"Yiğidim."
"Buyrun benim," dedi keyifle. Parmak uçlarımda koşa koşa yanına vardım ve geçen gün oturduğumuz banka oturdum. Gözleri anında gözlerimi bulurken, sebepsizce sırıttım.
O da sırıttı. Böyle salak salak sırıttık işte.
"Teşekkür ederim," dedim gözlerimi ufaktan kaçırır gibi. Nida utanma evrelerini çoktan geçmen gerekiyordu kızım senin, ne bu haller?
"Ne için?" diye sordu kolunu bankın üzerine atıp, hafifçe üzerime gelirken. Güneş tüm ışığını yüzünde toplarken, kırık mavileri daha güzel gözükmüştü.
"Lan sınavda kopya verdin ya, onun için," dedim düz bir sesle.
Asla kibar olamıyorum.
"Ne demek yavrum, her zaman," deyip dudaklarını birbirine kenetledi. "Bilirsin sevgilin zorda kaldığını bildiği için yardıma koştu."
"Alev Hocayı sen mi hapladın yoksa?" dedim gözlerimi büyüterek.
"He gazozuna ilaç attım, Nuri Alço'yum ya ben."
Kaşlarımı çatarken vakit kaybetmeden konuşmaya devam etti. "Aslında nöbetçi değildim, sadece ilk ders için ufak bir değişiklik yaptım. Alev Hoca sabah kahvesini benden istediğinde plan canıma minnet oldu anlayacağın."
Gülüşüm büyürken, elimi sert sayılmayacak şekilde yüzüne vurdum. "Ya kimin yiğidi be."
"Kimin?" diye sorduğunda omuzlarımı düşürdüm. "Ebenin."
Sonra ardından hemen irkildim. "Lan asıl meseleyi unuttuk. Bırak şimdi Alev Hocanın midesini, cırcırını."
Mustafa belli belirsiz gülerken, şüpheyle bana bakmaya devam etti.
"Annem telefonuma bir hafta kadar el koydu," dediğimde Mustafa diline engel olamadan. "Hassiktir."
"He ondan işte."
"Lan bir hafta nasıl mesajlaşmadan duracağız, kızım deliririm ben."
"Birde bana sor," dedim bıkkınlıkla. "Yarabbi sabırlar ihsan eğle bu deli kuluna."
"Neyse pencere nöbetleri beni bekliyor artık," dedi sakince. "Geri zekâlı," derken ona döndüm. "Daha dün anneme basıldık, bir de gece gece babam bassın. Değil bir hafta telefon, müebbet yerim."
"Babana," deyip düzeltti. "Yani Lütfü Beyciğim kayınbabama basıldık ama sevgilinin süpersonik zekası sayesinde yırttık. Ha annene basıldık hem de bayağı iyi basıldık orası ayrı."
"Mustafa?" dedim şaşkınca. "Hı?"
"Lan şaka maka annem biliyor artık oğlum."
Kolunu bankın üzerinden çekip, sırtını tahtaya yaslayıp kibirli bir şekilde gerildi. "Ne güzel işte. Kadıncağız damadını önceden görmüş oldu. Bu herkese nasip olmayacak şansı da tatmış oldu."
"Ulan ben ne diyorum sen ne diyorsun?" dedim çıkışarak. "Dua et mercimek daha fırından çıkmadı ha. Yoksa annem o fırında yakardı beni."
Sesli bir şekilde güldü ve kafasını eğip bana baktı. Lan çocuk bakma şöyle, âşık olup çöllerde kavrulasım geliyor.
Romantik olmak ya da olamamak. Aslında tüm mesele bu.
"Bir şey söyleyim mi?" diye sorup cevabımı beklemeden devam etti. "Annesine bak kızını al lafı size cuk anasını satayım."
"Ya ya ne demezsin," dedim gözlerimi devirerek. Mustafa yüzüme dağılan saçlarımı beklemediğim bir kulağımın arkasına sıkıştırırken kalbimin anasını belledi.