O ki her dersine küfrederek girdiğim kadın, o ki kırmızı rujunu son nefesini verecekmiş gibi dudaklarına süren kadın, o ki beni sınavlarında kopya çekmeye mecbur bırakıp, kopya çektiğimi anlamış gibi bana daha az puan veren kadın. O bir günah keçisi. O 18 yıllık ömrümde ki günah terazimi göğüsleyen (harbi göğüsledi, oh silikonlu silikonlu) kadın. Kimden mi bahsediyorum?
Alev Hocadan tabii ki. Affet kız al dudaklı, şişik yanaklı.
Mustafa ile yerimizden kalktığımız gibi koridora çıktık. İleri de bir grubun çember oluşturduğunu gördük. "Orada galiba."
Mustafa başını sallarken derin bir nefes aldım ve kalabalığı yarıp Alev Hocanın karşısında dikildim. Öğrenciler bana tuhaf tuhaf bakarken, onları umursamadım. "Hocam biraz konuşabilir miyiz?" diye sordum.
"Elbette," diye yanıtlarken yüzünde sıcacık bir tebessüm hakimdi. O ara Mustafa ile göz göze geldim. Bana göz kırptı ve sınıfına gitti. Zaten o sıra da zil çaldı. Kalabalık dağılırken, yutkundum ve Alev Hocaya tekrar baktım.
Kadın gülerek bana bakıyordu. Kız zilli tüm sene ızdırap çektirdin şimdi gidiyorsun ve gülmek aklına yeni mi geldi? Neyse...
"Nida bir şey mi oldu?" diye sordu.
Oldu vallahi. Çok günah oldu. Çok günahım oldu.
"Hocam gidiyormuşsunuz," dedim utana sıkıla. Anam vallahi insan evladı gibi konuşacağız sanki. Hissediyorum.
"Evet gidiyorum," dedi, sesi ve tavrı çok memnun olmasa da isteksiz de sayılmazdı.
Şimdi kocaman bir yallah derdim de, sebepsizce üzüldüm ya la.
"Neden ki? Yani nereye gidiyorsunuz?" Ulan ne alaka şimdi bu sorular? Nida duygusal bir çöküntüye girdin yavrum. Ak sakallı dede yoklamış da, git günahlarından arın da gel leş dermiş gibi bir gün. Saçmaydı ama olsundu.
"Tayin istedim, eşimin işi gereği. Çıktı işte," dedi. Kız sen evli miydin? Dur bakayım parmağına, abo evliymişsin kız sen.
"Anladım hocam, üzüldüm."
Ha? Cidden üzüldüm mü? Yoksa gitmeden yalakalık mı çekiyorum hocaya? Ulan yalakalık yapacak olsam, sınav öncesi peşinden ayrılmam.
"Sen?" dedi gözlerini büyüterek.
"Ben?" dedim kendimden şüphe eder gibi.
"Şaşırttın beni," dedi şaşırmış bir şekilde. Şaşırmış şekline şaşırmadım çünkü şaşıracağım bir tepki verip beni şaşırtacak bir şaşkınlık içerisinde bırakacak kadar şaşırtmamıştı.
Şaşırtma, şaşırma, şaşı. Ne oluyor lan?
"Sizin gözünüzde kötü bir imajım var biliyorum," dedim sakince. En azından bunu biliyordum he.
"Yani o kadar değil," diye mütevazi olmaya çalıştığında kafamı sağa sola salladım. "O kadar hocam o kadar."
Utanmasam gitme lan zalım, senin dersinde iyi kopya çekiliyor deyip ağlayacaktım.
"Tamam o kadar olsun," dedi düz sesiyle. "Konuşmak istediğin konu neydi?"
"Hocam şey," dedim ve dudaklarımı ıslatıp geri çektim. "Çok günahınıza girdim, azıcık kusuruma bakmayın."
Doğruları söyleme de benim gibi olun.
Alev Hoca bana şaşkınlıkla bakarken ona şaşkınlıkla bakmadım. Çünkü şaşıra... Ay tamam duruyorum.
"Olur öyle şeyler," dediğinde bu sefer cidden şaşırdım. Kadın tayin istemek yerine iki kilo beyin mi istemiş de zihin yapısı yumuşamış anlamadım ki?