18.bölüm

5.3K 307 8
                                    

-Seher-

Prensimizle peri masalımız başlasın...

Yol boyunca gelin arabasına merakla bakan insanlara gülümsemiştim.
Çok da uzun olmayan bir yolculuktan sonra, adet gereği baba evime geldik.

Hakan kapımı nazikçe elimden tutarak, arabadan inmeme yardım etti.
Elimi bırakmadan sıkıca kavrayıp evin girişine doğru yürümeye başladık.
Kapıyı gülümseyerek açan yengeme aynı ifadeyle baktım.
Hakan önden ben arkadan içeri geçtik.

Babam, annem, teyzelerim, dayılarım, halalarım ve amcalarım... Nerdeyse tüm aile büyüklerimiz içerdeydi.

Hakan'la sağdan başlayıp herkesin elini öpüp, hayır dualarını aldık.
Sonra evin içindeki kalabalık boşaldı ve çekirdek aile olarak biz kaldık.

Abim elinde kırmızı gelin kuşağıyla yanıma gelirken çocuk gibi titreyerek ağlamaya başladım. Hafif dolmuş gözleri ve dik duruşuyla yanıma geldi. Alnımdan öpüp
"Bir ömür mutlu ol canım kardeşim." dedi.
Gözlerinden her an akacak yaşları saklamak için bakışlarını kaçırıp, belime kuşağı bağladı. Sonra başını kaldırır kaldırmaz boynuna sıkıca sarıldım.
"Her zaman burda sana yer var küçük cadım, bunu biliyorsun di mi? " diye fısıldadığında
"Hı hım" dedim sadece, cevap verecek halde değildim.
Zorla ayrıldım abimden ve, sulu gözleriyle yan yana duran annemle babama döndüm.
Tek tek vedalaşıp, uzun uzun sarıldım ikisine de.
En son evden çıkacak zaman babam başıma gelin duvağımın üzerine kırmızı duvak attı.
"Allah yuvanı daim etsin kızım " dedi ve abimin koluna girip evden çıktım.

Bekar olarak evden son çıkışımdı. 24 yıllık sultanlığım bugün sonra eriyordu. Buraya bi dahaki geldiğimde evli ve misafir olarak gelecektim...

Abimle evden çıktıktan sonra arabanın yanına gelince, Hakan yardım etti arabaya binmeme.

İyi ki kırmızı duvak yüzümü de örtüyordu. Çünkü yine ağlıyordum ve Hakan'ın beni artık sulu göz yada, herşeye ağlayan sümüklü olarak görmesini istemiyordum.
"Gözyaşlarını sil artık. Siz kadınlar makyajınız aksın istemezsiniz di mi?" dedi Hakan. Sessizliğimi sürdürünce eğlenen ifadesiyle
"O duvağı takınca görünmez olmuyorsun güzelim. Seni görebiliyorum" diyerek devam etti.

Ahh kabul ediyorum, artık onun gözünde herşeye ağlayan sümüklü çocuktum :(

Çok geçmeden düğün mekanına geldik. Göl kenarında bir kır düğünü istemiştim hep. Hakan da bunu bildiği için burayı bana sormadan tutmuş, sürpriz yapmıştı. Sürprizleri seviyordum :)
Benim sevdiğim herşeyi iyi bildiği için bana sürpriz yaparken zorlanmıyordu müstakbel kocam.

Hakan arabayı durdurunca düşüncelerimden uzaklaştım. Kapımı açıp inmeme yardım etti ve birlikte yürümeye başladık .
Alkışlar eşliğinde alana girdik ve bize hazırlanan masaya geldik. Nikah memuru ve şahitlerimiz de gelince hazırdık. Nikah şahitlerimiz Suat ve eşiydi. Onların çok mutlu bi evliliği olduğu için Hakan şahitlerimizin onlar olmasını istemişti. Nikah memurunun klasik sözlerinden sonra bize sorularını sordu. Mikrofonu bana uzattıklarında kısık sesli bi "evet" çıktı ağzımdan. Böyle cılız bi sesi ben bile kendimden beklemiyordum.

Sıra Hakan'a geldiğinde bana gösteriş yaparcasına "Sonsuza kadar eveet" dedi yüksek sesle.
Arkadaşları bu hareketine ıslık çalıp, tezahürat yaptı resmen. Nikah cüzdanı elime verilince bende kendi arkadaşlarıma doğru kaldırdım. Kızlar bana ayağına bas diye işaret edince topuklu ayakkabımın topuğunu Hakan'ın ayağına geçirdim. Ona bile gülümsüyordu. Delirmiş resmen. Ama gülme nedenini çok geçmeden anlamıştım.
Duvağımı açıp yanaklarıma iki elini koyup beni kendine doğru çekti ve alnıma uzun bi öpücük kondurdu. Bu masum öpücük bile duygularının yoğunluğunu anlatmaya yetmişti.

Dans pistine girince konfetiler havai fişekler ve girişimize uygun çalan Keremcem'in "Birlikte" şarkısı ile ışıkların ortasında dans etmeye başladık.
"Bu kadar sırıtmaktan yanakların ağrımıyor mu senin?" dedim gıcık bir sesle.
Gülümseyerek bana baktı.
"Hayatımın en güzel gününde tabiki de güleceğim. Senin gibi ruhsuz ruhsuz dolaşıp ilerde pişman olmak istemiyorum." dedi.
Kaşlarım havada sordum
"Neye pişman olacakmışım acaba?"
Ukala bir tavırla konuşmaya başladığında her kelimesinde şaşkınlığım artarak onu izliyordum.

"İlerde sende bana aşık olduğunda çocuklarımız olacak ve sana şöyle soracaklar
" Anne, düğününüz nasıldı?"
Sende diyeceksin ki
"Somurtmaktan anlayamadım ki yavrum, ama neyse ki senin yakışıklı baban durumumuzu kurtarmıştı'... Çocuğumuza mahçup olmak istemezsin herhalde" dedi.

"Sen nasıl konuşuyorsun. Bak-" demeye kalmadan biten müzik ile sustum ve Hakan beni oturduğumuz yere doğru sürükledi.

                          ***

Çok yorgundum. Ne zaman bitecekti şu düğün. O sırada Hakan ve arkadaşları halay çekiyordu. Hakan bu haliyle çok komikti.
Ara ara bana bakıp göz kırpıyor gülümsüyordu. Çok tatlıydı. Damatlığının yakasındaki papyonu çıkarmış, üstten iki düğmesini açmış serseri bi havası vardı.
Ben kendi yüzünde dalmışken yanıma yaklaştı, elimden tutup beni halayın içine soktu.
Gelinlikle halay çekilmiyordu. Kınada da elbise, rahatsızdı. Ben anladım insan kendi düğününde rahat oynayamıyordu.
Kollarım Hakan'la abimin arasında halay çekmekten yorulmuştu. Daha fazla dayanamayacağımı anlayınca onları bırakıp yerime oturdum.

Sonunda bu yorucu günü de bitirmiştik. Herkes dağıldıktan sonra ailemle vedalaştım. Hakan ve ailesiyle arabalara bindik. Bikaç yakın akraba kalmıştı sadece. Dini nikahımız için Hakanların evine doğru konvoy şeklinde yol aldık.
"Nasıl hissediyorsun güzelim? " dedi Hakan, yüzünde tatlı bir gülümseme vardı. Çoğunlukla bozulmuş olan saçımın dağılma ihtimalini düşünmeyip, başımı arabanın koltuğuna yasladım ve ona baktım.
"Yorgun, çooook yorgun hissediyorum. Sen?" dedim.
Yine gülümsedi yanağımdan makas aldı
"Bende çok yorgunum ama tatlı yorgunluk." dedi. Sonrasında yolculuğumuz ikimizin ortak sessizliğiyle devam etti.

Birkaç dakika sonra Hakanların evine geldik. Evin kapısına gelince yine adet gereği evin kapısına çivi çaktırdılar evliliğim sağlam olsun diye.( Ah şu güzel geleneklerimiz..) Sonra içi buğday dolu testiyi kırdırdılar ve içeri girdik. Yukarı çıkıp oturduk. Mustafa baba mahallenin imamıyla eve  geldi. Nikah için gerekli şeyleri, yaptık abdest alıp başıma örtü taktım ve nikahımız kıyıldı. Artık her anlamda Hakan'ın karısıydım.
"Hadi artık evinize oğlum. Daha yarın balayı için İzmir'e gideceksiniz." dedi Belgin anne.
Hakan ona peki diyip elimden tuttu, merdivenlerden ineceğimiz zaman Belgin anne bişey hatırlamışçasına bize seslendi, onun sesiyle ona döndük
"Oğlum sen arabayı çıkar. Ben gelinimi getiriyorum şimdi" dedi.
Tekrar koltuğa oturdum. Belgin annenin konuşmasını bekledim. Ben ona saf saf bakarken ellerimi avuçlarına aldı ve ben şefkatle gülümsedi.
"Bak güzel kızım. Artık çocuk değilsiniz herşeyi biliyorsunuz ama yine de ben görevimi yapayım. Eve gidince sakın gelinliğini kendin çıkarma. Özellikle de duvağını Hakan çıkarsın, geleneklerimize bu böyledir ve inan bana hepsinin bir sebebi vardır. Mutlu evliliğin temeli ilk gün atılır. Birbirinize her zaman yumuşak olun. Birbirinizi reddetmeyin.

Peygamberimiz ne demiş kızı Hz. Fatıma'ya,
'Sen Ali'ye cariye ol ki, o da sana köle olsun.' 
Birine sözünü geçirmenin yolu, onun sözünü dinlemekten geçer. Hakan seni çok, seviyor. Asla üzmez bunu da, biliyorum. Dediklerimi aklından çıkarma emi kızım. " diyip sımsıkı sarılınca bende aynı sıcaklıkla karşılık verdim.
"Artık bir kızım daha var." dedi. Elini öpüp
"Sende benim annemsin artık. Dediklerini asla aklımdan çıkarmayacağım anne" dedim ve ayağa kalktım...

Aşağı indiğimde Hakan arabaya yaslanmış beni bekliyordu. Geldiğimi görünce kapıyı açtı ve binmeme yardım etti. Ve evimize doğru yol aldık...

Merhabalar, oğlumdan fırsat bulup yazmışken paylaşayım dedim.
Yorum ve oylarınızı bekliyorum. Sizce nasıl gidiyor? Düşüncelerinizi bilsem güzel olurdu.
İyi okumalar :)

Hani Arkadaştık? Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin