradan çıkardım. Toprağa gömmüşsün. Polisler seni arabaya götürürken kuyuya inip çıktığın deliği inceliyordum o ara bunu buldum. İçindeki hiçbir şeye bakmadım."

Jean öldürdüğü adamın telefonuna bir süre anlamsızca bakmış olanları hatırlamaya çalışmıştı.Kafası allak bullak hafızası ise yarım yamalaktı.Telefonun şarjı çoktan bittiğinden kapanmıştı.

" Öldürdüğüm adamın telefonu."

Bir adamı öldürmenin pişmanlığını  şimdi yeni yeni hissediyordu.Her ne kadar bunu canını kurtarmak için yapmış olsa da yıllar sonra birini öldürmüş olmak zorunda kalmak iç acıtıcıydı.

" Onu öldürmek zorunda kaldım. Aptallığım yüzünden kendi hayatımı kurtarmak için hiç tanımadığım bir ülkede tanımadığım bir adamı öldürdüm.Sanırım bu cehennemden hiç çıkamayacağım."

KAYIP PİRAMİTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin