6.2

394K 27K 6.7K
                                    

Hızlı hızlı eve geldiğimde annem kapıyı telaşla açtı. "Ne oluyor kız, alacaklı gibi pata küte?"

"Yaprak," dedim anneme bakarak. "Yaprak sarmamız lazım."

"Yerli malı haftası geçmedi mi?" dediğinde gözlerimi devirdim. He anne ilkokul ya orası, hatta sarı kartonlara afişler hazırlayıp sınıf sınıf geziyoruz.

"Yok anne yerli malı değil," dediğimde doğru cümleyi düşünmeye başladım." Alev Hoca," dedim hızla. "Alev Hoca istedi bende kıramadım."

"Alev Hoca senden yaprak sarmanı istedi sende kıramadın," dedi şüpheyle. "Kız sen ona günahını vermezsin."

Anne gibi anne. Nasıl da biliyor beni.

İçeri girdiğimde annemi mutfağa kadar takip ettim. "Yaprak falan ıslamamız lazım," dedi annem. "Islat o zaman," dedim.

"Islat o zaman," dedi beni taklit ederek. "Tamam ben şimdi yaprak ıslatayım kaynar suda sende üzerini çıkar soğan doğra."

"Soğan mı?"

"Evet hanımefendi soğan," dedi turşu bidonundan çıkardığı yaprakları büyük bir leğene koyarken.

Sitemkâr bir şekilde odama girdim ve gayet yavaş bir şekilde kıyafetlerimi çıkarmaya başladım. Belki bu sayede annem benim yerime doğrardı soğanları.

Aradan yarım saat kadar geçince annem bana seslendi. "Öldün mü kız?"

"Malesef," diyerek bağırdım.

"Kalk kız soğan doğra," dedi hemen ardından. Bu kadın gerçekten benim annem.

Mayışık bir şekilde mutfağa girdiğimde tezgâhın üzerinde duran 5 adet kafam kadar soğan tüm şehvetiyle bana bakıyordu.

"Anne daha yok muydu?" diye sordum soğanların birini elime alarak. "Az laf çok iş. Hadi bakalım Nida Hanım göster marifetini," deyip elime bıçağı tutuşturdu.

Yemek yapmayı bilmiyorum kabul ama bir soğan doğrayamayacak kadar da şey değilim yani.

Meksikalı değilim.

Soğanları güç bela soyduktan sonra birini elime aldım ve doğramaya başladım. Gözlerim anında yanmaya başladı. Burnumu çektim. Ulan Mustafa ağlatırken mutlu eden tek insan tanesisin. Bu gözler senin için yaş akıtıyor, kıymetimi bil.

"Ağlama kız, yarın koca evine gidince ne yapacaksın?" dedi annem, yaprakları süzerken.

"Her gün soğan mı yedireceğim?" dedim kızarık gözlerime meydan okurcasına. Ama nafile, çok acıydı.

"Orası belli olmaz," deyip bana baktı. "Hele birde kuru fasulyenin yanında soğan kıracak bir tipse işin iş."

Mustafa ve kuru fasülye?
Mustafa ve kuru soğan?
Mustafa ve ben?

"Yok ya sevmez," dedim sessizce. Annemin duymadığını gördüğümde iç çektim.

Soğanları güç bela doğradıktan sonra dolmanın içini hazırlayıp annemle masaya oturduk. Elime bir tane yaprak alıp önüme güzelce serdim. Daha önce bir kere daha yaprak sarmıştım ama pek bir şeye benzememişti. Bakalım bu neye benzeyecek?

Aman canım Mustafa benim elimden zehir olsa yer.

Yani yemesi lazım. Yoksa boğazına dizerim.

"Oluyor mu?" diye sordum anneme yaprağın kulaklarını içeri büküp yuvarlayarak.

"Oluyor oluyor," dedi annem tatmin olurcasına. Dudaklarım keyifle kıvrılırken sarmaya devam ettim.

İki saat kadar dolma sardıktan sonra belimin anasının ağladını fark ettim. Annem dolmayı kısık ateşte pişirmeye aldıktan sonra kendimi odama atıp yatağın üzerine uzandım.

Alev Hocacığım yer yarın. Derken mesaj geldi.

A: Alıyım seni gece düşelim barlara ezelim paraları hunharca

Nida: Basbayağı gizli bilgi bu
           Dur biraz şok olayım
           Ben bunu sanki bilmiyorum
           Bana dediler deli deli deli

Nida: Hadi yallah.

A: Bak bak yavruma bak hele djksksös

Nida: Yavrun seni.

A: Yavrum beni?

Nida: Yaprak sarman hazır diyecektim.

A: Bende diyorum bu koku nereden geliyor.

Nida: Yalanına senin. Aşağı mahalleye nasıl geliyor o koku?

Cevap vermedi ve çevrimdışı oldu. Uzatmadan dolmanın pişmesini bekledim. Arada mutfağı kontrol ettikten bir süre sonra annem ocağın altını kapattı.

Bir tane alıp yedikten sonra odama kapanıp yatağıma kuruldum ve gece lambamı kapattım. Beş dakika kadar sonra odamın penceresi tıklatılmaya başladındı.

"Tövbe bismillah," dedim yerimden kalkarak. Gece lambamı açıp penceremin önüne yaklaştım. Aha, canım oklava yine orada. Annem herhalde onu geceleri rahatsız eden pencere sapıklarını dövmem için bırakmıştı.

Perdeyi sıyırdığımda Mustafa bana bakıyordu. Parmağımı üst dişlerime götürürek kafamı arkaya doğru yatırdım.

"Manyak mısın?" dedim pencereyi açarak. "İçeri al beni dondum anası satayım," dedi kızaran burnuyla. Üşümüştü lan hakkaten.

"Ya senin gece gece evimde, penceremde ne işin var?"

"Yarını bekleyemedim," dedi gülerek.

"İyi halt ettin annemler uyanırsa nah görürsün sen yarını, tabi bende," dedim sessizce.

Mustafa bana düz düz bakarken elleriyle yükselip pencerenin pervazına oturdu. "E ne yapıyorsun?" dedi sevimlice.

Gözlerimi irileştirdim. "Ha sen ciddisin?"

"Yok keyiften geldim gece gece, götüm dondu lan."

Güldüm. "Gelmeyeseydin," dedim omzumu silkerek. "Geldim bir itirazın mı var?" dedi üzerime doğru eğilerek. Mavi gözleri karanlıkta parlarken yutkundum ve geri çekildim.

"İyi gelmişsin buraya kadar, bir dolmamı yersin artık," deyip mutfağa çabucak girdim. Tabağa dolma koyup yeniden odama geldim. Anahtarla kapıyı kilitledikten sonra elimde ki tabağı Mustafa'ya uzattım.

Mustafa keyifle tabağı eline alırken,    "Hangilerini sen sardın?" diye sordu. Güldüm. "Kısa ve şişman olanları."

Mustafa kısa ve şişman bir dolmayı ağzına atıp keyifle dudaklarını yaladı. "Elinin lezzetinden midir nedir," deyip bir tane daha attı. "Çok güzel olmuş lan."

Zafer kazanmış bir edayla kaşlarımı kaldırdım. "Aksi düşünülemezdi zaten."

Mustafa keyifle tabağını temizledikten sonra bana bakıp tabağı uzattı. "İyi bari evlenince aç kalmam," dedi.

"Valla ben senin kadar ilerisini göremiyorum, matematikten geçeyim Allah kerim," deyiverdim.

Beklemediğim bir anda eğilip yanağıma bir öpücük kondurdu. Kalbim hızla atarken gözlerimin önünde duraksadı.

"Bir şey söyle," dedi.

Gözlerimi kırpmadan yutkundum.

"Yaprak sarması kadar çok hoşlaşıyorum senden."

SEVİLİYORSUNUZ ❤ ❤

ÇEVRİMİÇİ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin