"Nida," diye seslendi Alev Hoca. Önünde ki listede gözleri kapalı bir şekilde elini gezdirdi. Ulan bu metodun kalmasına mı yanayım yoksa adımın ilk çıkmasına mı bilemedim.
"Efendim," deyip ayağa kalktım.
Kırmızı ruju sanki son nefesini verecekmişte bir daha kullanamayacakmış gibi dudağına yedirmişti. Bu nasıl cümle anasını satayım.
"Tahtaya."
Gözlerimi devirdim ve bir of çekip karşı ki dağlara selam çaktım.
Tahtanın önüne geldiğimde siyah hırkamın kollarını avuç içlerime doğru sündürdüm.
"Sana soru sormayacağım," dedi yavaşça. Gözlerimi büyüttüm.
"Niye çıktım o zaman tahtaya," diye homurdandım.
"Yarına kadar 500 soru çözeceksin," dediğinde gözlerimi üç harfli görmüş gibi büyüttüm. Ardından devam etti. "Hepsi problem sorusu," dediğinde üç harfliler tarafından çarpıldığımı hissettim.
"İyi de ne alâka la," hemen düzelttim. "Ne alâka hocam, herkes sözlü olurken ben niye o kadar soruyu yarına kadar çözüyorum."
Sandalyede bacak bacak üstüne atıp suratıma baktı.
"Herkesle kendini bir tutma."
"Hocam Allah hepimizi eşit yarattı, ne diyorsunuz Allah âşkına," diye söylendim.
"Ders felsefe değil, matematik. Yarına kadar o kadar soruyu çöz ve getir. Getirmezsen sene sonu görüşürüz."
Dişlerimi sıktım ve söylene söylene yerime oturdum. Tırnaklarımı avuçlarıma gömdüğümde telefonum titredi.
A: Ee nasıl geçti?
Nida:
Nida: Yarına kadar 500 soru çöz getir dedi.
Nida: Hem de problem sorusu.
Nida: Bittim ben, o kadar soruyu sıçsam çözemem.
A: Denedin mi daha önce
A: ndksks
Nida:
A: Hebele hübele.
Nida: İnan gırgır yapamam şuan.
Nida: Ne yapacağım ben?
İç çektim.
A: Yarın 500 soruyu çözümleriyle beraber okulun arkasında ki cafeye bırakırım.
A: Saat tam 8'de.
Son görülme 13.43