-Seher -
Günler inanılmaz derecede hızlı geçiyordu. Bebeğim 3 buçuk aylık olmuştu. Artık hafif de olsa karnım belliydi. Yani çok da değildi aslında. Dışardan kilo almış göbekli bir kadın olarak görürlerdi beni :)
Banyonun aynasında kendime bakıyordum. Yüzüm sabah bulantılarından dolayı solgun gibiydi. Makyajla kapanacak birşeydi ama şuan makyaj malzemelerinin kokusu bile ağır geliyordu. Şu bulantı dönemi ne zaman bitecekti?
Bu çirkin hallerimden dolayı Hakan beni çekici bulmazsa diye korkuyordum. Yüzüme birkaç kez soğuk su çarpıp biraz da o suyla ağzımı çalkaladım.
Normal zamanda asla sabahları aç karnına ağzıma su sokmazdım. İçim bi tuhaf olurdu. Ama şimdi sabahları zehir gibi bir tatla uyandığımdan böyle yapıyordum.
Tabi başka sebebi de vardı. Sabahları Hakan öpmek için yaklaştığında zehir gibi olan nefesimi hissedip sonra da benden uzaklaşsın istemezdim doğrusu.
Ah bebeğim! Annenin bu düşüncesini sen duymasan da olur;)Banyodan çıkıp odaya girdiğimde Hakan yatakta yoktu. Sabahlığımı üzerime geçirip yatak odasından çıktım.
Benim aşkım mutfakta birşeyler hazırlıyordu. Masaya yaslanıp onu izlemeye başladım. Yumurtaları kırıp içine peynir rendelerken bile o kadar karizmatikti ki. Yaklaşık beş dakika öylece izledim.
"Hâlâ doyamadın mı beni izlemeye?" diyince kendime geldim.
"Sen na-nasıl bbeni farkettin?" dedim şaşkınlıkla, kelimeleri zor sarfetmiştim.
Ellerini yıkayıp yanıma yaklaştı. Kollarını belime sarıp
"Günaydın güzel karım" diyip kocaman öptü.
"Ben senin gelişini yüz metre öteden bilirim. Bu portakal çiçeği kokun her yerde kendini bana hissettirir" diyince bende kocaman sarıldım ona.
Kafamı boynundan kaldırıp tezgaha baktım
"Ne yapıyorsun yardım edeyim sana" diyince elimi tutup beni masaya yönlendirdi. Sandalyemi çekip oturmamı sağladıktan sonra
"Dün gece 'canım omlet istiyor' demiştin ya, bende sana sürpriz yapacaktım ama yine yakalandım " dedi.
Sonra tezgahın başına geçti ve usta bir aşçı gibi işine konsantre olup omleti yapmaya başladı.On dakika sonra herşeyi hazırlamış önüme koymuştu. Ben hevesle çay beklerken önüme koyulan meyve suyunu görünce sustum.
Hakan karşıma oturup kahvaltıya başladı
"Eee güzelim ne düşünüyorsun. Bugün bebeğimizin cinsiyetini öğrenebiliriz" dedi çayını yudumlarken.
Ah Hakan! Sen yok musun...Gülümseyip her zamanki cevabımı verdim
"Sağlıklı olsun da ben sürpriz olmasını daha çok isterim canım" diyip meyve suyumdan bir yudum aldım ve devam ettim
"Ayrıca niye bu kadar heyecanlısın ki ne de olsa cinsiyetini biliyorsun bebeğimizin" dedim dalga geçerek.Kocaman bir kahkaha atıp
"Ben zaten biliyorum oğlumuz olacağını güzelim ama tahminimin doğru çıktığını öğrenince senin tepkini merak ediyorum" dedi.Ay şu adamın inadı. Gülümseyip kahvaltıma devam ettim.
"Ellerine sağlık kocacığım, herşey harika olmuş" diyerek konuyu değiştirdim. Hakan bu hazır cevaplıkla ne desem beni sustururdu zaten.
Keyifli bir kahvaltıdan sonra, (özellikle de bu kahvaltıyı kocam hazırladıysa) hazırlanıp evden çıktık. Heycanlıydım yine, çünkü her kontrolde bebeğimi görüp kalp atışını duymak, onun içimde olduğunu daha çok hissettiriyordu.
Düşüncelerim yüzüme yansımış olmalıydı, kırmızı ışıkta beklerken Hakan da bana bakıp gülümsüyordu.
"Ne geçiyor aklından, söyle de ben de öyle huzurlu olayım?" dedi. Yüz ifademi okuyacak kadar dikkatli bakması hoşuma gitmişti."E şuan sende huzurlu görünüyorsun ya canım" dedim.
"O senin mutlu olduğunu görmenin verdiği huzur. İçinden geçen neydi? " diyince elimi karnıma koydum.
"Onu özledim ve göreceğim için çok mutluyum" dedim.Yeşil ışık yanınca arabayı hareket ettirdiğinde devam ettim.
"Şu hamilelik olayı çok tuhaf. Bebeğin seninle birlikte ama onu özlüyorsun" dediğime karşılık
"Bence hamilelikle alakası yok sevdiğin insana hep öyle hissedersin canım" diyince anlamamış bir şekilde Hakan'a baktım.
"Nasıl yani?" diye sorunca gülümsedi.Ya bu arada bu adam ne kadar güzel gülümsüyor ya. Yeni farkettiğimden değil de neyse... Hakan'ın yüzüne değil sözlerine konsantre olmalıyım.
"Şöyle ki biz yeni evlendiğimizde, sen yanımdaydın ve benim helalimdin ama birbirimize uzaktık. Yanımdaydın ama seni özlüyordum" dedi.
Hakan!!! Neden bu kadar harika bir insansın. Elimi uzatıp elinin üstüne koydum.
"Seni haketmek için ne yaptıysam, iyi ki de yapmışım" dedim.Elimi avucunun içine alıp, sevgisini katan bir öpücük kondurdu cevap olarak...
***
Hastaneye gelince park yerleri yine doluydu. Hakan'ın en nefret ettigi şey arabaya park yeri bulmaktı.
Çevrede hiç boş yer yoktu.
"Canım şu ilerdeki marketin oraya park et arabayı yürürüz azıcık sorun olmaz" diye çözüm ürettiğimde, sesli bir şekilde nefesini verip
"Başka çaremiz mi var güzelim?" diyip göz kırptı.
Sinirli haliyle bile bana gülümsüyordu. Canım yaa...
"Sen in beni bekle, yürüme o kadar " diyince itiraz edecek oldum.
"Hadi canım sen beni bekle geliyorum hemen" diye tekrarlayınca kabul edip arabadan indim.Hastanenin kapısının önüne gelip Hakan'ı beklemeye başladım. Arabayı park ettikten sonra düzgün durup durmadığına bakıyordu. Mükemmeliyetçi bir hali vardı araba park etme konusunda. Sonra gözleri beni buldu. Gülümseyerek birbirimize bakarken siyah kocaman bir araba Hakan'la aramıza girdi. Acı bir fren sesi etrafa yayıldı.
Hakan'ın arabanın arkasından çıkıp gelmesini bekledim ama gelmedi. Bana bir ömür gibi gelen bir dakikadan sonra gidip bakmam gerektiğini düşündüm.
Titreyerek ve korkarak arabaya dogru yaklaştım. Allahım lütfen korktuğum şey olmasın diyerek ilerledim.Ancak gördüklerim oracıkta donup kalmama neden oldu. Hakan... Benim Hakan'ım kanlar içinde yerde yatıyordu. Kendimden beklenmeyecek derecede yüksek sesli bir çığlık atıp yanına koştum. Başını dizlerime koyup ağlamaya başladım
"Hakan. Aşkım. Uyan. Bana bak Hakan, uyan nolur bitanem, uyan. Dayanamam buna nolur aç gözlerini Hakan!!!" diye kelimeleri sıralıyordum.Başından akan kan saçlarını ıslatmıştı. Benim okşamaya doyamadığım saçları kanla ıslanmıştı.
Hayatımda hiç bu kadar çaresiz hissettiğimi hatırlamıyordum. Herşeyi unutmuştum o an. Tek derdim Hakanımın uyanıp bana güven verici gülümsemesini bahşetmesiydi.Bir kaç dakika içinde
etrafı anında çevreleyen kalabalığın arasından hastane görevlileri geldi. Hakan'ı sedyeye koydular. Allah'tan hastanenin yanındaydık hemen acile girdik.
Bir an, sımsıkı tuttuğum eline baktım. Bu güne kadar ne zaman el ele tutuşsak, hep Hakan daha sıkı tutardı. Ama şimdi hareket etmeyen elleri avucumun içinden kayıp gitmişti. Ameliyathaneye girip kapı yüzüme kapatılınca çaresizlik içinde bulunduğum yere çöktüm...O an şöyle bir saçmalık geçti aklımdan... Hakan'ı aramalıyım, bana akıl vermesini, destek olmasını ve yanımda olmasını söylemeliyim dedim ama aptal kafamın içinde hâlâ sağlam olan hücreler, zaten o yanımda olmadığı için bu durumda olduğumu hatırlattı.
Kendimi en yakınımda olan oturaklardan birine bırakıp, az önce olanları tek tek düşünmeye başladım. Eğer ona birşey olursa ne yapardım ben.
Hakan benim yoldaşım, her şeyimdi. Evlenmeden önce de bu böyleydi. Bir arkadaş olarak hep yanımdaydı. Her durumda sığındığım tek gönül limanımdı.
Şimdi düşünüyordum da Hakan benim için eş değil nefesmiş. En önemli ihtiyaçmış. O olmadan nefes alamıyordum...
Bana her zaman pozitif hissettiren, zor durumlarımda iyi hissettiren tek şey Hakan iken, şuan hiçbirşey beni iyi hissettirmiyordu. Ellerimi karnıma koyup bebeğimi hissettim. Yalnız olmadığımı hissetmiştim. Ve içimden sayıklamaya başladım.
'Hakan ne olur beni.... bizi bırakma.'Yorum ve oylarınızı bekliyorum. Keyif almanız dileğiyle iyi okumalar :)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hani Arkadaştık?
RomansaBirlikte büyüyen iki genç... Biri diğerini yıllardır sevip, içinde saklamış... Peki ne kadar saklı kalabilir ki aşk gibi güçlü bir duygu? Ve hayata dair hiçbir tecrübesi olmayan, büyümeyi ve yetişkin olmayı, sevilerek öğrenen bir genç kız... Onlar k...