45 • Sırlar

8.5K 1.2K 317
                                    

Multimedya: Julian Andrey Komarov

Keyifli Okumalar...

Tony'nin itirazlarına rağmen Argentum sokaklarında dolaşırken arkamdan iki askerin beni takip ettiğinin farkındaydım. Umurumda değildi. Sadece uzaklaşmak istiyordum, uzaklaşıp yalnız kalmak...

İnsanların bölgesine geçişte askerler sorun çıkardı ama takipçilerim imdadıma yetişir gibi geçişime çok geçmeden izin vermişti. Sokakta dolanırken üzerimdeki insan gözlerini fark ediyordum. Kolay kolay bu kısma vampir geçişine izin verilmezdi. Bana korkuyla bakan yüzler arasında ilerlerken en sonunda bir kaç gün önce bulunduğum tanıdık binanın önünde durdum. Elim kapı koluna gitti ama açmadı. O gün ki gibi anıların yüzüme vurmasından korkuyordum ama bir yandan da o anılara ihtiyaç duyuyordum.

Kapı kolunu yavaşça çevirdim. Kapı kilitli değildi, zaten kullanılmayan bir evdi bu. Gıcırdayarak ağır ağır açılan kapının ilk getirisi ağır rütubet kokusuydu. Yine de bu evin en kötü kokusu bile bana güzel kokan bir parfüm gibi geliyordu.

İçeri adım attım ve omzumun üzerinden arkamı yokladım. İki asker binanın köşesine yaslanmış her hareketimi inceliyordu. Kapıyı kapatıp girişten görünen küçük salona usul usul göz gezdirdim. Kirli bej koltuk bana hem güzel hemde acı anıları hatırlattı yine.

Julian'ın benim isteğimle beni öptüğü o an canlandı zihnimde. Yavaş adımlarla pencereye yürüdüm ve bir hafta önce yığıldığım duvar dibini buldu gözlerim. İşte o an az önceki anıyı parçalayan sözler Sirena'nın dudaklarından dökülmüştü.

'Gitti!'

Eric'ten sonra hiçbir zaman aşka kendini kaptıran biri olmamıştım. Akıllandığımı sanıyordum, belli ki yanılmıştım. Nasıl ona bu denli bağlanmıştım? Onun öldüğünü sanırken bile yanına gideceğimi söylemiştim ben. O ise öleceğimi bile bile ardına bakmadan defolup gitmişti. Bana acıdığı için kalması değildi istediğim, o beni sevdiği için kalmalıydı. Tabii sevseydi...

Pencerenin önünden çekilip yukarı kata çıktım ve yukarıdaki tek oda olan yatak odasına ilerledim. Kapıyı aralayınca geçmişin izleri yine önüme serildi. Kırılan dolap, yere saçılan kıyafetler ve yine Julian...

Kapı kolundaki elim sıkılaştı ve ilk defa o an zavallılığıma ağladım. Odaya girmeyip sağa döndüm ve yüzümü ıslatan damlalarla banyoya girdim. Kıyafetlerimi bile çıkarmadan suyu açtım. Soğuk su gözyaşlarıma karıştı. Bir süre sonra yaslandığım duvarda yere kayıp dizlerimi karnıma çektim ve hıçkıra hıçkıra ağladım.

Bedenim vampir soğukluğuna büründü yine ve bu gözle görülür biçimde sarsılmama neden oldu. Yine de kaçmadım dondurucu su damlalarından. Her zerrem yeniden soğuğa alışsın istiyordum. Ve sayılı saatler sonucu ebediyen...

En sonunda zorlukla ayağa kalktım ve kararmaya yüz tutmuş aynanın önünde durdum. Akan onca damlaya rağmen gözlerim hala berraktı ama yüzüm... Siyahlaşmış damarlar yüzümün sağ tarafına doğru uzanmıştı. Üzerimdeki ıslak tişörtün yakasını aşağı çekip siyah damarların kalbime an ve an yaklaşmasının yansımasını izledim.

Sadece bir el mesafesi vardı ölümüme... Acaba annem beni diğer tarafta kucaklar mıydı? Yoksa o da babam gibi benden nefret mi ederdi? Muhtemelen ederdi. Hayatlarını mahvetmiştim.

Cevap neydi yakında öğrenecektim. Ya cehennemde yanacak ya da cennetin huzuruyla dolacaktım.

Zeminde su sesleri bırakan ayakkabılarımın sesiyle yatak odasına yürüdüm ama bu kez içeri girdiğimde hiçbir yere bakmadan doğruca ıslak kıyafetlerimle yatağa girip örtüyü üzerime çektim.

MEZARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin