Eda'dan devam --->
Masallardan bir kere daha nefret ettim anne ben. Ben ne zaman doğru masalı sevdim ki zaten? En sevdiğim masal Pamuk Prenses'di. O da yanılttı anne beni.
Orada da Prensesin annesi yoktu, benim de. Ama anne onun hayatı mutlu bitti. Benim ki ise başlamadan.
Gitti Anne. Senin gibi oda gitti. Veda etmeden, bana bakmadan, son kez konuşmadan gitti anne. Dinlemeden gitti. Sırada kim var sence? Başka kim beni terk edecek? Babam mı? Mert mi? Bade mi? Amcam mı? Yengem mi? Dedem mi?
Anne ben ilk defa biri için çok dua ettim. Her gece başımı yastığa koymadan önce hep onun için dua ettim. . Ömrümü ömrüne ekle, sağlığımı sağlığına ver, sevaplarımı ona ver diye. Çok güvendim ona çok. Kendimden çok sevdim. O bilmiyor ama onun için çok şey yaptım anne ben. Çok şey.
Hava alanında 3 bilemedin 4 kişi anca vardı. Birkaç tanesi bana bakıyordu. O gözlerden biri onun gözleri değildi ama. Hepsi yabancı gözlerdi.
Ağlayarak dışarı çıktım. Hiç bilmediğim yollarda ilerlemeye başladım.
Kafamı kaldırdığım da baya yürüdüğümü fark ettim. Yolda Ne araba vardı ne de bir insan. Sadece ileride ki uçurumun başında bir bank vardı. Hızlı adımlarla oraya gidip oturdum. Kafamı gökyüzüne dikip konuşmaya başladım.
"İnsanlar ölünce gökyüzüne yükselir derdi dadım. Annemin de oraya gittiğini sanıp yıldızlardan birine annemin ismini vermiştim. Yeşim. Ama ben şimdi anlıyorum ki sadece ölenleri değil, yaşayan ölüleri de alırmış gökyüzü. Şimdi neredesin Sinan? Sen hangi yıldızın ardına saklandın söylesene? Hangi yıldızın parlaklığına aldanıp beni bıraktın? Çok garip değil mi lan! Bak sana şu halime – ayağa kalkıp ellerimle kendimi gösterdim – Pijamalı bir kaçığa benziyorum! Kendi kendime konuşup arada saydırıyorum. Bunları sebebi ne? Beni bırakıp gitmem. Kimin için bu gözyaşları ? Senin! Sırf seni sevdiğimi söylemedim diye mi bıraktın lan beni! Seviyorum lan seviyorum! Duy İstanbul! Ben Sinan'ı çok seviyorum! Çok seviyorum! Seviyorum." Sesim son kelimelerim de iyice kısılmıştı. Konuşamıyordum. Boğazım düğümleniyordu. Yavaş adımlarla yola yeniden çıktım ve bir taksi çevirdim. Badelerin evinin adresini verdim ve taksici amcadan müzik açmasını rica ettim. Oda radyoyu açtı ve şansıma Mithat Can Özer'in Ateş Böceği şarkısı geldi.
Derin bir nefes alıp camımı aşağı indirdim. Rüzgar yüzüme vurduğunda anladım çok ağladığımı. Her bir göz yaşım bedenimi saran bir serinlikti adeta. Düşünmeden edemiyordum işte.
Aklıma o p*ç gülüşü geliyordu. O ipeksi saçları, o kayıp olduğum gözleri, o koca elleri, hele o kokusu...
Kavga ettiğimiz gün, bana sarıldığı ilk gün, hastane de ağladığı ilk gün, beni ilk dansa kaldırdığı gün.
"Allah'ım kafayı yiyeceğim!" dememle amca bana baktı.
"Kızım iyi misin?" kafamı hayır anlamında salladım. Cebinden telefonunu çıkarıp bana verdi. "Birini ara sen iyi değilsin" dedi. Mert'in numarasını çevirdim.
"Buyurun?"
"Mert"
"Eda? Sen misin?"
"Mert Ali abime söyle de Sabiha Gökçen Hava Alanına giden yolda Yağız'ın arabasını bırakmıştım trafikte, onu aldırır mısın?"
"Tamam da neyin var?"
"Gitti.Yetişemedim"
"Yanında biz varız"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Psikopat Mafya[the wattys 2022] [Tamamlandı]
Novela JuvenilBir tarafta , Onun için her şeyi göze alan, mavi hayalleri bir olan bir kız; Bir Diğer tarafta , Sevdiği kadın için siyah hayatından çıkmaya çalışan bir adam. Bu hikayenin sonunda ne mi oldu? 'Siyah'a Mavi Sıçradı' * Fa...