Sabah evden çıkmak için ayakkabılarımı giyerken ondan mesaj geldi.
A: Köşede bekliyorum.
A: Çabuk gelme az daha özleyim.
Gülümsedim. Sabah sabah bile beni utandırıyordu.
Nida: Uçarak geliyorum.
Yazdım ve kapıyı kapatıp evden ayrıldım. Alt sokağa indikten sonra beni ışıkların orada ki köşede beklediğini gördüm. Bana bakıp kocaman gülümsedi. Bende belli etmeden tebessüm ettim ve yanına doğru yaklaşırken ifademi düzleştirdim.
"Günaydın," dedi gülümseyerek. "Günaydın," diyerek söylendim.
Birbirimize bakıp güldük. "E ne bekliyoruz daha?" dedim gözlerimi kaçırarak.
"Sabah sabah müdürün yüzünü görmeye çok meraklı değilim."
"Yapacak bir şey yok," dedim geçiştirerek. Ardından önüme dönüp yürümeye devam ettim. Yanıma geldiğinde adımlarımızı izlemeye başladım.
"Söylediklerinde ciddi miydin?" diye sordum dalgın bir tavırla.
"Derken?"
"Yani bu sene üniversite sınavına öylesine gireceğin konusunda işte."
"Evet," dedi ve omzunu silkti. "Seni yeni bulmuşken kaybedemem."
Yüzüm ısınmaya başladığında, karşı kaldırıma geçip oradan yürümeye devam ettik.
"Olsun kendi geleceğinden daha önemli değil sonuçta. Hem öyle olsa bile aynı üniversitede okuyacağımız ne malum?"
"Kızım ben senin için üç yıl beklemiş, insanım sokarım aynı üniversitesine," diyerek hayıflandı. Sırt çantamın kemerlerini gevşettim ve gözlerimi kıstım.
"İyi ne yapıyorsan yap."
"Trip atıyorsun farkında mısın, bu ne demek oluyor?"
"Ne demek oluyormuş?" dedim gözlerimi gözleriyle buluştururarak. Maviye çalan gözlerini kıstı ve gülümsedi.
"İnsan sevdiğine trip atar."
Fire vermeden omzumu silktim. "Hiçte bile, ben köpeğe kemikte atarım."
Hay dilimin kemiğine.
"Ne alâka lan?" dedi yüzünü ekşiterek.
Valla bende bilmiyorum.
"Ne biliyim ben?" dedim umursamazca. Sessizce yürümeye devam ettik. Haftalar öncesine kadar bir tek adını bildiğim çocuk şuan yanımdaydı. Hayat cidden sürprizlerle dolu demek isterdim ama ben biraz fazla mal, o biraz fazla seviyordu.
Peki ben seviyor muydum?
Sanırım.
"Elimi ne zaman tutacaksın?" diye sordu bir anda. Gözlerimi büyüttüm. "Yok daha neler?"
"Ne yok daha neler, sanki başka bir şey istedik," dedi isyan eder gibi. Duraksadım ve ona dönüp başımı sol tarafa doğru eğdim. "Ha isteseydin bir de."
Mustafa hoşnutsuz bir tavır takınırken okulun önüne geldiğimizi fark ettim. "İyi hadi gidiyorum ben."
"Lan aynı okulda aynı kattayız zaten, neyin artistliği bu?"
"Bak sen?" dedim parmak uçlarımda yükselip boyuna ulaşarak. "Sen daha artistlik görmemişsin."
Gözlerimiz birbirine değerken muzipçe sırıttı. "Göstersene."
Bakışlarımı kaçırdım ve parmaklarımı indirip omzumu silktim. "Bugün olmaz belki yarın."
Arkamı dönmeye yeltenirken kolumu kavrayıp beni kendine çevirdi. "Nida?"
"Hı?" dedim şaşkınlıkla.
"Benden başka kimseye yallah deme."
Şaşkınlıkla gözlerimi büyüttüm ve hemen ardından kolundan sıyrılıp çabucak kulak dibine yaklaştım.
"O sana özel zaten, merak etme."
Yüzüne bakmadan kızaran suratımla önüme döndüm ve hızlı hızlı giriş kapısına yöneldim.
Lan ne oluyor bana?