" Bazen birinin cenneti bir başkasının cehennemi olur."
Herman Obermayer.
Yine her zamanki gibi kanepede sabahlamıştı.Küçük mütevazi dairesinin çoğuna göre pek de sevimli olmayan salonunun yegane bir kaç süsünden biri de bu eski, yayları çıkık, döküntü kanepesiydi.Oldum olası canlı renklerle arası pek iyi olmadığından yıllarca yıkanmadığı için gerçek rengini kaybetmiş ama bir zamanlar kahverengi tonunda olduğuna dair emareler taşıyan kanepesinde uzanıp televizyon izlemeyi seviyordu.
Yerde bir arkadaşının hediye ettiği eski tip bir türk halısı vardı.Bu halının en iyi tarafı eskimiş ,yerinden çıkmış zemin tahtalarını kamufle etmesiydi.Neredeyse tüm arkadaşlarına fazla kaotik ve iç sıkıcı gelse de Jean Penau, Saint Dennis caddesi 48 numaralı apartmandaki dairesini seviyordu.Ayağa kalkmaya çalıştığında yine her sabah olduğu gibi küçük bir baş dönmesi krizine girmişti.Bir süredir bu baş dönmelerinin sıklığı ve şiddeti artmış, köşe bucak kaçtığı doktorlardan birine görünmek zorunda kalmıştı. Onun neredeyse yarı boyuna gelen, saçları dökülmüş, en olarak kendisinden kalıplı doktor bu baş dönmelerini tansiyon düşüklüğüne bağlamıştı.Mesleğinin polis olduğunu öğrenen doktor için teşhisi koymak pek de zor olmamıştı.Stress, yoğun ve düzensiz meslek hayatı, düzensiz beslenme ve düzensiz uyku.
Jean bunları zaten biliyordu.Neredeyse 14 yıllık meslek hayatında düzenli diyebileceği tek bir dakikası olmamıştı.Bu mesleği olabilecek tüm tehlikeleri göze alarak seçmişti.Ve şimdi karbüratör su kaynatmaya , araba yarı yolda teklemeye başlamıştı bile.Artık eskisi gibi genç değildi.36 yaşındaydı ve aynaya her baktığında yüzünde artan çizgiler ve bol alkollü gecelerin sabahında şişen gözaltları ona artık eskisi gibi genç olmadığını iyi hatırlatıyordu.Yine de hala çekici ve yakışıklı bir adamdı ve üniformalı erkeklere hayran genç sevgililer bulmakta zorlanmıyordu.
Doktorun verdiği haplara uzanmadan önce bir kaç saniye yatak görevi yapan eski kanepede oturmaya devam etti.Oda tüm hızıyla onun etrafında dönerken çareyi gözlerini kapatmakta bulmuştu.Kanepenin hemen yanı başındaki eski ve bir bacağı diğerlerinden kısa olduğu için hafif yatık olan sehpadaki içi su dolu bardağa uzandı.Doktorun verdiği haplar da bardağın yanı başındaydı.Artık sokaktaki morfinmanlar gibi hapa bağımlı hale gelmesi trajik bir şaka gibiydi.Yıllar önce mesleğinin ilk yıllarında sokaktaki bu ilaç bağımlılarını yakalayıp içeri tıkmakla görevlendirilmişti.Şimdiyse en az onlar kadar keş biri olma yolunda sağlam adımlarla yürüyordu.Sonunda baş dönmesinin azaldığı bir anda kutudaki haplardan birini ağzına tıkıp suyu boğazından aşağı döktü.Hap yemek borusundan kana karışmak üzere midesine doğru yol alırken ağzının içinde bıraktığı acılığı sindirmeye çalıştı.Şimdi biraz daha iyiydi.Hapın bir anda etkisini göstermesini beklemiyordu ancak beynini psikolojik olarak iyi olacağına ikna etmişti.
Ayağa kalkıp eski soluk kadife perdeyi yana çekip pencereden aşağı baktı.Okul kaçkını birkaç küçük çocuk evinin karşısındaki küçük parkda tembel tembel sohbet ediyordu.Hava açık ve aydınlıktı.Meteoroloji güzel havaların birkaç gün daha süreceğini ve ardından soğukların geri döneceğini haber vereli iki gün olmuştu ve artık miskinleşmeye başlamış ihtiyarlar gibi hava ve yol durumlarını takip eder hale gelmekten nefret ediyordu. " Yine de hala gencim" diye mırıldanıp kendine teselli vermeye çalıştı ancak yavaş yavaş orta yaş bunalımına girmek üzere olduğunun farkındaydı.Şu psikoloğunun yanına gitse fena olmayacaktı.Ama önce kendisine sıcak ve sert bir kahve hazırlayıp , şişmanlatıp aptallaştıran bol yağlı kruvasanlardan almalıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAYIP PİRAMİT
AdventureYüzlerce yıldır saklanan ,korunan kadim bir sır. Yaşama sevincini kaybetmiş, onu hayata bağlayacak bir neden arayan arkeoloji pofesörü Kimberly Johnson. Kadim sırrın ve sahip olduğu aile isminin peşine düşen milyarder Herman Obermayer. Zeki,kurnaz...