22.bölüm

5.4K 296 5
                                    

-HAKAN -

O masada ne kadardır oturuyordum bilmiyorum. Ama Seherin söyledikleri kafamda yankılanıyordu.

Kim, nasıl böyle birşeye cesaret etmişti?
Nihayet olayı idrak edince hemen oturduğum yerden kalkıp Seheri aramaya başladım.
Odada yoktu, otelden çıkıp sahile indim.
Geçen sefer oturduğumuz yere oturmuş, dizlerini kendine çekmiş savunmasız bir çocuk gibi ağlıyordu. İçimde bişeyler acıdı...

Yanına yaklaşıp yavaşça oturdum. Ellerimi kaldırıp başını okşamak istedim ama tepkisinden çekindim.
"Seher, be-ben ne diyeceğimi bilemiyorum. " diye saçmaladım ve devam ettim.

"Sen bana yani, şey işte eğer anlatmak istersen seni dinlemek istiyorum" dediğimde başını kaldırıp bana baktı,
kızaran gözleri, büzülen dudaklarıyla içimde şefkat pınarları dolup taştı.

Seher gözyaşlarını abartılı bir şekilde silip hâlâ geçmeyen hıçkırıklarının arasından konuşmaya çalıştı.
"Ta-tamam anlatacağım ama sinirlenmek yok. Geçmişte kaldı" dedi. Başımı sallayıp devam etmesini işaret ettim.
"Biliyorsun biz lise son sınıfta onunla çıkıyorduk ya" adını söylemek istemiyordu. Daha dün anılarımda kıskandığım şerefsizden bahsedince biran içim ürperse de onu rahatlatmak adına
"Kim olduğunu anladım canım devam et." dedim.
Başını sallayıp konuşmaya devam etti.
"Üniversite sınavından sonra tercih yapacaktık. Beni evlerine davet etti. Tanıdığım tek yabancı erkek sendin ve onu da senin gibi iyi sandım.
Biraz vakit geçirdikten sonra 'artık yakınlaşmak istiyorum' dedi. Ben çekingen davranınca kabalaştı" diyince vücuduma ateş değmiş gibi kaskatı kesildim. Sinirleniğimi anlayan Seher,

"Dur, hemen kızma, hiçbirşey yapamadı. Yerde duran müzik hoparlörünü kafasına çarpıp kaçtım. Daha sonra tehdit etmeye kalktığında bende onu polise vermekle tehdit ettim.
Gittikten sonra o kadar ağlamamın nedeni terk edilmiş olmak değil, yaşadığım travmaydı.
O günden sonra hayatıma kimseyi almadım farkındaysan. Seninle herşey farklı ama bazen işte..."
Devam edemedi.
Şuanda tek istediğim şey, ona sarılıp teselli etmekti ama dokunmaya korkuyordum.
O şerefsizi elime geçirsem gebertirdim ama güzel karım için bu duyduklarımı unutmam gerekti. Seher içimden düşüncelerimi okumuş gibi devam etti,

"Sen bana sarılınca, hâlâ arkadaşımmış gibi davrandığında rahat oluyorum, ama konu kadın erkek ilişkisi boyutuna gelince elimde olmadan uzaklaşıyorum, lütfen beni anlamaya çalış Hakan, çünkü sen benden uzaklaşınca nefes alamıyorum" diyip yeniden ağlamaya başladığında, ona daha da yaklaşıp kollarımı omuzlarına doladım.
O da herşeyden sığınmak istercesine başını göğsüme yasladı.

Bir süre öylece kaldık. Sonra kısık sesle konuşmaya başladım.
"Bunları bilmem iyi oldu, hatta bana bu kadar geç anlatmama biraz kızdım ama, artık benden kaçtığını yada beni itici bulduğunu düşünmeyeceğim" dedim.
Başını kaldırıp güzel gözlerini gözlerime dikti. Ve bu sabahtan beri ilk defa güldü. Gülünce gözlerinde biriken birkaç inci tanesi de yanaklarından aşağı süzülmüştü.
"Nee? Seni itici bulmak mı? İyice saçmalamışsın" dedi gülmeye devam ederek.
Elimi yanağına götürüp akan yaşları sildim.
"Peki ne düşünüyorsun benimle ilgili?" dediğimde çocuksu bir tavırla
"Bugün benimle dolaşıp bana rehberlik edecek mi diye düşünüyorum?" dediğinde konuyu değiştirmeye çalıştığını anladım. Şimdilik daha fazla üzerine gitmeyecektim.

Ayağa kalkıp elimi uzattım.
"Gel o zaman gezmeye burdan başlayalım" dedim. Ağırlığını verip elimi tutup ayağa kalkınca sahilde yürümeye başladık.
"Tekrar konuyu açıp canını sıkmak istemiyorum ama Seher, müzik hoparlörü nedir ya, bi beyzbol sopası falan yok muydu, kafasında parçalasaydın pisliğin." dediğimde güldü.
"O an aklıma başka birşey gelmedi, sen olsaydın belki daha kötüsünü düşünürdüm. O zamanlar ilk kez senden habersiz onunla buluştum ve pişman oldum, bir daha ne olursa olsun elini bırakmayacağım Hakan." diyince avucumdaki eline öpücük bıraktım ve ellerimi saçlarına daldırdım
"Tamam güzelim, geçti gitti. Bundan sonra sen bıraksan dahi ben seni bırakmam." diyip onu kollarıma aldım.
Sanki ona böyle sarılınca tüm kötülüklerden onu koruyabiliyormuş gibi hissediyordum. Uzun süren bir sarılmadan sonra ilk ayrılan Seher oldu.
"Hadi şu tarafa da bir gidelim"

-Seher-

Gün boyu gezebildiğimiz kadar gezmiştik İzmir'i.
Gezdiğimiz süre boyunca Hakan elimi bırakmamıştı. Kendimi aşıyordum sanki. Ama yinede bu durumumla ilgili bir uzmanla görüşmekte kararlıydım.

Akşam yemeğini yedikten sonra yine sahilde biraz yürüyüş yapıp, güzel sohbetler edip odaya dönmüştük. Rahat uyumak adına kısa bir duş alıp çıktım. Makyaj aynasının önüne oturup saçlarımı taramaya başladım. Hakan eşofmanlarını giymiş uslu bir çocuk edasında yatağa oturmuş beni izliyordu.
Böyle bakması biraz tuhaf hissettiriyordu. Avına yaklaşacak bir kaplan gibi bakıyordu. Aslında bu bakışa alışmış sayılırdım. Ama yine de o böyle derin derin baktığı zaman içim bi tuhaf oluyordu.

"Ne güzel saçların var" dedi.
"Teşekkür ederim" diyip saçlarımı örmeye çalıştım, buralarda üşüdüğüm için biraz kollarım sızlıyordu. Bu yüzden ellerimi arkaya attığımda saçlarımı bir araya getirmekte zorlanıyordum. Hakan uzandığı yerden doğrulup otururken
"İstersen ben örebilirim" diyince şaşkınlıkla kaşlarım havaya kalktı
"Sen mi?" diyip gülmeye başladım. Bunu üzerine Hakan biraz bozulmuştu.
"Gülmesene be, küçükken Cemre nin saçıyla o kadar oynayınca öğrendik işte" diyip yataktan kalktı ve arkama geldi, tarağı eline aldı.
Ne yapacağını merak ediyordum doğrusu.
Yumuşak hareketlerle saçlarımı taramaya başladı. Bilerek işini uzatıyor gibiydi. Aynadaki yansımasına baktığımda yüzünde mutlu bir ifade vardı. Sanki saçlarıma her dokunduğunda huzur buluyormuş gibi.

Aslında bu onun çocukluktan kalma bir huyuydu. Küçükken de annesinin saçlarını koklayarak uyurmuş. Belgin anne söylemişti. Ama bu huyunun hâlâ devam ettiğini bilmiyordum açıkçası.
Hakan saçlarımda oyalandıkça saç diplerimde yanma hissediyordum.
Sonra saçlarımı üçe ayırıp nazik hareketlerle örmeye başladı. İşini ciddiyetle yapan usta bir kuaför gibiydi. Bitirip tokamı isteyince siyah lastik tokamı verdim. Tokayı taktıktan sonra saçımı sol omzumdan önüme attı. Biraz salaş bir örgü olmuştu ama güzel olmuştu.
"Teşekkür ederim. Beni şaşırttın" dedim.
"Kuru bir teşekkürü kabul edeceğimi mi sanıyorsun?" diye yalandan küsmüş gibi yaptı.
İsteyeceği şeyi tahmin edip çekinsemde bugün olanlardan sonra beni zora sokacak birşey istemeyeceğini umut ederek
"Tamam hadi ne istiyorsun?" dedim. Yatağı açıp uzandı sol kolunu açtı
"Eğer senin için aşırı olmazsa, burda uyur musun?" dedi kolunu göstererek.
O bana böyle tatlı tatlı bakarken nasıl kırabilirdim ki. Her ne kadar stres yapsam da onu reddetmeyecektim.
Ayağa kalkıp ışıkları kapattım. Her hareketimi izliyordu.

Yatağa yaklaşınca yavaşça yanına yaklaştım ve başımı güvenli sığınak gibi olan geniş göğsüne koydum. O da kolunu omzuma dolayıp sıkıca sardı beni.
Nasıl uyuyacaktım şimdi? Sağ kulağım Hakan'ın ritmi artmış kalbinin sesiyle dolmuştu. Keşke böyle tehlikeli bir pozisyon istemeseydi. Ben böyle düşünüp dururken
"İyi geceler portakal çiçeğim" diyerek başıma ufak bir öpücük kondurdu.
"Portakal çiçeği mi?" dedim gülerken.

"Niye şaşırdın? Sen benim portakal çiçeğimsin Seher. Ona çok benziyorsun. Onun gibi nazik ve kırılgansın. Ve portakala da çok benziyorsun onun gibi bazen tatlı bazen ekşimsisin" dedi. Ne güzel konuşuyordu ama ben ona böyle karşılık veremiyordum.
"Neyse uyu hadi güzelim, yarın burdaki son günümüzü dolu dolu geçirelim." dedi.
"Peki o zaman hadi iyi geceler Hakan" diyip gözlerimi huzurlu bir uykuya kapadım.

Yorum ve oylarınızı bekliyorum. Keyif almanız dilegiyle iyi okumalar :)

Hani Arkadaştık? Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin