Ben de isterdim alarm sesiyle uyanıp, güneşe bir of çekip karşı ki dağları yıkmak lakin her gün birine basılıp, Mustafa'nın cenabetliğiyle uğraşıyordum. Vay anasını, sanırım bir daha böyle bir cümle kuramayacaktım.
"Yiğidim kim?" diye sordu uykulu bir sesle.
Gözlerim büyürken kafamı yastıktan kaldırdım ve dudaklarımı sıktım. Bizim sülalenin kökeni nereye dayanıyor? Baban da mı polisti be kardeşim?
"Yiğidin mi kim?" diye sordum sessizce. Evet, şu an zaman kazanıyorum. Çünkü neden kazanmayım?
Babaannem bir şey söylemezken devam edip, "Babaanne?" diye sordum. Ses gelmediğinde kulak kabartıp onu kontrol ettim. Aha horladı. Oh be, uyumuş.
Kafamı yastığın üzerine koyup, derin bir nefes aldım. Evet bir baskın daha tarihin tozlu sayfalarında ki yerini alırken ben de uykunun tozuna karışıp gözlerimi kapattım.
Ertesi sabah okula gittiğimde, ilk ders coğrafya idi. Branş hocası işleri nedeniyle gelmemiş, onun yerine dersimize müdür bey öğretmenim girecekti. Ki o da girmezdi zaten. Hangi idareci dersin başından derse girerdi ki? Ya son beş dakika ya da hiç.
"Telefonuna ne oldu senin?"
Selen'in sorusuyla dalgınlığım dağılırken, "Hı?" dedim. Boş boş bakarken, "Organın nerede? Hani şu nefes almanı sağlayan şey," dedi.
Huriye Hanımcığım el koydu.
"Yan sınıfta," dedim sol kaşımı kaldırarak. Selen bana hâlâ boş boş bakmaya devam ederken, bir an da far gören tavşan gibi gözlerini irileştirdi.
"Ne arıyor telefonun yan sınıfta?"
"Senin Allah bel," demeyip yanaklarımı şişirdim ve dolan havayı boşalttım. "Kızım Mustafa'dan bahsediyorum yahu."
"Ha Mustafa'da telefonun?"
Geometri de bundan sonra üçgen beşgen yok, Selen var. Çünkü onun beyni ve algıları daha köşeli.
"He aynen aynen," dedim umursamazca. Daha sonra sıraya uzanıp ofladım. "Çok sıkıldım yarabbim."
"Müzik dinle," dedi Selen.
"Kulaklığı neye takacağım, kıçıma mı?" diye söylendim. Selen tepkisiz kalırken, omuzlarımı düşürdüm ve gözlerimi kapatıp açtım. Sınıfta ki kromozom tayfa kendi çaplarında bir şeylerle uğraşıyordu. Yarabbi ben sana ne ettim de beni bunlarla aynı hücreye koydun?
Gözlerimi bıkkınlıkla kapattığımda kafama bir kâğıt geldi. Hatta kâğıdın sivri yeri kafama girdi o derece.
İrkildim ve kafamı sıranın üzerinden kaldırdım. Sıramın üzerinde kâğıttan bir uçak vardı. Kâğıdı elime alıp, yönümü sınıfa çevirdim.
"Kim attı lan bunu?"
Sınıftakiler bana boş boş bakarken, sürüngen kılıklı Sıçan bana bakıyordu. "Yanlışlıkla oldu," dedi düz bir sesle.
Kâğıdı buruşturdum ve ayağa kalkıp hızla üzerine attım. "Bana yanlışlıkla dâhi bir şey atma, duydun mu?"
"Tamam be, ne abarttın," dedi gülerek. Tiksinç, itici pislik.
"Salak," dedim yüzümü ekşiterek.
"Sevgilin yokken artistliğin bu kadar mı?" dediği an sinirlerim bozuldu ve o an Selen'i iterek sıradan çıktım. Selen yere düşerken, "Uçtum lan," dedi.
Onu duymamazlıktan gelip Sıçan Mert'in sırasının önünde durdum. Oturduğu yerden bana düz düz bakarken, dişlerimi sıktım. "Zaten o yokken anca bu kadar olabilirsin sen."