Multimedya: Julian & Melanie
AMY LEE | With or Without You
Keyifli okumalar...
🗡
Sessizliği dinledim... Öyle ki içimdeki sesler bile artık susmuştu.
Başımı kaldırdığımda duvardaki yazıya takıldı gözlerim.
Son...
Sanki kader bu üç harfle bana bir şeyler anlatmaya çalışmıştı ama ben anlamamıştım. Şimdi ise o yazı tüm acımasızlığıyla bana hayatımın en önemli parçasının yokluğunu fısıldıyordu.
"Melanie!" dedi Julian. Ona bakmadım. Gözlerimi bir an bile içime işleyen yazıdan çekmedim.
Elini yüzümün iki yanına yerleştirdiğinde yüzümü kendisine çevirdi. "Melanie, kendine gelmen gerekiyor."
Aşağıdaki tünelden sesler gelmeye başlarken öylece yüzüne baktım ve Julian beni sarstı. "Kendine gel." dedi sanki bağırmak istediği halde fısıltıya yakın ses tonuyla. Eliyle yıkıntıda açtığı yeri gösterdi. "Oraya gidip gizlenmeni istiyorum. Marlon adamlarıyla birazdan burada olur. Onları oyalayıp seni fark etmemelerini sağlayacağım. Çantada ki kan şişeleri sana bir hafta yetecektir. O süre içinde bir yolunu bulup buraya seni almaya geri geleceğim."
Tepki vermeyince beni yerden kaldırdı ve gösterdiği yere doğru yönlendirmeye başladı ama ben hızla yerdeki silahımı kapıp ona doğrulttum.
Julian bu hareketimden sonra öylece kalakaldı. En sonunda konuşabildiğinde "Melanie, sakin ol!" dedi.
Başımı hafifçe yana yatırdım. "Zaten sakinim." dedim. Sakindim. Fazla sakindim. Öyleki silahı tutan ellerim bile bir an titrememişti. Tüm hislerimi buraya gömerken artık bana sadece öfke eşlik edebilirdi.
"Beni geri almaya geleceksin ha!" dedim soğuk bir sesle. "Bir kaç saat öncesine kadar öldürüleceğimizi bilmesine rağmen sırf kendi planı için bizi ipe götürmekten çekinmeyen adam mı söylüyor bunu?"
"Bak! Ne düşündüğünü biliyorum. Haklısında ama işler değişti."
"Değişti evet," dedim. "Tony buranın bir kaç metre ilerisinde bizim için ölüme yürüdü ve sen bana her yere onun ölümünün sindiği bu cehennemde kalıp seni beklememi söylüyorsun. Ne için? Ona verdiğin aptalca bir söz için mi? Buna inanmıyorum. Sana..." dedim. "İnanmıyorum."
"Anlamıyorsun. İkimizi de yakalayacaklar. Seni korumaya çalışıyorum." Buna kahkahalarla gülmek istedim. Benim artık korunacak bir yanım kalmamıştı. Ben zaten çoktan parçalanmıştım.
Aşağıdaki kalın metal kapının kilitleri tek tek açılmaya başladı. Zaten oraya kadar gelmişlerse seslerimizi de duymuş olmalıydılar. Bundan sonra kaçış yoktu.
Julian bunun üzerine bana doğru yönelmişti ki silahı ateşledim ve onu omzundan vurdum. Gümüş kurşun vücuduna saplandığında kesik bir nefes aldı ama ses çıkarmadı. "Iskalamam Julian." dedim. "Bu bir uyarıydı."
Mantıklı davranmadığımın farkındaydım ama bu kimin umurundaydı ki? Tony yeryüne çıkmak istememişti. Onu biz ikna etmiştik ve sonucu da ortadaydı. O artık yoktu. Ölüm onu benden almışsa artık neyin önemi vardı? Kendi canımın mı? Ruhum zaten ölmüşse yaşayan bir beden sadece yürüyen bir cesetti.
Metal kapı açıldığında kurt kokusu aldım. Gelenler Aureus'un askerleri değildi. Kurtlardı...
"Lanet olsun!" diye tısladı Julian. "Melanie mantıklı davran artık. Kurtlardan seni kurtarmam çok zor." En azından kurtların duyuş özellikleri bizim kadar iyi değildi. Yoksa beni ikna etmek için daha fazla uğraşmasına gerek kalmazdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MEZAR
Mystery / Thriller(TAMAMLANDI) Yıkılan bir dünya... Ve vampirlerin hüküm sürdüğü bir yeraltı ülkesi... Sepulcrum... Kurt adamların işgalleri başlamışken artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. İki vampir savaşçı büyük bir görev üstlenirken yeraltı t...