"Anne hadi gidelim artık."
"Kız bir dur, şu dizi bir reklama girsin," diye seslendi. Olduğum yerde omuzlarımı düşürüp hayıflandım. "Ya o dizilerin de, reklamların da sonu gelmez."
"Çocuk kıza âşkını itiraf edecek, bekle bir iki dakika," dedi bu sefer.
"Kardeş çıkıyorlar ya ne âşkı, fragmanında izlemiştim ben."
"Yemin et," dedi ciddi ciddi. Ulan babamın tarlasında mı bitiyor yemin? Etmiyorum bana ne.
"Ya niye yemin edeyim?" deyip sızlandım. "Hem merak etme, gün içerisinde 780 kez tekrarı dönüyor bu dizilerin bir şey kaçırmadın. Hiç olmadı benim emekliyi açarım oradan izlersin."
Tabii ki bilgisayarımdan bahsediyorum. Benim emektar. Arada counter falan oynardım ha bir de hocalar slayt yapın dediklerinde işime yarardı. Ki şöyle bir durum vardı, ben hazır yapılmış slaytları indirip üzerinde birkaç değişiklik yapar öyle kaydederdim. Öğrenciliğin yüz karasıyım, haklı değilsiniz.
"İyi tamam," dedi annem oturduğu yerden kalkıp kumandayla televizyonu kapatırken. Ben de o sıra ayakkabılarımı giymeye başladım.
Ha! Biz şeye gidiyoruz. Bana mezuniyet kıyafeti almaya. Daha doğrusu Mustafa'nın mezuniyeti içindi. Yoksa bu gidişle hele ki seneyi hesaba katarsak, öğrenci gözüyle mezuniyet görmek nasip olmayacak bana.
Ayakkabılarımı giyinip doğruldum ve annemin karnına baktım. "Bunlar iyice büyüdü he, valla kaza maza bir ara fırtlarlarsa karnından ne yaparız kız anne?"
"Ne fırtlaması kızım?" deyip elini karnına götürdü. "Annelerine öyle küçük sürprizler yapacak değiller ya."
"Yahu onların varlıkları kocaman sürpriz, doğumları darbe olur."
O değil de, ben bu Mercimekcanları iyice merak etmeye başladım he. Bir doğsalar da tanışsak artık.
"Neyse hadi gidip gelelim, akşama geç kalmayalım," deyip evden ayrıldık. Annemle dolmuşa binip, yarım saat sonra büyük bir alışveriş merkezinin önünde indik. Girişten geçtikten sonra bizi büyük bir palyaço karşılamıştı. Neden bilmiyorum ama ben palyaçoları komik değil ürkütücü buluyordum.
Dev palyaço bize doğru gelmeye başladığında annem çabucak kolumu kavradı. "Ay geliyor bu."
"Gelsin gelsin bırakın gelsin hele," dedim keyifle. Annem beni sürdürmeye başlarken adımlarımızı hızlandırıp palyaçodan uzaklaştık. "Korkuyorum bunlardan."
"Geçti annem geçti," dedim omzuna dokunarak. Bir yandan da gülüyorum. Çünkü neden gülmeyim? Aman ağlamayalım, aman. Neyse konumuz bu değil.
Annemle sürünen merdivenleri geçtikten sonra mağazaların olduğu yere yürümeye başladık. Kol kola ana kız yürümeye devam ederken, bir süre sonra kolumda ki baskı azalmış, yanımda kimse kalmamıştı.
Kaşlarımı çattım ve şaşkınlığımı gizlemeden sağa sola bakındım. "Anne?"
Kız nereye kayboldu bu? Daha doğrusu kayboldular? Kardeşlerimi bıraksaydın bana bari.
"Anne?" dedim tekrar telaş içerisinde. Daha sonra arkamı döndüm ve gördüğüm şeyle malak gibi kalakaldım.
Annem bir gelinlikçi vitrininin önünde durmuş, öylece boynu bükük vitrinlere bakıyordu.
Yutkunarak annemin yanına yürüdüm. Etraftaki insanlar yanımızdan geçerken usulca koluna dokundum. "Anne?" diye tekrar ettim.
Cevap yok.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇEVRİMİÇİ
Novela JuvenilÖncelikle şu konuda bir anlaşalım. Normal değilim, o da öyle.